9 Ekim 2009’da sinemalarda.
Antarktika…
Dünya üzerindeki en ıssız toprak parçası
90° Güney enlemi, sıfır Doğu boylamı
Altı milyon mil karelik buz
Altı aylık karanlık
Eksi 49 dereceye varan sıcaklık
Saatte 100 mil hıza ulaşan rüzgâr

Doğa burada hayatta kalmanızı hiç istemedi.

Birleşik Devletler şerifi Carrie Stetko için her şey daha da tehlikeli olmak üzere. Bu insafsız bölgedeki tek kanun koyucu olan Stetko, buzdaki bir cesedi incelemeye gönderilmiştir. Antarktika’nın ilk cinayeti. Tek başına da yeterince sarsıcı olan bu keşif, Stetko’yu çok daha garip bir gizemin ve uçsuz bucaksız buzun derinliklerine gömülmüş eski sırların içine çekecektir… Birinin hâlâ öldürmeye değdiğini düşündüğü sırlar.
Stetko, katili bulmaya çalışırken, kış yaklaşmaktadır. Antartik ölümcül beyazlığında, bir nefes uzağında olana kadar katili görmesine olanak yoktur.
Warner Bros. Pictures, Dark Castle Entertainment ortaklığıyla bir Dominic Sena filmi olan aksiyon macera yapımı “Soğuk Ölüm/Whiteout”u sunar. Filmin başrollerini Kate Beckinsale (“Underworld”), Gabriel Macht (“The Spirit”), Columbus Short (“Stomp the Yard”) and Tom Skerritt (“Contact”) paylaşıyor. Yönetmenliğini Dominic Sena (“Swordfish”)’nın üstlendiği filmin senaryosunu yazan Jon Hoeber & Erich Hoeber ve Chad Hayes & Carey W. Hayes, Greg Rucka ve Steve Lieber’ın yarattığı, Oni Press tarafından yayımlanan çizgi romanı temel aldılar.
“Soğuk Ölüm/Whiteout”un yapımcılığını üstlenen isimler Joel Silver, Susan Downey ve David Gambino.  Yürütücü yapımcılar Steve Richards, Don Carmody ve Greg Rucka.  Yardımcı yapımcılar Richard Mirisch ve Adam Kuhn. Yaratıcı ekipteki diğer isimler arasında görüntü yönetmeni Chris Soos, supervisor editör Stuart Baird, film editörü Martin Hunter ve prodüksiyon tasarımcısı Graham “Grace” Walker yer alıyor. Filmin kostümlerini Wendy Partridge ve Nicoletta Massone tasarladı. Filmin müzikleri John Frizzell’a ait.
“Soğuk Ölüm/Whiteout”un dağıtımı bir Warner Bros. Entertainment Şirketi olan Warner Bros. Pictures tarafından yapılacak.

“Bu bir federal soruşturma demek. Bütün kış burada kısılı kalabiliriz. Bununla baş edebilir misiniz?”

“İzleyiciler Birleşik Devletler şerifi Carrie Stetko’yu Antarktika’ya getiren koşulları ya da orada ne bulmayı umduğunu anında öğrenmeyecekler ama filmin açılış anlarından itibaren, oradan kurtulmak için can attığını hissedecekler,” diyor “Soğuk Ölüm/Whiteout”u Dark Castle Entertainment bayrağı altında hayata geçiren ve “çekilmiş en soğuk macera” diye nitelendiren yapımcı Joel Silver.
2001 yapımı “Swordfish”ten sonra Silver’la ikinci kez işbirliği yapan yönetmen Dominic Sena şöyle diyor: “Dünyanın altında ne bulmak için geldiyse, bulamadı. Bu arada, mekân içine işledi—soğuk, klostrofobi, izolasyon. Kırılma noktasına gelmiş durumda ve kışla birlikte altı ay sürecek karanlık gelmeden gerçekleşecek son uçuşu iple çekiyor.”
Stetko’nun ayrılma planları, ABD araştırma istasyonu Amundsen-Scott ve Rus eşdeğeri Vostok arasındaki buzul alanda bir ceset bulununca askıya alınır. Ceset, eldiven kaybetmenin el kaybetmek demek olduğu ve koruma olmadan dışarıda birkaç dakika kalmanın insanı öldürebildiği bölgede kullanılan deyimle bir lolipopa dönmüştür.
Kan ve buzla donarak zemine yapışmış, kolları ve bacakları garip bir şekilde çarpılmış olan ceset, meteor parçalarını inceleyen küçük bir araştırma ekibinin üyelerinden Amerikalı jeolog Weiss’a aittir. Daha yakın inceleme sayısız kırık kemiği ve bacağında kabaca dikilmiş bir yarığı ortaya çıkarır. Ölüm nedeni, göğüs bölgesindeki, bu zorlu araziye yabancı olmayan bir aletle, bir buz baltasıyla açılmış derin bir yaradır.
Weiss’ın ölümü bir gizem olmakla birlikte, cesedin yeri daha da şaşırtıcıdır. Issızlığın ortası. İz yok, harita yok, cihaz yok. Bu kadar uzakta ne işi vardır? Bir cinayet kurbanı, iki yıllık yorucu ama olaysız görevden sonra Stetko’nun beklediği –ve kesinlikle uğraşmak istediği—son şeydir. Ne olursa olsun, cesedi 900 mil ötede bulunan McMurdo istasyonundaki Birleşik Devletler yetkililerine devretmek bir seçenek değildir.
Şerif Stetko rolündeki Kate Beckinsale konumunu anlıyor. “Bu adamın başına ne geldiğini anlaması gerektiğine ihtiyacı olduğunu fark ediyor. Hoşuna gitsin ya da gitmesin, sorumluluk duygusu ve kanun adamlığı içgüdüsü devreye giriyor ve kadın olaya dahil oluyor.”    Ne yazık ki bavullarını toplamış bir kadın için bu dava o kadar kolay çözülebilecek gibi görünmemektedir. Aksine, Stetko dikkatini Weiss’ın ekibinde kalan ve baş şüpheli ya da motivasyonu henüz belli olmayan katilin sıradaki kurbanları olabilecek iki kişiye yönelttiğinde, çok daha karmaşık hale gelir.
Silver bu sırada, zorlu hava koşullarının gerilimi artırdığını söylüyor. “Antarktika’nın saf gücünün öyküde varlığını gösteren bir karakter olduğunu hissediyorsunuz. Attığınız her adım ölümcül sonuçlar doğurabilecekken her şey daha zorlu. Bir suç mahalini incelemek bile başka bir yerde olduğundan daha tehlikeli bir iş—ulaşım, soğuğa maruz kalma, mahsur kalma ihtimali… Dışarı her adım attığınızda riske giriyorsunuz.”
Güney Kutbu’ndaki sıfırın altı sıcaklıkların Mars ekvatorunda kaydedilen değerlerden daha düşük olabileceğini belirten yapımcı Susan Downey “Dünyamızın bir parçası olduğu halde, uzayda bir yer gibi görünüyor,” diyor. “Öykünün bu ortamda geçmesi, kutup beyazlığı, üssün havadan görünümü ya da bir uçağı desteklemeyecek kadar fırtınalı havada iniş gibi, perdeye bu film türünde daha önce rastlanmayan görüntüler yansıtmamızı sağladı”
Downey, Antarktika’yı yansıtmaya karar veren yapımcıların niyetlerinde kesin olduklarını söylüyor. “Sıcaklıkların ne olduğunu, insanın ne kadar sürede soğuk ısırmasına ya maruz kalacağını ya da donacağını açıkça belirlemek istedik. Filmdeki tüm bilgiler gerçek.”Yapımcılar donmuş Kutup bölgesinin dış lokasyonlarını yansıtmak için Manitoba, Kanada’yı seçtiler. Monitoba, oyuncu kadrosuna ve teknik ekibe öykünün ilgili öğesini hissettirecek ve tüm duyularınızı çalan bir doğa olayı olan kutup beyazlığına saygı duymalarını sağlayacak kadar soğuk bir yer. Beckinsale, “Dışarı baktığımda yerin ve gökyüzünün nerede birleştiğini ayırt edemediğim zamanlar oldu; büyük bir beyazlıktan başka bir şey yoktu. Tüm duyularınızı alt üst ediyor. Yalnız olsaydınız bu durumun ne kadar korkutucu olacağını hayal etmek güç değil. Kampınızdan bir anlığına uzaklaşıp dönüş yolunu asla bulamayabilirsiniz” diyor.
“Antarktika sizi öldürür. Doğa bize oraya ait olmadığımızı söylüyor ve ‘Soğuk Ölüm/Whiteout’ bunu dramatik bir şekilde gösteriyor,” diyor yapımcı David Gambino.
Bu değerlendirme, Steve Lieber’le filmin temel alındığı Eisner Ödülü adayı original grafik roman Whiteout’u yaratan ve filmde yürütücü yapımcılık görevini üstlenen Greg Rucka’nın uzun araştırmaları sayesinde ortaya çıktı.  Kıtayı “kumu olmayan bir çöl” olarak tanımlayan Rucka şöyle diyor: “Çevre, bir karakter olarak çok ilgimi çekiyor. Yaptığımız şeylerin büyük bölümü ve kişiliğimiz, içinde olduğumuz fiziksel durumun doğrudan bir sonucu. Antarktika kendine has bir güzelliğe sahip. Görkemli ama korkutucu. Gardınızı indirmenize asla izin vermiyor. Güneş çıkabilir ama rüzgâr anında saatte 130 mil hızla esmeye başlar. Dikkatsiz olma ve dışarıda ne olduğunu unutma gibi bir lüksünüz yok.”
Sena’nın bu fikirlere, özellikle acımasız bir ortamın insan davranışı üzerindeki etkisine duyduğu ilgi yıllar öncesine dayanıyor. “Lillehammer, Norveç’te 1994 Kış Olimpiyatları için reklam çekiyordum. Yılın o zamanında sadece üç saat gün ışığı vardı. Öğlen sıfır derece, gece eksilerdeydi; dışarı çıkılmayacak kadar soğuktu, biz de odalarımızda kalıyorduk. Birkaç hafta geçtikten sonra, depresyona girdik. Her gece oturup içmeye başladığımızı fark ettik ve bu herkesin ruh halini etkilemeye başladı. Genellikle sakin biri olan yapımcım kahvesi istediği gibi değilse çığlık atmaya ve yazım hataları yüzünden insanları kovmakla tehdit etmeye başladı. Set ekibi karda kavga ediyordu.
“Eve döndüğümde sert, klostrofobik bir ortamda haftalarca değil aylarca mahsur kalan insanlara ne olur diye düşündüm,” diye devam ediyor yönetmen. “Dramatik bir olayın içine düşerseniz ne olur? Bu insanlar ne yapar? Bence bu fikir bir filme çok uygun.”
“Alışılmamış bir baskı altındaki karakterler hakkında çok şey öğrenirsiniz. Bu onları derinlere ulaşıp en iyi ve en iyi yönlerini açığa çıkarmaya zorlar,” diyor “Soğuk Ölüm/Whiteout”u kardeşi ve yazar ortağı Erich Hoeber’le birlikte beyazperdeye taşımak için çalışan senaryo yazarı Jon Hoeber. Erich şunları ekliyor: “Bazen insanlar hayatta kalma derdine o kadar düşerler ki ahlaki değerlerini kaybederler.”
Grafik roman 1998 yılında Oni Press tarafından dört cilt halinde yayımlandığında, Sena ilgiyle takip etti. Çizgi romanın film haklarını alma çalışmaları başarısızlıkla sonuçlandı; haklar satın alınmıştı bile. Daha sonrasını yönetmen şöyle anlatıyor: “Bir gün menajerim ‘Joel Silver Whiteout diye bir senaryodan söz etti, ilgilenir misin?’ ‘Dalga mı geçiyorsun? Beş yıldır onun peşinde koşuyordum!’ dedim. Joel’i aradım. Dedim ki ‘Joel, projeyi biliyorum. Ben o filmi kafamda yıllardır çekiyorum!”
Gerçekten de senaryo yazarları Chad Hayes ve Carey W. Hayes filmin şok kapasitesinin kökünde “Dominic’in, çok az insanın bildiği bu inanılmaz ve öngörülemez dünyayı yansıtması ve bir beyazlık içinde olmanızın, karanlıkta kaybolmaktan farksız olduğunu anlamanızı sağlaması” olduğunu söylüyor.
Güney Kutbu’nda çalışanların uzun süreli görevlerden once psikolojik değerlendirmeden geçtikleri gerçeği, Sena’yı şaşırtmadı. “Orası gerçekten içinize işleyebilir. İşin özü, kimileri bunu kaldırabilir, kimileri kaldıramaz. İyi insanlar da gayet kötü şeyler yapabilirler; bu filmin işlediği temalardan biri de bu.”
Beckinsale gözlemlerini şöyle aktarıyor: “Bu izolasyon bir barut fıçısı yaratıyor. Patlamaya hazır duygular besleniyor ve ne olacağını bilemiyorsunuz. Macera filmlerini sevmemin nedeni bu. Olayı çözmeye çalışmayı ve bir sonraki sahnede ne olacağını görmek istemeyi seviyorum.”

“Dışarıda kendini kaybedip yok olabilirsin.”

“’Soğuk Ölüm/’Whiteout’ her zerresiyle bir macera olsa da karakterlerden güç alıyor. Carrie Stetko’nun öyküsü aksiyonla birleşiyor; iki gizemin aynı anda çözülmesi gibi,” diyor Joel Silver. “Stetko akıllı ve güçlü; bu güç sadece fiziksel değil, kişiliğinin de temel bir özelliği. Erkeklerin egemen olduğu bir alanda saygı uyandırıyor. Ama aynı zamanda, geçmişinde, yapması gereken işi zorlaştırabilecek bir yük taşıyor. Güçlü baş kadın karakterleri herp sevmişimdir, özellikle de bu tarz öykülerde. Kate karakterle gerçekten olay yaratacak bir iş çıkarıyor.”
Soğuğun kendisi ve soğukkanlı bir katil arasında kısılı kalan sorunlu şerifin geçmişi, temposu giderek yükselen film boyunca parça parça işlenerek böyle ıssız bir yerde Gambino’nun deyimiyle “mecazi bir araf” aramasının nedeni ortaya çıkıyor.
Sena anlatıyor: “Stetko’nun aslında Miami’de görevli olduğunu öğreniyoruz. Orada olan bir olay içgüdülerini sorgulamasına ve işinde yeterince iyi olup olmadığını merak etmesine neden olmuş. Böylece ıssızlığın ortasına, Miami’den olabildiğince uzağa çekiliyor; hiçbir şeyin olmadığı, silah bile taşımasının gerekmediği bir yere. Orada zorlukla karşılaşmayı beklemiyor. Daha da önemlisi, güvenmediği yargıları kimsenin hayatını tehlikeye atmayacak.”
Sena, Stetko’nun kalıp Weiss’ın cinayetini araştırmaya karar vermesinin kendisi için önemli bir dönemeç olduğuna inanıyor. “Bu bakımdan film bir tür klasik Western ve Stetko da tek atın olduğu bir kasabanın, silahı tekrar eline almak zorunda kalan şerifi.”
Beckinsale “Hikâye ve Carrie Stetko hakkında merak uyandırıcı bulduğum şey, kadının ne kadar gerçek ve kusurlu olduğu,” diyor. “Geçmişini bilmediğiniz için, olaylar gelişene kadar neler yapabileceğini bilmiyorsunuz. Ne kadar hasar görmüş? İçgüdüleri onu taşıyacak kadar iyi mi yoksa yine başarısız olmasına mı neden olacak?”
Stetko’nun elindeki ilk ipucu onu Vostok’a, kurbanın eski ortaklarından biriyle konuşmaya götürür. Korkmuş olduğunu ve kaçtığını söyleyen adam Rus karargâhına sığınmıştır. Orada, Stetko Gabriel Macht’ın canlandırdığı, Birleşmiş Milletler araştırma görevlisi Robert Pryce’la karşılaşır. Pryce davayı hızlandırmak ve hükümeti olmayan, çokuluslu bir anlaşma ile yönetilen kıtada ilk kez rastlanan suç hakkındaki bilgi akışını kontrol etmek amacıyla gönderilmiştir. Pryce pek çok yönden doğru yerdeki doğru adam olabilir. Ancak Stetko’nun bakış açısına göre Pryce’ın gelişi, istemediği bir şey demektir: bir ortak.       Macht, “Pryce yardım etmeyi öneriyor ama kadının ilgisizliğinin saldırganlık boyutuna vardığını görüyor,” diyor. “Bu başlangıçtan itibaren, Stetko’nun güvenini kazanmaya çalışmasını izlemek ilginç. Aralarında, katilin izini sürerken oynadıkları kedi fare oyununa benzer bir kedi fare öğesi gelişiyor.”
Downey “Stetko Pryce’ı ne yapacağını bilemiyor,” diye açıklıyor. “Bölgeye habersiz geliyor ve davaya kendini zorla dahil ediyor. Stetko’ya gore sıradan bir jeologun ölümü için fazla yüksek düzeyde bir ilgi söz konusu.”
“Pryce da ilginç bir geçmişe sahip; bu geçmişin bir kısmı yüksek düzeyde askeri hizmeti kapsıyor. Ama o da Stetko gibi geçmişini gizliyor. Gabriel detayların bu kişilikte biri için çok doğal sayılabilecek şekilde, yavaş yavaş ortaya çıkmasına izin verdi,” diyor Sena.
Bu sırada, ikisi arasındaki gerilimi kısmen azaltan kişi, tahliye görevinden alınıp Stetko’yu önce cinayet mahaline sonra da Vostok’a uçuracak ve gerektiği kadar –ya da uçağının motorları donmadığı sürece— yanında kalacak olan genç pilot Delfy olur. Columbus Short Kutup’taki şiddetli koşullarda personel ve malzeme taşıma yönündeki ilk sivil görevini alan iyimser Irak Savaşı gazisini canlandırıyor.
“Bu, Delfy’nin girdiği ikinci çöl; bu kez kum yerine buz var,” diyor Short. “Dünyaya dair ilginç bir bakış açısı var. Her şeyin, bu ıssız toprakların bile güzel yanını görüyor. Koşullar ne kadar garip ya da zor olursa olsun, Delfy olumlu yanı ve mücadeleyi arıyor, üstesinden gelmeye çalışıyor. Onun için her şey bir macera.”
Yönetmen “Columbus sıra dışıydı,” diye açıklıyor. “Delfy aracılığıyla herkesin karşılaştığı şeye sadece replikleriyle değil her yeni tehdide ‘pekala, halledelim şunu’ dercesine yaklaşımıyla farklı bir bakış açısı yansıttı,” diye anlatıyor.
Bir köşede duracak biri olmayan keskin gözlü pilot git gide soruşturmaya dahil olur ve Stetko için tahmin edebileceğinden daha değerli hale gelir. Ama Stetko Delfy’ye güvenirse, bu ender rastlanan bir şey olacaktır. Kutup’taki hizmeti boyunca çok az iş arkadaşını dostu olarak görmüştür. Bu kısa listede Amundsen-Scott’ın Shawn Doyle tarafından canlandırılan görevine bağlı istasyon müdürü Sam Murphy ve istasyonun Tom Skerrit’in oyunculuğuyla hayat bulan tek doktoru Dr. John Fury vardır.
Stetko ve Murphy bir noktada arkadaştan fazlası olmuş olabilirler; öyleyse bile, öykünün açılışında bu duygusuz ama detaylı bir iş ilişkisine dönüşmüştür. Aslında, Stetko’nun en yakın olduğu kişi doktordur. Birinci sınıf bir kart oyuncusu olan doctor aynı zamanda kusursuz bir sohbet arkadaşıdır—bu özelliği kısmen Antarktik’te geçirdiği yıllar boyunca topladığı anılarına bağlı olsa da asıl neden ne zaman susması gerektiğini bilmesi, soru sormaması ve işleri oluruna bırakmasıdır.
Skerritt karakteri hakkındaki görüşlerini şöyle dile getiriyor: “Doktor bir dost. Carrie’nin Antarktika’ya kendisiyle evdeki bir karışıklık ve ihanet arasında mesafe koymak için geldiğini biliyor. Doktorun da kendine dair zorlukları var. Bazı yönlerden birbirlerine çok benziyorlar.”    İki karakterin de çok açık olmadığını kabul eden Downey “Tom ve Kate’in birlikte yer aldıkları sahnelere getirdikleri muazzam bir derinlik var,” diyor. “Günün sonunda iskambil oynayarak ya da bir şeyler içerek çok şey elde ediyor görünen, benzer ruhlar.”
Tersine, Stetko’nun bölgede kapalı kaldığı erkeklerin çoğu, uçaklarının sınırlarını zorladıktan sonra rahatlamak için mesai dışı zamanlarını içerek ya da liseli gençler gibi zararsız şakalar yaparak geçiren pilot Russel Haden ve kaba saba arkadaşları tarafından en iyi şekilde temsil edilen bir kategoriye girmektedir. “Dünyanın  bu yanındaki pilotlar sıra dışı bir tür. Bir tarafta çoğunun kabul edeceği gibi bu işi yapmak için biraz deli olmaları gerekiyor. Diğer yandan bu zorlu arazide yollarını bulmaları için çok yetenekli ve becerikli olmalılar,” diyen Greg Rucka, çalışanların perdedeki antikalıklarının çoğunun, örneğin milyonlarca yıllık buz parçalarını içkilerini soğutmak için kullanmalarının, öykünün karanlık yanlarını dengeleyecek komik ve orijinal buluşlar olduğunu söylüyor.
Haden rolündeki Alex O’Loughlin karakterini şöyle tanımlıyor: “Epey cüretkâr bir kişiliğe sahip. Büyük miktarda enerjisi var ve kendine güveni tam, biraz da ukala. Kadınlarla arası iyi olsa da Carrie’yle pek geçinemiyor. Bu talihsiz gerçekle şevkinin kırılmasına izin vermektense, bulduğu her fırsatta daha fazla deniyor ve daha utanmaz oluyor.”
“Alex gerçek bir keşif oldu. Çok doğal, karizmatik bir oyuncu,” diyor Gambino. “Repliklerinin hatırı sayılır bir bölümü doğaçlamaydı.” O’Loughlin buna yanıt olarak “Rol arsız bir Avustralyalı pilot gerektiriyordu. ‘Uçmayı bilmiyorum ama arsız bir Avustralyalıyım’ diye düşündüm ve üstesinden gelebileceğime karar verdim.”
“Soğuk Ölüm/Whiteout”ta O’Loughlin’in ilk sahnesi, Haden ve arkadaşlarını 300 Kulübü diye bilinen gerçek bir Güney Kutbu geleneğinden esinlenen çıplak bir koşuda izliyoruz. Senaryo yazarı Erich Hoeber açıklıyor: “Bu işlem 93 derecedeki saunaya girmek, dışarıda eksi 38 derecede birkaç saniye boyunca koşmak, Güney Kutbu işaretine dokunup geri koşmak ve donarak ölmeden içeri girmekten oluşuyor.” Hoeber’ler araştırma yaparken insanların Antarktika’daki uzun görevlerde neler yaptıklarına dair çok zengin bilgiler elde ettiler. Greg Rucka’nın yerel hikâyelerle ilgili ilk verilerini anan Jon şunları ekliyor: “Greg öyküye çok ilginç detaylar yedirmişti. Öykünün içine girdikçe, ilave açıları daha çok keşfettik. Önümüzde çalışmamız için büyük bir palet olduğundan, eklemeler yapıp daha da renklendirmemiz mümkün oldu. Her şey filmin ve aksiyonun arka planının bir parçası.”
Bu göreceli olarak sıkı sıkıya bağlı toplulukta iki yıl boyunca yaşamış ve çalışmış olan Stetko belli düzeyde rahatlamıştır; ancak bu rahatlık Weiss cinayetinin tüm iş arkadaşlarını şüphe altında bırakmasıyla tekrar yok olur. Stetko bu adamları ne kadar iyi tanımaktadır?    “Herkesin buzda kat kat koruyucu kıyafet giymesiyle, insanları birbirinden ayırmak imkânsız, kimi aradığını bilse de,” diye ekliyor Gambino. “En sıkıntı verici şey, zamanlama. Güney Kutbu çalışanlarının çoğu evlerine dönüş yolundayken ya da kış tüm ulaşım olanaklarını kapatmadan ayrılmaya hazırlanıyorken, Stetko katilin çoktan gitmiş olabileceği gerçeğiyle yüz yüze gelir. Ya da tam yanında olabileceği gerçeğiyle.”

Sıfırın Altında Sıcaklıklarda Çalışmak ve Hayatınız İçin Savaşmak

Güney Kutbu’nun soğuk, çorak arazisini ve uzaklığını yansıtmak için pratik bir lokasyon arayan yapımcılar, Kanada’da çekilen yaklaşık 40 yapımda emeği geçmiş yürütücü yapımcı Don Carmody’nin “Kar nerede biliyorum” sözleri üzerine rahat bir nefes aldılar.
Carmody anlatıyor: “Kar hakkındaki ilk ders, genellikle istediğiniz yerde kalmayacağıdır. İhtiyacınız olduğunda buz tutacağı bir yer bulmak zordur. Antarktika’yı temsil edeceğine göre, sadece kar değil Güney Kutbu’nun inanılmaz görünümünü yaratacağımız geniş ve düz yüzeyler ile seti destekleyecek donmuş bir göl gerekiyordu.” Churchill’de lokasyonları incelerken meraklı bir kutup ayısıyla karşılaşmalarından sonra (“bir Volkswagen kadar büyüktü” diye yemin ediyor), Carmody ve prodüksiyon tasarımcısı Graham “Grace” Walker ihtiyaç duydukları şeyi Gimli, Manitoba’da buldular.
Filmin dış sahnelerini çekmek için sete gelmek, oyuncu kadrosu için birleştirici bir deneyim oldu. Tom Skerrit “Antarktika olması şart değildi. Manitoba oldukça soğuk. Baktığınız her yerde uçsuz bucaksız buzu görüyorsunuz.” Çekimler sırasında kimi zaman Kuzey Kanada’daki lokasyonda civa, aynı gün Güney Kutbu’nda kaydedilen değerden daha aşağı düştü.
Budapeşte, Prag ve Kanada’nın başka bölümlerinde çalışmış olan ve soğuk iklimlere karşı tolerans sahibi olduğuna inanan Kate Beckinsale itiraf ediyor: “Bu, yepyeni bir soğuk seviyesiydi.  Dışarıda aldığım ilk nefes, boğazım sıkılıyormuş gibi öksürmeme neden oldu. İnsanlar kirpiklerinde ve sakallarında kırağıyla dolaşıyordu.”
Endişeyi azaltmak, kadro ve ekibi korumak isteyen prodüksiyon amirleri herkese Beckinsale’in şakayla karışık “Ölmenin ya da yaralanmanın tüm farklı yollarını içeren bir telefon rehberi” olarak adlandırdığı bir rehber verdiler. Soğuk ısırması, hipotermi, donma. Çok korkutucuydu. Columbus ve ben oradan sağ çıkamayacağımıza ikna olmuştuk.”
“Evet, aklı olan onu okumadı,” diyor Macht.
Neden olduğu arkadaşlığın haricinde hava durumunun bir avantajı da yüksek etkili aksiyon sahnelerinde giysilerin altına koruyucu katman konulmasına olanak tanımasıydı. Aynı zamanda kendi zorluğunu da beraberinde getiriyordu. Yapımcı Downey “Tüm bu katmanlarla hareket etmek epey çaba gerektiriyor,” diyor, “Bırakın bir aksiyon sahnesi gerçekleştirmeyi, A noktasından B noktasına  gitmek bile yorucu olabiliyor.”
Beckinsale, aksiyonun bir super kahraman masalı olarak değil, hayatta kalmak için çırpınan insanlar arasındaki sert ölüm kalım mücadeleleri olarak ortaya çıktığı “Soğuk Ölüm/Whiteout”ta bu zorluğa fiziksel olarak katlandı. Bu bakımdan, diyor Joel Silver, Beckinsale karaktere inanılırlık ve gerçekçilik kattı. “Gerektiğinde silahını, yumruklarını ve müsait olan her şeyi kullanacağına inanıyorsunuz.”
Beckinsale, “Aksiyon gerçekçi temellere dayanıyor. Bence bu, izleyiciler için her şeyi daha yoğun hale getirecek çünkü aynı durumda ne yapacaklarını düşünmelerini sağlayacak. Stetko süper güçlere sahip korkusuz, yenilmez bir varlık değil, duvarlara tırmanıp aynı anda 14 saldırganla dövüşmüyor. Sık sık gafil avlanıyor ve içgüdüleriyle hareket ediyor.”
“Soğuk Ölüm/Whiteout” Macht’ı dublör koordinatörü Steve Lucescu’nun eğitiminde çalışmaya yöneltti. İkili ilk kez 2003 tarihli “The Recruit”te bir araya gelmişti. Oyuncu “Büyürken kardeşlerimle boğuşuyormuşum gibiydi. Dublör ekibiyle kar üstünde harika vakit geçirdim. Güzel anıları hatırlattı.”
Tehlikeli bir takip sırasında, av ve avcı olarak tanımlanabilecek karakterler Antarktik beyazlığının güçlü rüzgârları tarafından hiçliğe savrulmamak için iplerle oluşturulmuş kılavuz hatlara ya da ‘fırtına hatlarına’ körlemesine tutunurken karşı karşıya gelirler. Yazarlar Chad Hayes ve Carey W. Hayes bu sahneyi, Amundsen-Scott’ın dış binalarını birleştiren çok renkli iplerle oluşturdular. “Bu bir balık oltası gibi; bir yerden bir yere gitmek için tutunmak zorundasınız. Yeşil bir hat var, sarı hat, mavi hat… Ve insanlar birinden diğerine geçerek sürekli rota değiştiriyorlar,” diye açıklıyor Carey.
Bu riski artıran bir başka şeyse, Chad uyarıyor, “hattın bir ucu güvenliğe, diğeri de katilin bekleyen kollarına ulaştırırken ne yöne gideceğinizi bilmemek. Göremiyorsunuz. İpin önünüzde gerildiğini hissettiğinizde, başka birinin aynı hatta tutunduğunu anlıyorsunuz. Ama ne kadar uzakta ve hangi yöne doğru ilerliyor?”
Karakterler birbirleriyle mücadele ederken bu hatların bazıları kopup kontrolden çıkıyor. Lucescu vinçler kullandı, buz üzerinde hızlanmalarını ve yavaşlamalarını güvenli bir şekilde izlemek için her bir oyuncunun ölçülerini bilgisayar yardımıyla kalibre etti.
Yine de, Beckinsale’in ayakta kalmak için zorlandığı anlar oldu. Sena “birkaç kez düştü” diye hatırlıyor. “Kate ufak tefek biri, bir pervaneye çok yaklaştığında ayakları yerden kesilebiliyordu. Ama ayağa kalkmaya devam etti, gerçek bir asker gibiydi. Onu buzda sürükledik. Bir dublörün yapabileceği pek çok şey var ama izleyiciye oyuncunun yüzünü mümkün olduğunca göstermek, o olduğundan emin olmalarını sağlamak istiyorsunuz. Harika bir oyuncu kadrosuyla çalıştım. Onlara cehennemi yaşattık; onlardan daha fazla heves ve bağlılık bekleyemezdim. Umarım çürükleri iyileşmiştir ve beni affetmişlerdir.”

Buzda Set İnşa Etmek: Donmuş Bir Çekiçle Donmuş Çivileri Kırmak

Gimli’den arabayla bir saat, Winnipeg’den yaklaşık iki saat uzaklıktaki “Soğuk Ölüm/Whiteout” seti, ağaç dizisi ya da şehir manzarasının görüntüye girmemesini garantileyecek çoklu çekim açıları sunan Manitoba Gölü’ne açılan özel bir arazide yer aldı. En önemlisi, sığ göl bir metrelik sağlam buz tabakasıyla kaplıydı. Don Carmody, bunun dezavantajını “her şeyin getirilmesi gerekti” diye açıklıyor. “Ekipmandan çelik kirişlere kadar. Elektrik yoktu, hiçbir şey yoktu.” İlk gelenler, ekibin geri kalanı için yolları ve hava şeridini hazırladılar.
“Soğuk Ölüm/Whiteout”ta Joel Silver’la beşinci kez işbirliği yapan Grace Walker, yapımcının daima “yeni bir şey, daha once görülmemiş bir şey” aradığına dikkat çekiyor. Bu ona Amerikan Antarktik üssünü, özellikle içini göstermede yaratıcı serbesti tanıdı.
“Güney Kutbu’ndaki neredeyse ay arazisi olarak tanımlanabilecek araziye uyumlu olarak, bir uzay kolonisi gibi görüneceğini hayal edeceğiniz bir araştırma merkezi inşa ettik,” diyor Silver.
“Modern ama işlevsel ve endüstriyel” düşünen Walker duvarlarda zemin döşemelerini kullandı ve açıktaki boruların ve paslanmaz çeliğin güzel yansımalar yaratmasını sağladı. “Duvarlar ana olarak kontrplak, Güney Kutbu’na götürmek için uygun hafiflikte ve ucuzlukta. Kıyasladığımızda, Vostok 1960’ların ve 70’lerin havasını taşıyan daha eski ve yıpranmış bir istasyon. Bu da gerçeğe uygun çünkü Vostok’un Amerikan üssü gibi ödeneği yok. Kullanabileceğimiz lokasyon yoktu; filmdeki her şeyi sıfırdan yarattık,” diyen tasarımcı. Ilk katın fiziksel bir set olduğunu ama aksiyonun yer almadığı üst katların bilgisayarla yaratıldığını söylüyor.
“Buradaki zorluk zamanlamaydı,” diye açıklıyor Downey. “Gimli yılın belli döneminde o kadar soğuk oluyor ki çekiçle vurduğunuzda çiviler parçalanıyor. Takvimin diğer ucunda, belli bir dönemden sonra göl altınızda erimeye başlıyor.”
Sena “Tabii ki Manitoba’nın şimdiye kadarki en sıcak kışını yaşıyor olması bizim şansımızaydı,” diye gülüyor; gerçi “sıcağın” görece bir kavram olduğunu da vurguluyor. O ve görüntü yönetmeni Chris Soos donmaya direnç kazanmaları için özel olarak yağlanmış ve filmin dönmesi için her kartuşa özel ısıtma birimleri eklenmiş kameralar kullandı.
Set uzmanları ve yerel marangozlardan oluşan konstrüksiyon ekibi bir dizi ilginç ojistik sorunla karşı karşıya kaldı: ekipman donuyor ve çalışmıyor, kablolar parçalanıyor, yeni dikilmiş duvarlar rüzgâr yüzünden yıkılıyor, malzeme kamyonları karda kalıyor ve jeneratörler tutukluk yapıyordu. Bunlara ek olarak, göl yatağı standart vinçleri taşıyamayacak kadar zayıf olduğundan ekip yerel halktan yardım aldı.
Somunları ya da duvar panellerini ve Winnipeg’deki ambarlarda yapılan büyük parçaları getiren kamyonlar sık sık rötar yapıyordu. “Sete gittiğimizde en az bir çekici kamyon görüyorduk çünkü mutlaka konvoydan biri yoldan çıkıyor ve çekilmesi gerekiyordu.” diye anımsıyor Sena.
Ne gariptir ki soğuğun kanıksandığı bir yerde en büyük sorunlardan biri, yeni inşa edilmiş setlerde karmaşa yaratan noktasal çözülmeydi. Sıcaklık eksilerde dolaşsa da güneş çıkıp çelik kirişlere vuruyordu ve kirişler bunu emiyordu. Bu ve çeliğin ağırlığı üzerinde durduğu temeli eritmeye başlayarak tüm yapıyı kaydırıyordu. Sonunda, çelik güneş ışığına karşı yalıtıldı ve temeller çakılla sağlamlaştırıldı.
Setleri hazırlayıp çıkmak zamana karşı bir başka yarıştı. Baş marangoz Tony Parkin şöyle anlatıyor. “Seti sökmeden bir gün once hava sıcaklığı -15’ten artı 2’ye çıktı ve yağmur yağdı. Bir anda beliren su miktarı o kadar fazlaydı ki üzerimizdekileri çıkarıp dalgıç kıyafeti giyebilirdik. Bütün mekân bataklığa döndü ve sürekli batmaya başladık. Bir noktada üç kamyonumuz birbirine bağlıyken çekici baştaki kamyonu çamurdan çekiyordu.”
Yakındaki Gimli ve Eriksdale yerleşim bölgelerinden gönüllüler yardım ettiler ve setin ilave çekimler için kullanılmayacak kısımları planlanan bir kreş için yerel halka bırakıldı. Ekip ayrıca göle düşüp balıklar ve yaban hayatı için zehirli atık oluşturmayacak hiçbir şeyi arkada bırakmadı.
Prodüksiyon daha sonra içeriye taşındı ve setin parçaları Montreal’deki stüdyoda büyük bir yapboz gibi yeniden birleştirildi.
“Büyük fırtına sahnesini kontrol edebileceğimiz bir sahnede çekmek istedik, bu da birbirine bağlı dört binanın temellerini—istasyon ve uçak hangarı— Montreal’e taşımak anlamına geliyordu. Sonra dev pervanelerle sahte kar savurduk ve onları tonlarca tuzla dövdük,” diyor Sena.
Özel efekt ekibi çeşitli karlar üretti: bazıları arka planda görünmek için hafifti, bazıları örtü gibiydi, bazıları botların içine gömülmesi için tasarlanmıştı, bazıları da oyuncuların üzerine savrulmak içindi. İlaveten, 120 ton kum 12 ton tuzla kaplanarak dev kar birikintileri oluşturuldu.
Gabriel Macht’ın hesabına göre, Gimli’nin buzları üzerinde karşılaştıkları şeylerden daha çok zorluk yaratan, sahte kar oldu. Bunun en büyük nedenlerinden biri, cilde yapışma eğilimi göstermesiydi. “Bazı sahneler büyük miktarda fiziksel zorlama gerektiriyordu; bu da yoğun soluk alıp vermek demekti. O yüzden tüm girişlerimizi açık tutmak zorundaydık. Malzeme ağzımıza, burnumuza ve kulaklarımıza girdi. Bundan kaçmak olanaksızdı.”
Bir başka sahte kar kurbanı olan Alex O’Loughlin kendi deneyimini anlatıyor: “Aslında bu nişasta ve tuz; o nedenle bütün gün pizza hamuru üzerinde yuvarlanmışsınız gibi hissediyorsunuz.”
Kar üretmek, donmuş bir gölde set inşa etmek ya da tam ölçekte bir kutup beyazlığı oluşturmak… Tüm çabalar, çok az kişinin deneyimleyebileceği bir dünyaya girmenizi sağlamak içindi.
Sena.  “Stilize bir yaklaşım benimsemektense bu öyküyü perdeye gerçekçi bir şekilde taşımak ve bu ortamı gerçeğe sadık bir şekilde sunmak istedim. Antarktika çok insafsız bir yer; kutup beyazlaması da güçlü biro lay. Bu olduğunda üç adım ötenizi göremiyorsunuz ve ömrünüz dakikalarla ölçülebiliyor. Bu da bir gizem öyküsü için harika bir ortam yaratıyor.
“Fikrimiz izleyiciyi Antarktika’ya taşımaktı. Soğuğu, korkuyu, izolasyonu ve bu aşırı derecede zorlu, yabancı ortamda hayatta kalma isteğini hissetmelerini amaçladık”, diyor Silver ve bir gülümsemeyle ekliyor: “Bir kazak getirseniz iyi olur.”
www.sogukolum.com

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (17. hafta):
Zah-Har 'Cin Ahalisi' (2024) Oyun Gecesi - Katala (2024) Arınma - Immaculate (2024) Küçük Don Kişot'un Maceraları - Giants of la Mancha (2024) Boy Kills World (2024) Cadı (2024) Rekabet - Challengers (2024) Siyah Çay - Black Tea (2024) Dublör Filmi (2024)
Arşivden Seçkiler:
Kingsman: Gizli Servis - Kingsman: The Secret Service (2015) Gece Hayvanları - Nocturnal Animals (2016) Habis - Malignant (2021) Yüz - Mug (2018) Yargıç - The Judge (2014) Lietli: Cin Kabilesi (2022)

Leave a comment