Malorie: Bir Kafes Romanı

GEVŞEME
GÖZBAĞINI ÇIKARMA
VE SAKIN GÖZLERİNİ AÇMA

Kafes’in gerilim dolu devam kitabı Malorie’de Josh Malerman, okurları gözle görülemeyen dehşetlerle burun burna getiriyor.

Malorie’nin iki çocuğuyla birlikte bir nehri aşarak güvenliğe kavuşmasının on iki sene sonrasında, akıl sağlığıyla deliliği ayıran tek şey hâlâ bir gözbağıydı. Dünyayı ele geçirmiş olan yaratıklara atılan tek bir bakış, insanların akıllarını yitirip kendilerine ve etraflarındakilere zarar vermelerine neden oluyordu.

Bu yaratıklara ne bir açıklama getirilmişti bugüne dek ne de bir çözüm bulunmuştu.

Malorie’nin elinden gelen tek şeyse hayatta kalmaktı. Ve çocuklarının da hayatta kalmasını sağlamak. Derken Malorie ona imkânsız gibi görünen bir haber alacaktı. Bu haberle birlikte, çok ama çok uzun zamandır ilk kez umudun tadına bakacaktı.

Canından çok sevdiği, onun için çok şey ifade eden ve bugüne dek öldüğünü sandığı birileri hayattaydı. Ve onlara ulaşabilmesi için Malorie’nin o güne dek çıktığı en tehlikeli yolculuğu yapması gerekecekti. Hayata dair her şeyi kitaplardan öğrenmiş olan Olympia ve yaşadıkları hayatın kolaylaştırılabileceğine inanan mucit Tom’la beraber bir kez daha yaratıkların ve eski dünyanın deliliğine sahip insanların arasına adım atacaktı.

Ve Malorie’nin acı bir şekilde öğrendiği gibi, bazen insanlar yaratıklardan bile daha korkutucu olabilirlerdi.

Çevirmen: Aslı Dağlı

Ben, Efsane

“Beni en çok etkileyen yazar Richard Matheson’dır. Ben, Efsane ilham kaynaklarımdan.” – Stephen King

“Matheson, yirminci yüzyılın en önemli yazarlarından biri.” – Ray Bradbury

BRAM STOKER YÜZYILIN EN İYİ VAMPİR ROMANI ÖDÜLÜ

“ÖYLE BİR DÜNYA Kİ CİNAYET UMUT ETMEKTEN DAHA KOLAY.”

Richard Matheson korku, gerilim, fantastik ve bilimkurgu türlerinin en üretken ve en yaratıcı isimlerinden, yalnızca edebiyatta değil sinemada da ardılı sanatçıları hatırı sayılır derecede etkilemiş bir usta. Ben, Efsane ise bilimkurguyla korkuyu harmanlayarak insanlığın batıl inançlarına mikroskopla bakan, yazarın en bilindik ve en düşünsel eseri.

Robert Neville dünyada kalan son insandı… ama yalnız değildi. Toz fırtınasıyla birlikte hızla yayılan bir salgın tüm insanları gece yaşayan kan emici birer yaratığa dönüştürmüştü. Bu salgından etkilenmeyen Neville ise gündüzleri vampirleri avlıyor, gece olup da yaratıklar ortaya çıkınca korunaklı evinde saklanarak hayatta kalmaya çalışıyordu.

Vampirizme neden olan mikrobu araştırarak durumu tersine çevirmeyi, hâlâ tam olarak dönüşmeyen insanları kurtarmayı amaçlayan Neville bir yandan paranoya, umutsuzluk ve yalnızlıkla mücadele ederken hayatta kalan tek insanın kendisi olmadığını öğrendiğinde geleceği tahmin edemeyeceği bir yola sapacaktı.
Vampirizm bir mit mi yoksa bilimle çözülebilecek bir hastalık mı?
Bir hastalıksa tedavisi mümkün mü?

Ben, Efsane, insanın mitleşme hikâyesi

Çevirmen: Özgen Berkol Doğan

Edebiyatın Tesirli Parçaları

Ali Lidar, Kişisel Edebiyat Atlası ve Hayata Rağmen Edebiyat kitaplarıyla kıymetli bulduğu kitaplara ve bu kitapların yazarlarına nereden baktığını, sözünü ettiği yazarların eserlerini neden okumamız gerektiğini titiz bir çalışmayla sunmuştu. Bu iki kitabın devamı olan Edebiyatın Tesirli Parçaları okurlara sadece keyifli bir okuma vadetmiyor, aynı zamanda ucu bucağı olmayan edebiyat evrenindeki nadide eserler için rehberlik ediyor. Bilginin paylaşıldıkça ışıldadığını, okuma ortaklığının dünyanın en güzel ortaklıklarından biri olduğunu ve dünya tarihinde tesirini en iyi gösteren şeyin edebiyat olduğunu söyleyen usta işi bir kitap.

“Kişisel Edebiyat Atlası ile başladığım ve Hayata Rağmen Edebiyat ile devam eden sevdiğim yazarlara dair his ve düşüncelerimi paylaşma hikâyem Edebiyatın Tesirli Parçaları’nın tamamlanmasıyla üçlemeye dönüştü. Bu süreçte altmış yazarın altı yüzden fazla kitabıyla deyim yerindeyse akraba oldum, daha önce ıskaladığım pek çok yönleriyle karşılaştım. Umarım bu kitap okurlarımın da benzer şeyler yaşayıp hissetmesine vesile olur. İlk kitaptan itibaren onların ilgi ve alakaları beni bu yazılara devam etmeye iten en önemli motivasyon unsuru oldu. Bu vesileyle her birine ayrı ayrı teşekkür etmeyi kendime borç bilirim.”

Budala

“Bence Budala bir başyapıt, evet birçok başyapıt gibi kusurlu, yer yer yorucu ya da fazla heyecanlı ama yine de yoğun bir şekilde dramatik olan Karamazov Kardeşler ya da müthiş incelikli ve korkutucu Ecinniler kadar dünya edebiyatının önemli bir parçası.” – A. S. Byatt

Dostoyevski’nin önceki romanlarının aksine, Rusya’dan uzakta kaleme aldığı, ikinci eşi ve yazıcısı Anna Grigoryevna’nın toparladığı Budala, ilk olarak 1868-1869 yılları arasında Russkiy Vestnik gazetesinde tefrika halinde yayımlandı. Romanın yazımı sırasında kızını kaybeden Dostoyevski, aynı zamanda sara nöbetleriyle de boğuşuyordu.

Budala’da, Prens Mişkin, ona kalan mirasını almak için geri döndüğü Rusya’da iki kadın arasında kalır. Bir yanda Nastasya. Diğer tarafta Aglaya. Bu üçgenin içine Nastasya’ya delice âşık olan, zengin bir tüccarın oğlu Rogojin ve yozlaşmış, gözünü para hırsı bürümüş bir adam olan Ganya da girecektir. Dostoyevski’nin “tamamıyla güzel bir insanı anlatmak” amacıyla yazdığını söylediği, peygamberler gibi saf, iyi biri olan Prens Mişkin, çok geçmeden kendini skandalların, hatta cinayetin baş gösterdiği bir dünyada bulur.

Dostoyevski’nin paranın, iki yüzlülüğün hâkim olduğu bir hayatta, iyi, temiz kalmanın ne demek olduğunu araştırdığı, birçok romanına göre olay örgüsünün daha dağınık, tahmin edilemez ilerlediği Budala, birçoklarınca yazarın en büyük dört eserinden biri.

Çevirmen: Serdar Arıkan

Viy

“Benim edebi tercihim Gogol’den yanadır, bakış açıma göre kimse kıyaslanamaz onunla.” – Mihail Bulgakov

Vladimir Nabokov’un, “tuhaf bir deha” olarak nitelendirdiği, Mikhail Bulgakov, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski gibi yazarları etkilemiş Nikolay Gogol, bu kitaba da adını veren “Viy” öyküsünde, Ukrayna halk efsanelerinden aldığını iddia etse de aslında kendisinin uydurduğu bir yaratığı edebiyat dünyasına hediye etti. Gogol, Viy’deki üç öyküyle, şeytan çıkarmaların, büyücülerin ve kaşları yere kadar inen bir yaratığın kol gezdiği bir Rusya’ya götürüyor okuru.

“Viy”de, üç öğrenci, teolog Halyeva, filozof Homa ve hatip Tiberiy dinlenip karınlarını doyuracak bir yer bulmak için ana yoldan ayrılınca kaybolurlar ve gerçek yüzünü daha sonra görecekleri tehlikeli bir ihtiyar kadın çıkar karşılarına. “İvan Kupala Akşamı Arifesi”nde âşık bir adamın, Şeytan da olabilecek bir yabancıyla yaptığı anlaşma ters teper. “Korkunç Bir İntikam”da ise yıllar sonra geri dönen bir baba, kızını dehşete düşürür.

“Viy’i getirin! Gidip Viy’i getirin,” diyordu ölü.

Çevirmen: Tuğba Bolat

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (18. hafta):
Umudunu Kaybetme - The Old Oak (2024) Grabuna (2024) Üç Günlük Dünya (2024) SOBE: Sakallı Bebek (2024) Hanna ve Minik Canavarlar - Hanna And The Monsters (2024) Çocuk Kalbi (2024) Tarot - Horrorscope (2024) Tereddüt Çizgisi (2024) Bakkal Amca: Mahmut Tuncer (2024) Sinemada İtiraz Ediyorum (2024) Şahsi Meselemiz Merkez Üssü Hatay (2024) Küçük Prens Karlar Ülkesi - The Swiss Adventure (2024) Back to Black (2024)
Arşivden Seçkiler:
Dedektif Dee: Gizemli Alev - Detective Dee and the Mystery of Phantom Flame (2012) Ölümcül Sır - The Bricklayer (2024) Lanetli Ruh - Emergo (2012) Derinlik Sarhoşluğu - The Big Blue (2023) Elena (2012) Tron Efsanesi - Tron Legacy (2011)