SOSYAL MEDYA, EGOLARIMIZ, ARDA KURAL
#banabirseyolsa takipçilerime kim haber verecek!

Karmaşık bir başlık yazdığımın farkındayım. Bununla birlikte bahsetmek istediğim konuların hepsi sanırım ki birbirine çok yakın. Girizgah olarak Twitter’ı tercih ediyorum. Zaten bu yazıyı yazma fikrini bana veren şey bir ‘popüler başlıktı’ (trend topic). Geçtiğimiz günlerde twitter’da #banabirseyolsa (bana birşey olsa) başlığı en çok konuşulan konular arasındaydı. Başlığı ilk gördüğümde aklımdan geçen dehşet verici bir soru oldu; “bana birşey olursa takipçilerime kim haber verecek?”

Bilgisayar öğretmeni iki arkadaşımla sohbet ederken, arkadaşlarım; “Biz bir geçiş dönemiyiz (1980-1990 arası doğanlar) ve durumumuz cidden vahim. Çünkü bizden öncekiler teknolojisiz nasıl yaşayacaklarını biliyordu. Bizden sonrakiler de teknolojiyi sonuna kadar kullanabiliyor ve adapte oluyorlar. Bizse arada kalmış bir kuşağız” dediler.Onların bu fikrine katılıyorum. Çünkü ben mektup yazmayı özlüyorum, aynı zamanda akıllı telefonumu da çok seviyorum. Detaylı düşünürsek çok karmaşık ve derine inen bir konu… Teknolojinin günümüzdeki en büyük yaratımı ise sosyal medya. Sosyal medyanın bizler üzerinde ciddi değişiklikler oluşturduğu kesin. Google’a isminizi yazdığınızda ilk sıralarda tamamen kendinizle ilgili haberler buluyorsanız, twitter’da az kişi takip etmenize karşın bine yakın takipçiniz varsa üzerinizde değişik bir sorumluluk hissediyorsunuz. Sosyal medya olarak nitelendirdiğimiz platform sanal bir dünyaya dönüşmüş durumda.Ve bizler için bu sanal dünyadaki sanal hayatlarımız çok daha önemli hale geliyor günden güne. Kendimi baz alarak yorumlamam gerekirse, başta da belirttiğim gibi, bana birşey olsa takipçilerime kim haber verecek? Takipçilerime ne olacak? gibi endişelerin kafamda bir an bile yanmış olması durumun vahamiyetini gösteriyor. Şükürler olsun ki ben sanal dünyadaki hayatı ve gerçek hayatı birbirine yakın paralelde bir insanım ve bu durumu bir NLP Uzmanı olarak sağlıklı yönetebiliyorum. Bazılarıysa üstesinden gelemiyor, iyice ruhsal bunalıma giriyor. Bunun tek nedeni Ego ve Süper Ego dediğimiz olay. Bence sosyal medya, bir noktadan sonra insanların Ego ve Süper Egosunu çatıştırıyor. Hatta gün geçtikçe değişen toplumsal ahlak yapısı nedeniyle de Süper Ego da şekil değiştiriyor. Bu ruhsal karmaşa çoğu kişide atlatılamaz hale geliyor. Düşünsenize, twitter’da binlerce takipçisi olan, profil fotoğrafında harika bir pozu bulunan güzel kızımız, “Beni üzmek, mutlu etmek kadar kolay. Aşk böyle birşey” diye tweet yazıp gönderiyor. Biliyor ki kendisini takip eden binlerce kişi O’na hayran. Tam bunun hazzını yaşarken annesi diğer odadan sesleniyor; “kız kalk camları sil dedim sana, daha yemek pişecek!” Umarım bu örnekle ne demek istediğimi anlatabilmişimdir… Eskiden TV sayesinde yalnızca ünlü kişiler bu tip psikolojik travmaları yaşarlardı. Günümüzde ise sosyal medyayı aktif şekilde kullanan herkes ünlü. Bu ünün gerçek hayattaki sorumluluklarımız, duruşumuz ve karakterimizin önüne geçmesine izin verdiğimiz noktada uyarı veriyor ruh sağlığımız. Yalnızca sosyal medya adına değil, yaptığımız iş ne olursa olsun, etiketimiz ne olursa olsun, kendimiz olmaktan vazgeçtiğimiz anda film kopuyor bence… Ünlü olamanın getirdiği karmaşıklığın son örneğini genç oyuncu Arda Kural’da gördük. Eminim ki haberleri duyunca hepiniz benim gibi çok üzülmüşsünüzdür. Tabi tedavi görmek istemesi, tedaviyi kabul etmesi, bu durumu aşacağının kesin kanıtı. En kısa sürede iyileşip işine döneceğine inanıyorum. Olayın başka bir yüzündeyse, hastane haberi çıkar çıkmaz, ortaya yönetmenler, yapımcılar, ev arkadaşları, dostlar vs çıktı birden bire. Bir haftadır o yayın senin, bu yayın benin kanalları geziyor ve Arda Kural’la ilgili yorum yapıyorlar. Bence hiç hoş değil. Bu durumu ranta dönüştüren kişileri kınıyorum… Tabi kınasam ne olacak kınamasam ne olacak. Ekran önü bambaşka birşey. Belki de ileride kendi TV programımı yaparken ben de aynı şekilde davranıyor olacağım. Bilemeyiz…

Şimdi bu yazıya bir son lazım… Biz millet olarak bazı kompleksleri henüz aşamamış insanlarız. Kendi olmaktan mutlu olan, kendini seven ve önyargılarını minimalize etmiş insanlar olduğumuzda herşey daha iyiye gider diye düşünüyorum. Bu yazımı okuyan herkese tavsiyem, kendinizi olduğunuz gibi sevin. Hayatı bütünüyle sevin. İnsanları ise farklılıklarıyla sevin. Sosyal medyayı iş için, eğlenmek için, dozunda kullanın. Ben öyle yapıyorum ve mutluyum…

Sevgi dolu, huzur dolu, bereket ve bol kazanç dolu, aşk dolu bir 2013 diliyorum hepimize…

Sevgi ve Saygılarımla…

GÖKSEL AKSEL

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (17. hafta):
Zah-Har 'Cin Ahalisi' (2024) Oyun Gecesi - Katala (2024) Arınma - Immaculate (2024) Küçük Don Kişot'un Maceraları - Giants of la Mancha (2024) Boy Kills World (2024) Cadı (2024) Rekabet - Challengers (2024) Siyah Çay - Black Tea (2024) Dublör Filmi (2024)
Arşivden Seçkiler:
Pamuk Prenses'in Maceraları - Mirror Mirror (2012) Tutku Kanunu - La ley del deseo (2022) Mia ve Ben: Centopia'nın Kahramanı - Mia and Me: The Hero of Centopia (2023) Mir: Anka (2023) İksir: Dedemin Sırrı (2014) Her Şey Dahil (2022)

Leave a comment