Makine Öğrenmesi

Çoksatan WOOL serisinin yazarı Hugh Howey’den sıradışı bir bilimkurgu ve fantazi öyküleri derlemesi: Makine Öğrenmesi

Yapay zekâ, paralel evrenler, video oyunları ve uzaylı istilası… Hugh Howey bilimkurgunun ve fantazinin sınırlarında dolaşarak insanı düşündüren, ilgi çekici ve özgün öyküler anlatıyor. Her birine bu eserlerin arka planını ve nasıl ortaya çıktıklarını açıklayan, en az öyküler kadar zevkli bir sonsöz eşlik ediyor.

WOOL dünyasında geçen üç yeni öykünün de yer aldığı Makine Öğrenmesi, modern bilimkurgu edebiyatının ustalarından kabul edilen Howey’den hayal gücünün sınırlarını zorlayan, zekice kaleme alınmış bir cevher.

“Bir solukta bitirdim. Bu kitaptaki öyküleri okumak, kayıp bir Alacakaranlık Kuşağı sezonunu keşfetmek gibi.” – Ernest Cline
Çevirmen: İnönü Korkmaz

Kırmızı Hap

Hari Kunzru, ırkçılıktan ülkelerin kolonyalist geçmişlerine, günümüzde giderek azalan insan haklarından tüm bunların kişilik inşasındaki rolüne uzanan temalara değinir. Romanlarında siyasetin de eşlik ettiği hikâye çizgisi, farklı zaman ve mekânların bir aradalığını barındırır. Getirdiği bakış açısıyla pek çok ödül kazanmış, Mail on Sunday’in desteklediği John Llewellyn Rhys Ödülü’nü ise gazetenin kendisi gibi göçmenlere yönelik zehir zemberek haberler yapmasından dolayı reddetmiştir.

Bir yazar prestijli bir yazarlık bursu kazanmasının ardından rahatsız edilmeden kendini sanatına verebilmek için Berlin’in Wannsee banliyösüne gelir. Yaptığı yürüyüşlerde Heinrich von Kleist’ın mezarının yanından geçer. Hiçbir şey istediği gibi ilerlemez ve şiddeti yücelten bir polisiye dizisine kapılır gider.
Şans eseri dizinin yaratıcısıyla tanıştığında karanlığın kalbine uzanan, tehditkâr bir yolculuğa çıkar.

Kırmızı Hap, günümüzü geçmişin süzgecinden geçirip tarihin şimdiye nasıl musallat olduğunu anlatan sarsıcı bir roman.

“Şaşırtıcı, sürükleyici, ürkütücü. Harikulade.” – Philip Pullman

“Kırmızı Hap, yeni ve dengesiz gerçekliğe karşı aklıselimin son infilakı. Edebi şaheserlere yer bırakılmayan barbar yeni dünyada edebi bir şaheser.”
– The Spectator
Çevirmen: Burcu Denizci

Monte Cristo Kontu (2 cilt)

“Alexandre Dumas medeniyeti yeşertenlerdendir; kimbilir nasıl neşeli ve kuvvetli bir berraklıkla zihinleri arındırıp geliştirir; ruhu ve zihni, zekâyı bereketlendirir; okuma arzusu yaratır insanda.”
— Victor Hugo, Dumas’nın oğluna yazdığı taziye mektubundan

28 Ağustos 1844 tarihinden 15 Ocak 1846’ya kadar on sekiz parça hâlinde Journal des Débats’da tefrika edilen ve yayımlandığı dönemde de Avrupa’da kimsenin dilinden düşürmediği bir fenomene dönüşen, Alexandre Dumas’nın yaşanmış bir hadiseden yola çıkarak kaleme aldığı Monte Cristo Kontu, Fransız edebiyatının en nadide mücevherlerinden biri.

Edmond Dantès evleneceği gün Marsilya’da uydurma bir suçtan tutuklanır ve müebbet hapse mahkûm edildiği, deniz ortasında kaçmanın imkânsız olduğu
If Şatosu’na gönderilir. Dantès burada tanışıp yakınlık kurduğu bir diğer mahkûmun yardımlarıyla önce şatodan kaçacak, sonra Monte Cristo Adası’nda elde edeceği muazzam zenginlikle yepyeni bir kimlik yaratıp onu kumpasa düşüren herkesin hayatını zindan edecektir.

Monte Cristo Kontu, dünya edebiyatında intikam temasıyla özdeşleşmiş görkemli bir serüven.
Çevirmen: Aysen Altınel

Şair Evlenmesi

“Şimdi benim Kumrucuğum kafese girecek ha! Ah, bir kere kanadının altına girebileydim! Fakat insan kısmının yediği bir yem var ya, adına para derler. Eğer ondan isteyecek olursa mesela… E ne olmuş? Ben de elimden geleni esirgemem ya. Verebileceğim şey, çok mu? Hepi topu bir teselli.”

Tanzimat Dönemi’nin en önemli yazarlarından biri olan Şinasi’nin Tercüman-ı Ahval gazetesinde tefrika edilen Şair Evlenmesi oyunu, Türk edebiyatının Batılı tarzdaki ilk tiyatro oyunu kabul edilmektedir. Şinasi, töre komedisi niteliği taşıyan bu eserinde görücü usulü evlenmenin sakıncalarına değinir.

Alafranga tutumu ve giyimi sebebiyle mahalleliler tarafından hoş karşılanmayan Müştak Bey, yoksul fakat eğitimli bir şairdir. Her ne kadar gönlünü Kumru Hanım’a kaptırmış olsa da mahallelinin entrikaları sebebiyle Sakine Hanım’la evlenmeye mecbur kalır. Müştak Bey’i bu zor durumdan kurtaracak kişi ise arkadaşı Hikmet Efendi’dir.

Anadolu geleneğini Batılı tarz ile ustalıkla harmanlayan bu eserle Şinasi, hem Anadolu âdetlerine hâkim olduğunu kanıtlamış hem de Türk tiyatrosunda yeni bir biçimin önünü açmıştır.

Mürebbiye

“İçimizde en bedbaht olanlarımız bir erkeğe cidden gönül vermek felaketine uğrayanlardır. Bir erkekle muhabbet, bizim gibi kadınların harap olmasının nedenidir. Samimiyetle seven, genellikle hakarete uğrar, hıyanetle karşılık görür. İşte bu sebeple sevilip sevmemek, aldatıp aldanmamak, bizim hükmüne boyun eğip hiç vazgeçmediğimiz düsturumuzdur. Bizce sevmek aptallık, merhamet kabahattir.”

Döneminin en çok okunan yazarı olan Hüseyin Rahmi Gürpınar, eserlerinde kahraman olarak seçtiği tipleri son derece gerçekçi bir şekilde kurguladı, hayatın içinden renkli manzaralar resmetti, neşe ile hüznün bir araya geldiği insan hikâyeleri anlattı. Batılılaşma, eski ile yeninin çatışması gibi konuları her daim odağında tutan Gürpınar’ın kendine has niteliklerinin birçoğunun nüvesi 1898’de tefrika edilip 1899’da kitaplaştırılan Mürebbiye’de kendini gösterdi.

Mürebbiye’de Paris’te hovardalarla sürdürdüğü yaşamı geride bırakıp İstanbul’da namuslu bir ailenin yanında mürebbiyelik yapmaya başlayan fakat eline geçen parayla emellerine ulaşamayacağını fark eden Matmazel Anjel, bu ailenin erkeklerini yavaş yavaş tuzağına düşürüp avlamaya çalışır.

Gürpınar’ın toplumsal eleştiri anlayışının ayyuka çıktığı eserlerden biri olan Mürebbiye, usta yazarın ilk büyük yapıtı olarak kabul edilir.

Osmanoflar

“Osmanoflar, iki yüz seneye yakın mazileriyle Karnabad’ın bir tarafında bütün vakalara karşı canlı bir tarih gibi ayakta duruyorlardı ve bizim için her şeyi bu tarihin üzerinde okuyarak tespit etmekten başka yapılacak bir şey yoktu.”

İlk öykülerini 1928’de Servet-i Fünun dergisinde yayımlayan, bu dergi sayesinde bir araya gelen altı arkadaşıyla “Yedi Meşale” grubunu kuran ve bu gruptaki tek öykücü olan Kenan Hulusi Koray, zamanında Bulgaristan’dan göçen babasından dinlediklerini Osmanoflar’ın sayfalarına yansıttı. 1930’ların sonunda kaleme alınıp tefrika edilen, Osmanlı’nın Balkanlar üstündeki hâkimiyetinin sarsılmaya yüz tuttuğu bir dönemi anlatan bu roman, köy hayatını yakından tanımayan şehirli bir yazarın zihnindeki köy imgesini yansıtması açısından da edebiyatımızda kendine has bir yer edindi.

Bulgaristan’ın Karnabad şehrinde yaşayan ve köklü bir geçmişe sahip olan Osmanof ailesi, 1900’lü yılların başında Bulgar komitacıların tehdidi altındadır. Ahmet, Yusuf ve Halil adlı üç kardeşin hikâyesi, sadece bir ailenin hikâyesi olmakla kalmayacak, nesilden nesle geçecek bir drama sahne olacaktır.

Öyküleriyle özel bir yerde duran Kenan Hulusi Koray’ın tek romanı olan, Sait Faik Abasıyanık tarafından “kusursuz” olarak nitelenen Osmanoflar, sosyolojik ve psikolojik tahlillerle yüklü, unutulmayacak bir eser.

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (18. hafta):
Umudunu Kaybetme - The Old Oak (2024) Grabuna (2024) Üç Günlük Dünya (2024) SOBE: Sakallı Bebek (2024) Hanna ve Minik Canavarlar - Hanna And The Monsters (2024) Çocuk Kalbi (2024) Tarot - Horrorscope (2024) Tereddüt Çizgisi (2024) Bakkal Amca: Mahmut Tuncer (2024) Sinemada İtiraz Ediyorum (2024) Şahsi Meselemiz Merkez Üssü Hatay (2024) Küçük Prens Karlar Ülkesi - The Swiss Adventure (2024) Back to Black (2024)
Arşivden Seçkiler:
Son Üç Gün - 3 Days To Kill (2014) Mad Max: Fury Road (2015) Kızıl Tepe - Crimson Peak (2015) Yırtıcı Kuşlar ve Muhteşem Harley Quinn - Birds of Prey and the Fantabulous Emancipation of One Harley Quinn (2020) Kasa: Büyük Soygun - Way Down (2022) Dünyanın Durduğu Gün / The Day The Earth Stood Still (2008)