Bundan yaklaşık onbeş sene kadar evvel ablamla ben bazı geceler ışıkları kapatıp  oturma odası olarak tabir edilen evin atıl odasındaki televizyonda ELM SOKAĞI KABUSU serisini seyrederdik. Duyduğumuz korku hissinin bizi ne kadar eğlendirdiğini çok net hatırlıyorum. Filmin tam ortasında annemle babam uyumamız gerektiği ihtarıyla geldiklerinde, Freddy’ye ne olacağını öğrenemeyeceğimizin hüznüyle odalarımıza gidip uykuya dalardık…

Korku, gerilim filmleri her zaman ilgimi çekmiştir, fakat kişinin farkındalığı artıp, hayata bakış açısı değişmeye başladığında artık korkunun içinde başka şeyler de görmek istiyor ekranda. Daha önceki yazılarımda da hep belirttiğim gibi, ben gerilip korkarken, insan ilişkilerini incelemeyi, olaylar silsilesini nelerin tetiklediğini gözlemlemeyi daha çok seviyorum. Bu bağlamda beni en çok tatmin eden gerilim filmi de şüphesiz ki Evdeki Düşman’dır (Yazı arşivinde aynı isimli yazımdan filmle ilgili görüşlerimi okuyabilirsiniz)… Orjinal ismi Eden Lake olan Kan Gölü filminin de üzerimde bıraktığı etkiyi pas geçemem tabii ki. Şuan aklıma gelmeyen fakat beni etkilemiş olan başka korku-gerilim filmleri de vardır muhakkak… Dün gece bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine 30 Days of Night isimli filmi seyrettim. Bilgisayarımı kucağıma alıp, ışıkları kapatıp, kulaklığı da takınca korkmayı başarabilirim diye düşünmüştüm. Filmin ilk dakikalarında efektler ve olayların seyri ilgi çekiciydi. Dakikalar geçtikçe filmde insanları germek ya da korkutmak için konudan uzaklaşıp sadece ses ve aniden fırlama efektlerinden başka birşey kullanılmadığını gördüm ve hüsrana uğradım. Ana konu itibariyle Alaska’nın en kuzeyinde bir kasabada yılın 30 günü sadece gece yaşanıyor ve 30 gün boyunca kasabanın tüm dış bağlantıları kesiliyor. Düşününce ürkünç bir tema ama filmi seyredince hissettiğiniz tek şey hayal kırıklığı. Performanslar, emek, harcanan para, yola çıkarken ortaya atılmış güzel fikir ve diğer tüm film öğelerine yazık olmuş bence…

Türk sinema sektörü de son yıllarda korku-gerilim filmlerine yatırım yapmaya başladı bildiğiniz üzere. Hepsini olmasa da seyrettim. Şimdi yorum ya da nacizane eleştiri yapmaya kalksam sanırım pek çok kişinin kalbi kırılabilir. Bu nedenle Türk yapımı korku filmleriyle alakalı tek söyleyebileceğim şey, hepsi baştan sona vakit kaybı. Sanırım özgün olmayı beceremediğimizdendir ki ekran yapımlarımızda başarısız oluyoruz. Sinemanın yanında TV’de de aynı hüsranı yaşatıyor yapımcılarımız. Dış kaynaklı dizileri birebir kopyalamak pek bir moda oldu son zamanlarda. Beni en çok rahatsız eden de Umutsuz Ev Kadınları isimli dizi. Orjinalinden birebir kopya edilmiş dizinin, Türk kültürüne uyarlanmaya çalışıldığında ne kadar basit, ne kadar sevimsiz ve ne kadar gerçekçilikten uzak kaldığını, orjinal versiyonu seyredenler anlıyorlardır… Konudan uzaklaşmamam gerekirse, korku filmleriyle aramda çok güzel bir bağ vardır her zaman. Temennim, günün birinde Türk yapımı olarak seyredebileceğim ve beni ciddi boyutta etkileyecek bir korku filmi yapılması yönünde…

Gerilim ve korkuyu yalnızca filmlerde yaşadığımız, huzurlu ve sevgi dolu günler diliyorum hepimize…

Sevgi ve Saygılarımla…

Göksel AKSEL

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (17. hafta):
Zah-Har 'Cin Ahalisi' (2024) Oyun Gecesi - Katala (2024) Arınma - Immaculate (2024) Küçük Don Kişot'un Maceraları - Giants of la Mancha (2024) Boy Kills World (2024) Cadı (2024) Rekabet - Challengers (2024) Siyah Çay - Black Tea (2024) Dublör Filmi (2024)
Arşivden Seçkiler:
Nanny McPhee Büyük Patlama - Nanny McPhee And The Big Bang (2010) Son Kahraman - John Rabe (2010) A Takımı - The A Team (2010) Cosmopolis (2012) Kelebekler (2018)

Leave a comment