KIZ KARDEŞİMİN HAYATI “MY SISTER’S KEEPER”

Sara ve Brian Fitzgerald çiftinin genç oğulları ve iki yaşındaki kızları Kate’le sürdürdükleri hayat, Kate’in lösemi hastası olduğunu öğrendiklerinde sonsuza kadar değişir. Ebeveynlerin tek umudu, Kate’in hayatını kurtarmak için bir çocuk daha doğurmaktır. Bazıları için, böylesi bir genetik mühendislik ahlaki sorular doğururken, Fitzgerald çifti, özellikle Sara için Kate’i hayatta tutmak için ne gerekiyorsa yapmaktan başka çare yoktur. Ve gereken şeyin adı, Anna’dır.
Kate (Sofia Vassilieva) ve Anna (Abigail Breslin) pek çok kız kardeşten daha güçlü bir bağı paylaşmaktadırlar: Kate daha büyük olsa da kız kardeşine gereksinim duymaktadır—aslında, hayatı Anna’ya bağlıdır.
Genç hayatları boyunca, kız kardeşlerin katlanmak zorunda kaldığı çeşitli tıbbi işlemler, birbirine sıkı sıkıya bağlı ailenin normal yaşamının bir parçasıdır. Kızına bakmak için avukatlık kariyerinden vazgeçmiş sevecen bir eş ve anne olan Sara (Cameron Diaz), bazen Kate’i kurtarmak için dönüştüğü sabit fikirli hastabakıcı kimliğinin içinde kaybolmaktadır. Güçlü, destekleyici kocası Brian (Jason Patric) karısının gücü ve kararlılığıyla güçsüz ve pasif bir duruma düşmektedir. Tek oğulları Jesse (Evan Ellingson), Kate ve Anna’nın ilgi odağı olmasıyla neredeyse unutulmuştur.
Ta ki şimdi 11 yaşında olan Anna hayır diyene dek. Tıbbi açıdan özgürlük isteyen Anna, bir avukat (Alec Baldwin) tutarak aileyi bölen ve Kate’in hızla tükenen vücudunu kaderin ellerine teslim edebilecek bir dava açar.
Jodi Picoult’nun çok satan kitabından uyarlanan “Kız Kardeşimin Hayatı/My Sister’s Keeper” insanın aile sevgisi ve sadakat anlayışı konusunda ezber bozan ve iyileşme sözcüğüne yeni bir anlam kazandıran şaşırtıcı gerçekleri ortaya çıkarıyor.

Nick Cassavetes’in (“The Notebook”) yönettiği “Kız Kardeşimin Hayatı/My Sister’s Keeper”ın başrollerinde Cameron Diaz (“What Happens in Vegas”), Akademi Ödülü® adayı Abigail Breslin (“Little Miss Sunshine”), Akademi Ödülü® adayı Alec Baldwin (“The Cooler,” TV dizisi “30 Rock”), Jason Patric (“In the Valley of Elah”), Sofia Vassilieva (TV dizisi “Medium”) ve iki kez Akademi Ödülü® adayı olan Joan Cusack (“In & Out”, “Working Girl”) yer alıyor. Jodi Picoult’un çok satan kitabından uyarlanan senaryo Jeremy Leven (“The Notebook”) ve Nick Cassavetes, tarafından yazıldı.
Filmin yapımcılığını Mark Johnson (“The Chronicles of Narnia” filmleri), Chuck Pacheco (“Alpha Dog”) ve Scott L. Goldman (Lifetime yapımı “The Tenth Circle”) üstlendi.  Diana Pokorny, Stephen Furst, Mendel Tropper, Toby Emmerich, Merideth Finn ve Mark Kaufman yürütücü yapımcı; Hillary Sherman ve Steven Posen ortak yapımcı olarak görev aldılar.
Kamera arkası yaratıcı ekibi oluşturan isimler arasında defalarca Akademi Ödülü® adayı olmuş görüntü yönetmeni Caleb Deschanel (“The Passion of the Christ,” “National Treasure”), prodüksiyon tasarımcısı Jon Hutman (“The Holiday”), Akademi Ödülü® sahibi editör Alan Heim (“All That Jazz,” “Alpha Dog”), editör Jim Flynn ve kıyafet tasarımcısı Shay Cunliffe (“He’s Just Not That Into You”) yer alıyor. Filmin müzikleri Aaron Zigman (“Sex and the City”) tarafından hazırlandı.
New Line Cinema bir A Mark Johnson/Curmudgeon/Scott L. Goldman yapımı olan Nick Cassavetes Filmi, “Kız Kardeşimin Hayatı/My Sister’s Keeper”ı gururla sunar. Filmin ulusal ve seçilmiş bölgelerde uluslararası dağıtımı Warner Bros. Pictures tarafından yapılacaktır.
14 Ağustos 2009’da sinemalarda.

www.mysisterskeepermovie.com

YAPIM HAKKINDA

“Ben çocukken, annem, babamla birlikte beni çok sevdikleri için bu dünyaya geldiğimi ve küçük bir mavi gökyüzü parçası olduğumu söylerdi. Neden sonra bunun tamamen doğru olmadığını anladım.”–Anna

Sara Fitzgerald Kate’i doğurduğunda, kocası Brian’la birlikte yeni kız bebeklerini neşeyle bağırlarına bastı. Ancak bu neşe, biricik kızlarının nadir bir lösemi türüne yakalandığını öğrendiklerinde korkuya dönüştü. Kate’in sağlığı, kız kardeşi Anna’nın doğumuyla büyüyen ailenin tek dayanak noktası oldu.
Ancak Anna aileye seve seve eklenen bir bireyden fazlasıydı. Kusursuz bir genetik eşleşme olması ve özellikle Kate’in hayatını kurtarması için dünyaya getirilen bir zorunluluktu.
Sara rolündeki Cameron Diaz, “Senaryoyu ilk okuduğumda, peşimi bırakmayan öykülerden biri olduğunu anladım. Sara’yla kendimi özdeşleştirdim ama onunla her zaman aynı fikirde olmamam ilgimi çekti,” diye anlatıyor.
Bitmek bilmeyen tıbbi işlemler, komplikasyonlar ve hastanede geçen günlerden oluşan ve on bir yıldır süren bu dönem, Kate’in böbreklerinin iflas etmekte olduğunu göstermektedir. Yeni bir böbreğe ihtiyacı vardır, bu yüzden de anne ve babası küçük yaşına rağmen Anna’dan medet ummaktadırlar. Ancak 11 yaşındaki Anna, hayatında ilk kez “Peki ben ne olacağım?” diye sorar. Ve ilk kez, bir parçasını ablası Kate için feda etmeyi reddeder. Onun yerine, bedeninin hakları için ebeveynlerini dava etmeye karar verir.
Anna’nın kararı muazzam ve korkunç sonuçlar doğuracaktır.
“Anna anne babasının kendisine çok kızacağını biliyor; herkes onun bencil ve acımasız olduğunu düşünüyor,” diyor Anna’yı canlandıran genç aktris Abigail Breslin. “Ama kararının arkasında daha fazlası var; kendince nedenlere sahip.”
“Kız Kardeşimin Hayatı/My Sister’s Keeper” Jodi Picoult’nun aynı adlı tartışma yaratan romanından uyarlandı. Sinemacı Nick Cassavetes’in dikkatini çektiğinde, yazarın en çok satan eseri olmuş, dünya çapındaki kitap kulüplerinde sevilen bir tartışma konusu haline gelmişti. Cassavetes’in “John Q,” “Alpha Dog” ve “The Notebook” gibi birbirinden farklı filmlerde incelediği, insan olmanın ince ayrıntıları, sevginin doğası, özgür irade ve insanın saygınlığı gibi temalar, Picoult’nun kitabında da yer alıyordu.
Cassavetes, “Romanı okuduğumda çok duygulandım,” diyor. “Filmi, bir ailenin çocuklarının nasıl başa çıkabileceğine dair basit bir öykü olarak düşünmeye başladım ve ‘Bu, anlatmak istediğim gibi bir hikâye’ dedim.”
Yapımcı Mark Johnson, kitabın ilgi çekici temaları ve karakterlerine ek olarak, yapısının da filme çok uygun olduğunu ekliyor. “Özünde, kitap aileyi konu alıyor ve pek çok okura hitap ediyor. Jodi’nin değindiği konu ve durumlar, bağlantı kuracağımız ve nasıl tepki göstereceğimizi merak edeceğimiz şeyler. Kitapta çok akıllıca yaptığı –ve bizim de filmde yapmayı umduğumuz—bir şey de öyküyü birkaç anlatıcının ağzından aktarmak; böylece tüm ailenin konuştuğu hissini alıyorsunuz. Bu, bir sinemacı için inanılmaz derecede zengin bir malzeme—Nick’in daima eğildiği ve anladığı türden, kapsamlı ve içten bir aile dramı,” diye belirtiyor Johnson.
Her ne kadar Picoult’nun birkaç kitabı televizyona uyarlanmışsa da, “Kız Kardeşimin Hayatı/My Sister’s Keeper” yazarın beyazperdeye uyarlanan ilk eseri. Yazar, “Bu öykünün ekranda işleyeceğine inanırdım hep ama sinema filmi olacağını öğrendiğimde çok heyecanlandım,” diye anlatıyor. “Sonra oyuncu kadrosunu ve yönetmeni gördüm, muhteşem.”
Eseri kitaptan senaryoya uyarlamak isteyen yapımcılar, romanın işlediği temalara ve tonları takdir eden ve saygı gösteren bir senaryo yazarı bulmanın önemli olduğunu biliyorlardı. “Kız Kardeşimin Hayatı/My Sister’s Keeper” yazar/yönetmen Cassavetes’i, daha önce büyük başarı kazanan “The Notebook”ta birlikte çalıştığı senaryo yazarı Jeremy Leven’la tekrar bir araya getiriyor.
Sinema kariyerinin dışında çocuk psikolojisi, nörobilim ve psikofarmakoloji alanlarında da geçmişe sahip olan Leven “Tıp alanındaki eğitimim, bazı şeyleri daha iyi anlamamı sağladı. Bu ailenin baş etmeye çalıştığı şeye karşı duyarlı olmanın ve bir annenin tüm yaşamını, kimi zaman ailedeki diğerlerini feda ederek çocuğunun hayatını kurtarmaya nasıl adayacağını anlamanın önemli olduğunu hissettim,” diye anlatıyor, “Ancak, beş çocuk sahibi bir ebeveyn olarak bir ebeveynin çocuklarının iyiliğini nasıl düşündüğünü yaşamış olmam bana her şeyden daha fazla içgörü sağladı.”
“The Notebook”un da yapımcılığını üstlenmiş olan Johnson, Cassavetes/Leven bileşiminin bu proje için doğru olmasının nedenlerini şöyle anlatıyor: Jeremy çok dokunaklı bir öyküyü anlatmanın yanında abartıya kaçmayarak daha gerçekçi hale getirme yeteneğine de sahip. Nick’in yönetmenliği de aynı doğrultuda ilerliyor.”
Yapımcı ayrıca Cassavetes’in oyuncularla çalışma tarzını da sevdiğini söylüyor. “Bence izleyicilerin öyküye, karakterlere ve olaylara inanmasının nedeni Nick’in her şeyin gerçekçi, başınıza gelebilecek bir şey olduğu hissini yaratması. Bir fazla duygusal olma potansiyeline sahip bir öyküyü alıyor ve çok gerçekçi ve doğru performanslar sergileyen oyuncuları oynatarak aşırıya kaçmasını önlüyor.”

“Bilgin olsun diye söylüyorum, onun ölmesine izin vermeyeceğim. Vermeyeceğim.”  –Sara
Ailenin annesi rolündeki Cameron Diaz, kadroya alınan ilk oyuncuydu. Hasta bir çocuğun sabit fikirli annesi rolü merakını uyandırmıştı çünkü Sara Fitzgerald’a ilk tepkisi muazzamdı.
“Onu anlamak istedim, kim olduğunu, nasıl bu hale geldiğini ve verdiği kararları neden verdiğini,” diyor oyuncu. “Bu keşif yolculuğu bana oldukça cazip geldi ve bu kadının hikâyesini anlatmanın zorlu bir sınav olacağını düşündüm.”
Cassavetes “Benim için bu film pek çok açıdan ciddiyet taşıyor,” diye belirtiyor, “ve bu tip bir rol için düşünebileceğiniz oyuncu sayısı kısıtlı. Her birinin yer aldığı yapımlar etkileyici bir liste oluşturuyor. Ama ben bu filme benzer bir şey yapmış bir oyuncuyu seçmek istemedim
Johnson’a cazip geleni daha çok komedi filmlerindeki rolleriyle tanınan Diaz’ın dramatik performanslarıydı. “Cameron’un uzun zamandır hayranıyım ve doğrusu, dramatik rollerini daha çok seviyorum.. Bence ‘In Her Shoes’daki oyunculuğu muhteşemdi; ‘Being John Malkovich’te, ‘Vanilla Sky’da hayranlık uyandırıcıydı… Liste devam ediyor. Cameron Sara rolü için ilk seçimimizdi; rolle ilgilendiğini öğrendiğimizde, Nick’le birbirimize baktık ve ‘Ne kadar şanslı olduğumuza inanabiliyor musun?’ dedik” diyor Johnson.
“Cameron yaptığı her işte harikalar yaratıyor” diyor Cassavetes, “bu filmde çıkardığı işle de gurur duyuyorum. Sempatik olmaktan uzak kalmaya cesaret etmesi gerekiyordu çünkü Sara karakteri dünyaya at gözlükleriyle bakıyor; etrafındaki herkes farklı açılardan bakabiliyorlar; o ise yalnızca ‘Kızımı kurtar, kızımı kurtar, kızımı kurtar…’ diyor.
Sara Fitzgerald kimliğine bürünme ve hasta çocuğuna kendini sarsılmaz bir şekilde adamasını yansıtma sürecinde, Diaz karakteri yargılamamayı öğrendi. Karakter “iyi” ya da “kötü” olarak kolayca sınıflandırılamayan, bulanık bir ahlaki bölgede yer alıyor; Diaz karakterle empati kurmaya ve yaptıklarına neden olan korkunç durumu anlamaya çalıştı.
Diaz role hazırlanışını şöyle anlatıyor: “Hasta çocuklarla ve aileleriyle konuştum ve onların yerinde olmanın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalıştım. İşin gerçeği, o duruma düşmeden ne yapabileceğinizi bilemezsiniz. Çocuğunuz ölümcül bir hastalığa yakalanmadan, onu kurtarmak için neleri göze alacağınızı kestirmeniz olanaksız. Bunu incelemenin çok ilginç olacağını düşündüm çünkü insanları yargılamayı seviyoruz, değil mi? Ama Sara ile, bunun olanaksız olduğunu anladım.”
Sara’nın lösemi hastalığına yakalanan kızı Kate, Sofia Vassilieva tarafından canlandırılıyor. Oynadığı karakter film boyunca ölümün gölgesi altında olsa da, genç aktris kendisini role çeken şeyin senaryodaki evrensel aile bağları olduğunu söylüyor.
“Bu ailenin geliştirdiği güzel, samimi ilişki ve oluşturduğu bağ bana cazip geldi,” diyor Vassilieva.  “Gerçi her aile Fitzgerald’lar kadar kötü şeyler yaşamaz ama bir kişinin tüm aileyi nasıl etkilediğinin öyküsü bana çok gerçekçi, dokunaklı ve güzel geldi.”
Genç oyuncu özellikle Kate’in ruhunu ve yaşam sevincini cazip bulduğunu söylüyor. “Kate ölüme çok yakın olduğu için, her şeyin değerini biliyor—her koku, her kuş, her nefes- bizim göz ardı ettiğimiz her şey onun için çok değerli. Ondaki saflık beni yakaladı; şimdiye kadar gördüğüm en inanılmaz karakterlerden biri,” diyor Vassilieva.
Kate’in kardeşi ve onu hayata bağlayan kişi olan Anna, ailenin geçirdiği ani değişimin katalizörü olur.
Yazar Jodi Picoult, “Filmin temel noktasının Anna olması gerektiğine, duygularının dürüstlüğünün filmin ayaklarının yere basmasını sağlayacağına inandım,” diyor. Küçük yaşta Oscar® ödülüne aday gösterilmiş bir aktris olan ve çekimler sırasında 12 yaşına basan Abigail Breslin, ebeveynlerine açtığı davası ablasına ve ailesine karşı duyduğu büyük sevgiden kaynaklanan Anna rolüne kendini tümüyle adadı.
“Senaryoyu ilk okuduğumda anneme ‘Bu kız olmalıyım’ dediğimi anımsıyorum. Karaktere bayıldım. Tüm karakterlere, aileye bayıldım. Bu, oynamam gereken bir roldü,” diyor  Breslin.
Breslin başlangıçta setteki ruh halinin üzgün ve yoğun olacağından endişe ettiyse de durum öyle değildi.
Breslin “Rolü aldığımı öğrendiğimde, filmin bazı bölümleri çok üzücü olduğu için herkesin çok ciddi olacağını düşündüm. Ama herkes çok kibardı ve çok eğlenceliydi. Bazı sahneler acıklıydı ama set öyle değildi,” diye hatırlıyor.
Genç oyuncu bu atmosferi ruh halini neşeli ve tempoyu hızlı tutup destekleyici ama kararlı bir yaklaşım sergileyen yönetmene bağlıyor. “Nick hep çok eğlenceliydi ve hep yanımda olduğunu hissettim. Onunla her konuda konuşabiliyorsunuz. Film ya da rolünüz hakkında ya da istediğiniz her konuda söylediğiniz her şeyi dinliyor. Fikirlerinizi denemenize izin veriyor. Çok iyi biri,” diyor Breslin.
Ayrıntılı provaları es geçen Cassavetes daha doğaçlama bir yaklaşımı seçti ve oyuncuları için duygusal açıdan güvenli bir ortam yarattı. Özellikle de küçük yaştaki oyunculara büyüklük taslamadan, dost sanatçılar olarak saygı gösterdi.
Yönetmen hayretle “Kendinizi çok kişisel ve derin konular, hayatın büyük soruları hakkında ‘bebelerle’ konuşurken buluyor ve onların sizden daha iyi anladıklarını görüyorsunuz,” diyor. “Onlardan daha yaşlı biri olarak öğretmen rolüne bürünmeniz gerektiğini hissediyorsunuz; ama pek çok yönden öğretmen olan onlar. Bu onların yeteneğinin ya da insan olarak bu tür şeyleri hissedip anlama konusunda sahip oldukları içgörünün kanıtı; bilemiyorum. Ama çok şanslı olduğumu biliyorum.”
Picoult deneyimli Breslin’in Anna rolünü almasından bilhassa memnundu. “Anna yüreği olan karakter ve rol konusunda içimin rahat olacağı, Abby’nin yaşında başka bir oyuncu düşünemiyorum.”
Yazar, karakter için duygusal bir anın çekimi sırasında sete yaptığı ziyareti anımsıyor. “Kate çok ama çok hastayken Anna’nın Kate’in yatağının başucunda ağladığı bir sahnenin çekilmesini izledim. O sahneyi… bilemiyorum… üst üste sekiz on kez oynadılar. Nick ‘Kes’ diye bağırdıktan sonra, Abby bir şey için gülmeye başlıyordu. Ve sonra sahneyi tekrar çok güzel bir şekilde oynuyordu. O an ‘Bu küçük kız inanılmaz’ diye düşündüm.”
Annesi Anna’nın ablasını kurtarmaya odaklanmışken, Anna’nın yardım etmeyi beklenmedik bir şekilde reddetmesi, babasını olaylara farklı bir açıdan bakmaya zorlar. Jason Patric Sara’nın sevgi dolu ama giderek öfkelenen eşi Brian rolünü üstleniyor.
“Jason ve Cameron’u bir araya getirmek, bir artı birin ikiden fazla ettiği heyecan verici durumlardan, ‘Bakalım ortaya ne çıkacak’ dediğiniz bileşimlerden biriydi,” diyor Johnson.
Patric gözlemlerini “Aslında parçalanan kişi Brian,” diye ifade ediyor. “O ve karısı bir tür sorunla, kızlarının ihtiyaçları arasında seçim yapma zorunluluğuyla karşı karşıya ama Brian daha büyük çelişki içinde. Karısı kendi yolundan sapmıyor ama kendisi iki çocuğun ihtiyaçlarını dengelemeyi daha çok düşünüyor.”
Johnson, “Jason’la birkaç film yaptım; o kendini rolüne gömen, çok güçlü bir oyuncu. Nick de onun büyük bir hayranı. Jason Brian’ın kim olduğunu bilmeyi gerçekten çok istedi; o yüzden bir baba, koca ve bu büyük dramda yer alan bir erkek olarak yerini sağlamlaştırmak için yoğun konuşmalarla dolu birkaç gün geçirdik.“
Aileyi tamamlayan üyeler ise Sara’nın kız kardeşi ve sırdaşı Kelly Teyze rolündeki Heather Wahlquist ve Sara ile Brian’ın bu aile karmaşasında kaybolduğunu hisseden oğulları Jesse rolündeki Evan Ellingson. Diaz, genç oyuncunun Jesse rolünde olgunluğa eriştiğine ve bu rolün çekimler ilerledikçe daha da önem kazandığına işaret ediyor.
“Onu izlemek çok şaşırtıcıydı. Nick’le birlikte role sürekli yeni şeyler eklediler çünkü Jesse Fitzgerald bulmacasının çok büyük bir parçasıydı. Evan çok sevimli biri; onu izlemek harikaydı,” diyor.

“Anna Fitzgerald ofisime ilk kez adım attığında, İzci Kız kurabiyeleri sattığını sanmıştım.”  –Campbell Alexander
Anna’nın yasal konularda yardımına koşan kişi, onun davasını Kabul eden karizmatik avukat Campbell Alexander’dır. Bu rolü üstlenen Alec Baldwin kamera önünde zamanının çoğunu yüksek gerilimin hakim olduğu mahkeme sahnelerinde geçirse de, çekim aralarında yönetmeni ve rol arkadaşlarını şakalar ve öykülerle eğlendirdi. Ne tuhaftır ki Baldwin’i filme çeken ana neden, bir komedi olmayışıydı.
“TV’de bir komedi dizisinde rol alıyorum, o nedenle sert ve duygusal bir dramda rol alma şansı çok çekiciydi.” Baldwin karakterini şöyle tanımlıyor: “Şehrin dört bir yanında ilan panolarında görünen, kendi kendinin reklamını yapan, büyük bir avukat. İlginç bir şekilde, Anna’nın onu tutması için gereken tek şey de bu: kız ‘Sen otobüsteki adamsın’ diyor. Daha uyanık insanlar onu tutmayabilir ama ya 11 yaşındaki kızlar? O bu yaş grubuna hitap ediyor,” diyor oyuncu.
Belki bu Baldwin için de geçerlidir. Picoult defalarca ziyaret ettiği sete arada sırada 12 yaşındaki kızını da getiriyordu. Yazar “O sırada, aktörün kendi kızı da 12 yaşındaydı. Molalarda, kamera önünde değilken en büyük amacı kızımı güldürmekti; onu güldürebilmek için her şeyi yapıyordu. Buna bayıldım.”
Mark Johnson yazarla aynı fikirde. “Alec beni çok güldürüyor; yalnızca komik olduğu için değil, çok oijinal, beklenmedik ve doğal bir komikliğe sahip olduğu için. Onun yaptığı işleri çok seviyorum çünkü bir oyuncunun sizi şaşırtmaktan daha fazlasını yapmasını bekliyorsunuz. O, bir yapımcı olarak kenarda oturup onu izlerken ‘Onu aldığımıza inanamıyorum’ diyeceğiniz türden bir oyuncu.”
Anna’nın ebeveynlerinin denetiminden çıkmak için açtığı dava, Fitzgerald ailesinin içinde bulunduğu kötü durumu mahkemeye taşır. Aile, davaya bakan Yargıç De Salvo ile tanışır. De Salvo kendi yürek acısıyla baş etmeye çalışmaktadır; Anna’nın açtığı davanın zamanlaması, karakter için oldukça zorlayıcıdır. Johnson’ın başlangıçta bir erkek için yazıldığını söylediği bu rolü Joan Cusack canlandırıyor.
“Joan’ı Yargıç De Salvo rolüne seçmek Nick’in fikriydi,” diyor yapımcı. “Joan komedi filmleriyle tanınıyor. Ama Nick alışılmamış olsa da doğru oyuncuyu bulma konusunda çok iyi; bud a onun filmlerini çok ilginç kılıyor.”
Kadroyu tamamlayan isimler Kate’le romantik bir ilişkiye giren kanser hastası Taylor rolündeki Thomas Dekker ve Kate’in hastanedeki onkoloji uzmanı Doktor Chance rolündeki David Thornton.
Johnson sözlerini şöyle tamamlıyor: “Nick alışılmamış şeylerde çok iyi. Çoğu zaman bir senaryoyu okuyup şu kişi doğru, bu da doğru kişi derim. Ama Nick doğru olmalarının onları elverişsiz kıldığını, rol için doğru olmayan birini bulup onun rolün altından kalkmasını sağlarsak daha iyi olacağını söyler. Bence bu filmde bunu bol bol yaptık.”

“Sahile gitmek istiyorum. Dalgaları görmek istiyorum.” —Kate

“Kız Kardeşimin Hayatı/My Sister’s Keeper” neredeyse tamamen Los Angeles’ta çekildi. Çekim lokasyonları şehir merkezinden Malibu ve Santa Monica sahillerine, San Marino mahallelerine uzanıyordu.
Çekimler Cassavetes’in gerçekçilik isteğine uygun şekilde mümkün olduğunca gerçek mekânlarda yapıldı. Brian Fitzgerald’ın çalıştığı itfaiye istasyonunda geçen sahneler için yapım ekibi gerçek itfaiyecilerin danışman olarak hazır bulundukları, Hollywood’daki Engine 27’ye taşındı. Hastane sahneleri kapanmış Daniel Freeman Hastanesi’nde çekildi.
Görüntü yönetmeni Caleb Deschanel’ın çalışmaları, filmin doğal duygusallığının altını çizdi. Kamera hareketleri az ve performans odaklıydı; Deschanel ve Cassavetes yalnızca bir parçasını kullanacak bile olsalar oyunculuk sürecini desteklemek adına tüm sahnenin oynanmasına izin verdiler.
Saç,ü makyaj ve kıyafet departmanları da gerçeğe yakın bir çizgi benimsedi. Kriz yaşayan bir kadın olan ve yalnızca çocuğuna odaklanan Sara Fitzgerald’ın görünümü, kişisel bakım ve süse zamanının olmadığını gösteriyor. Diaz’ın sarı saçlarından siyah kökler görünüyor ve filmin büyük bölümünde oyuncuda makyaj yok.
Kıyafet tasarımcısı Shay Cunliffe Fitzgerald ailesini mavi ve gri tonlarını tercih ettiği sade tişörtler, hırkalar ve jeanlerle giydirdi. Sara’nın saç ve makyajına benzer şekilde, aynı kıyafeti sık sık defalarca giyen karakterin daha büyük sorunlarla ilgilendiği yansıtıldı.
Tek “renkli” karakter Abigail Breslin’in canlandırdığı, pembeler, kahve tonları, çizgili ve ekose giyinen Anna’ydı. Anna ailenin yaşamını alt üst eden kişi olduğu için Cunliffe onu özellikle farklı ve biraz da asi giydirdi.
En uçtaki makyaj Kate için saklanmıştı. Hastalığının yarattığı ıstırabı ve acı verici tedavinin etkilerini göstermek için Vassilieva gözlerini kanlı ve bulanık gösterecek kontakt lensler taktı ve cildine ve göz altlarına yapılan hafif, belirsiz makyaj tabakasıyla karakterinin giderek eridiği izlenimi yaratıldı.
Ama role kendini adamışlığın en büyük sınavı, yapım sürecinin başlangıcında uzun sarı saçlara sahip olan genç oyuncunun kafasını ve kaşlarını tıraş etmesi oldu. Aktris dazlak kafasının gerçek kanser hastalarının çektiklerinin yanından bile geçemese de, onları anlamak için bir başlangıç olduğunu söylüyor.
“Kafamı tıraş etmek beni gafil avlayan ve korkutan sıra dışı bir deneyim oldu; sonra Kate’in çok güzel bir karakter olduğunu, kafamı kazımanın yapılması gereken bir fedakârlık olduğunu anladım,” diyor Vassilieva.
Aktris, lösemi atlatmış, sapsarı uzun saçlarıyla 16 yaşında hayat dolu Nicole Schultz’un teknik danışmanlık yapmasının da yardımcı olduğunu ekliyor.
“Nicole çok iyi arkadaşlarımdan biri oldu. Lösemiye karşı verdiği savaş Kate’inkine çok benziyordu ve benim ne zaman desteğe ihtiyacım olduğunu herkesten daha iyi biliyordu. Ben kadamı tıraş ederken bu acı gerçekten kaçmak için ‘Fuzzy Wuzzy bir ayıydı, Fuzzy Wuzzy’nin saçı yoktu’ diye tekerleme söylüyorduk,” diyor gülümseyerek.
Cassavetes “Bir çocuktan film için kafasını ve kaşlarını tıraş etmesini isteyin… Şu kadarını söyleyeyim: Bunu istemekle bile haddimi aştığımı hissettim,” diye anlatıyor. “Ama o çok sağlam bir çocuk” diyor genç oyuncusu hakkında.
Vassilieva televizyon dizisi “Medium”da düzenli bir rolde göründüğü için, yapım ekibi kestiği saçları saçları uzayana kadar dizide takabileceği bir peruk haline getirdi. Genç oyuncu daha sonra peruğu herhangi bir tıbbi durum nedeniyle saç kaybına uğrayan ve mali durumu uygun olmayan çocuklara peruk sağlayan Locks of Love vakfına bağışlayacak. Gerçekten de peruklar çekimler sırasında Sofia’nın rolünde önemli yer tuttu. Çekimler sırasında tüm perukları takip etmek için özel bir peruk takvimi düzenlendi. .
Vassilieva gibi, kemoterapi sırasında Kate’in tanıştığı Taylor’ı canlandıran Thomas Dekker de kafasını tıraş etti. Dekker bunun özgür bırakan ve aydınlatıcı bir deneyim olduğunu söylüyor. “Bunun en ilginç yanı, filmin dışındaki hayattı. İnsanlar kanser olduğumu varsayıp bana çok farklı davrandılar. Sık sık acıma dolu ya da tuhaf bakışlarla karşılaştım ve bu bana hayatı hasta biri olarak geçirmenin nasıl bir şey olduğu hakkında küçük bir fikir verdi.” Diyor Dekker.
Kate ve Taylor karakterlerini birbirine çeken şeyin bir kısmı birbirlerini anlamalarıydı tabii… Dekker kendisinin, Vassilieva’nın ve Cassavetes’in, Kate ve Taylor’ın ilişkisindeki neşe ve arkadaşlığı vurgulamak istediklerini söylüyor.
“Bence Taylor Kate’in yaşamına ancak kanser deneyimini yaşamış birinin getireceği şekilde mizah ve sevgi katıyor. Birlikte tadını çıkardıkları eğlence ve gülünçlüğü, birbirlerine duydukları sevgiyi vurgulamak istedik. Çünkü hayatınız gerçekten kısaysa, elinizdeki zamanda mümkün olduğunca çok eğlenmeye çalışacağınızı düşündük,” diye açıklıyor Dekker.
Kadronun ve yapımcıların, kanser hastalarının başından geçenler hakkındaki düşüncelerine çoğunlukla aynı kişiler olan figüranlar ve teknik danışmanlar da katkıda bulunuyordu.
Johnson “Gerçekçiliği sağlamak için yaptığımız şeylerden biri, hastanedeki oyuncular ve figüranların gerçekten orada olacak kişilere mümkün olduğunca yakın olmalarını sağlamaktı,” diyor. “Birkaç hasta çeşitli şekillerde bizimle çalıştı ve yaptığımız filmi daha iyi anlamamızda bize yardımcı oldu.”
Yapım süreci boyunca, Ileana Geestman ve organizasyonu, The Desi Geestman Vakfı, kanser hastası çocuklarla hastalığın onları ve ailelerini nasıl etkilediği konusunda bilgi ve öneriler sağladı. Vakfın misyonu “Kanser hastası çocukların ve ailelerinin hayatını daha iyi duruma getirmek. Vakıf duygusal ve ekonomik travmayı atlatabilecekleri destek ortamları sağlıyor.” Vakıf adını Ileana’nın, City of Hope’da nöroblastoma karşı cesur bir savaş veren 12 yaşındaki kızından aldı. Ileana vakfıyla ilişkili çocuklardan bazılarının figüran ve kadro ve çekim ekibine danışman olarak yapımda yer almasını ayarladı.
“Bir gün City of Hope’tan telefon geldi,” diye anımsıyor Geestman, “vakfımızın filmde yer almak isteyip istemediğini ve çocuğumla bunları yaşamış bir anne olarak bazı soruları yanıtlayıp yanıtlamayacağımı soruyorlardı. Bunun sadece yardım etmek değil çocuklara, hastalıklarına ve ailelerine dikkat çekmek için de harika bir fırsat olduğunu düşündüm. Bunu söylemişken, çocukların ve ailelerinin yaşadıklarını düşününce başlangıçtaki tepkim korumacıydı; Onlara iyi bakıldığını, normal çocuklar gibi muamele gördüklerini ve sömürülmediklerini garantilemek istedim.”
Geestman sonuçtan fazlasıyla memnundu. “İstediğim her şey on katıyla gerçekleşti. Nick bana filmi mümkün olduğunca gerçekçi yapmak istediğini söyledi ve bazı çocukların katılıp katılamayacaklarını sordu. Onlara iyi bakılacağını ve saygı gösterileceğini garanti etti. Çocuklar setteki herkesle tanıştıkları ve onlarla birlikte çalıştıkları için çok mutlu oldular. Nick onlara karşı çok yardımsever davrandı ve onlarla bir oldu. Sofia gerçekten çok tatlıydı—hepsi de onun en iyi arkadaşları olduğunu hissettiler. Çocuklar gerçekten filmin bir parçası olmak istediler. Bazılarını hastaneden çıkardık ve onlara bir macera yaşattık. Bu maceralar çok önemli çünkü hastanedeki yolculukları kimi zaman çok yalnız olabiliyor. Onların filme dahil olması hayatlarına büyük renk kattı,” diyor Geestman.

“Biraz bozuk bir aile düzenimiz olabilir ama herkes birbirini seviyor ve elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz.” –Anna

Bu genç insanların varlığı tüm oyuncu kadrosunun ve yapım ekibinin geçirdiği günlere de renk kattı.
Cameron Diaz “’Kız Kardeşimin Hayatı/My Sister’s Keeper’ı yapmak yaşadığım en şaşırtıcı ve zevkli deneyimlerden biri,” diye anlatıyor. “Bu çok ciddi bir konu hakkındaki çok ciddi bir filmde ama Nick’in filme verdiği ton, öyküyü anlatış biçimi, bekleyeceğinizin tam tersi yönde. Yürek titreten ya da mendil ıslatan sahnelere sığınmaya çalışmadı hiç; onun yerine hayat dolu, canlı ve ani bir şey yarattı. Bunun ölümle ilgili olduğunu düşünürken, bir anda hayatla ilgili olduğunu anlıyorsunuz. Daha filme başlamadan önce çok güleceğimizi ve iyi vakit geçireceğimizi söyledi,” diyor.
Filmin çekimlerinde yaşadığı deneyimleri anlatan Abigail Breslin “Biliyorsunuz, bazen böyle zor, ağlamaklı sahneleri yapmak zor olur… Bazen üzülürsünüz. Ama bittiğinde sadece bir hikâye anlattığınızı ve iyi olacağınızı bilmeniz gerekir. Setteki herkes o kadar kibar ve eğlenceliydi ki bu, bir film setinde geçirdiğim en iyi zamanlardan biri oldu” diyor.
Yapımcı Mark Johnson “Bu da her şey gibi,” diye değerlendiriyor. “Sizi cezbeden bir öyküyü bu öyküde ve kimlerle özdeşleşebileceğinizi, kimlere tepki gösterebileceğinizi görmek istiyorsunuz. ‘Ben bu durumda olsaydım ne yapardım’ hissi var. Bir an bile bu karakterlerin yaptıklarını yapardım demiyorum. Bu, sıradan insanların sıra dışı durumlar yaşamasına geliyor. Ve bence bu hikâye benim için çok önemli bir şeye sesleniyor. Aileye sesleniyor. Ve ailenin gücünde harika bir yan var“
Nick Cassavetes “Bu tarz şeyler hazır insanların başına gelmez,” diyor. Çoğu zaman, böyle bir şeye hiç de hazır değilsinizdir. Ama insan olarak, kendimize ve sahip olduğumuz bilgiyle doğru kararlar verme kapasitemize güvenmeliyiz. Tıp ilerledikçe daha pek çok ahlaki sorular ortaya çıkacak. Ama bu, çocuklarımızın ve torunlarımızın dünyası ve onu nasıl elimizde tuttuğumuz konusu bu öyküyle ilgilenmeme neden oldu. Bu evrensel bir şey. Bu filmi bu yüzden yaptım.”

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (18. hafta):
Umudunu Kaybetme - The Old Oak (2024) Grabuna (2024) Üç Günlük Dünya (2024) SOBE: Sakallı Bebek (2024) Hanna ve Minik Canavarlar - Hanna And The Monsters (2024) Çocuk Kalbi (2024) Tarot - Horrorscope (2024) Tereddüt Çizgisi (2024) Bakkal Amca: Mahmut Tuncer (2024) Sinemada İtiraz Ediyorum (2024) Şahsi Meselemiz Merkez Üssü Hatay (2024) Küçük Prens Karlar Ülkesi - The Swiss Adventure (2024) Back to Black (2024)
Arşivden Seçkiler:
El Hass: Cinden Olan İnsandan Doğan (2022) Ne Olur Gitme (2019) Buz Fırtınası - Ice Storm (2022) MORBIUS (2022) Köstebek - Imperium (2016) Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 2 - The Twilight Saga: Breaking Dawn Part 2 (2012)

Leave a comment