İz Sürücü

Amerikalı emekli polis Cal Hooper, İrlanda’da bir köye yerleşir.

Satın aldığı evin tamiratıyla ilgilenmek, dağlarda gezinmek, dedektiflik içgüdülerini bir kenara bırakmak niyetindedir. Derken on üç yaşındaki Trey’le karşılaşır. Yoksul ve sorunlu bir aileden gelen çocuğun abisi kayıptır ama bu durum ne polisin ne de köydekilerin umurundadır. Ondan yardım isteyen
Trey’i reddedemeyen Cal bir kere daha iz peşine düşmesini söyleyen içgüdüyü dinlemeye başlar. Burada, bu köyde bir gariplik vardır ve başına ne kadar bela açarsa açsın bu gizemi çözmek zorundadır.

Çoksatan pek çok eseri televizyona uyarlanan, günümüz polisiyesinin en ilgi çekici kalemlerinden, ödüllü yazar Tana French, İrlanda’nın puslu atmosferinde geçen hüzünlü ve sarsıcı romanı İz Sürücü’de hakikat ve adalet arayışında ödenen bedelleri sorguluyor.

“Harika bir roman: dehşet verici, şaşırtıcı. Üslubu ise göz kamaştırıcı.”
– Stephen King

“Tana French bir şair sanki. Öyle güzel bir üslubu var ki… Henüz fırsatınız olmadıysa eserlerini okumanızı samimiyetle tavsiye ediyorum.”
– Harlan Coben

“French’in kurtuluşa dair sönen hayalleri anlattığı bu dingin ve gerilimli roman, yazdığı en iyi şey olabilir… Bambaşka bir başyapıt.” – The Washington Post

“İncelikle düşünülen her bir karakteri ve kahredici sonuyla nadide bir eser. Polisiye okurlarının kaçırmaması lazım.” – Publishers Weekly
Çevirmen: Elif Dinçer

Almanlar Neden Daha İyi Yapıyor: Gelişmiş Bir Ülkeden Notlar

Herkesin aklındaki büyük soru: Almanlar neden daha iyi yapıyor?

Önceki yüzyılı iki büyük yenilgi ve hatta bölünmeyle kapatmasına karşın tüm dünyaya örnek teşkil edecek bir hız ve sağlamlıkla kendini yeniden var eden
bu “gizemli” ülkenin sırrı ne olabilir? Omuzlarında geçmişin büyük yükleriyle
bu yaralı toplum tüm dünyada yükselen salgın, iklim krizi ve savaş gibi muazzam tehlikeler karşısında ne hissediyor ve çözümü nerede arıyor?

Almanlar Neden Daha İyi Yapıyor çokkültürlü yapısı, umut vadeden start-upları, şaşkınlık yaratan iş etiği ve kendine has çözümler üretme kapasitesiyle yirminci yüzyılın en çalkantılı ülkelerinden Almanya’yı objektif, samimi ve adil bir değerlendirmeden geçiriyor.

İngiliz gazeteci ve araştırmacı John Kampfner Avrupa’nın kalbindeki bu başarılı ülkede herkesin merak ettiği cevapların peşine düşüyor. Yaşamakta olduğumuz bu milliyetçilik, aydınlanma karşıtlığı ve korku çağında Almanya’nın dünyaya kazandırabileceği daha neler olabileceğini öğrenmeye çalışıyor.

“Düşünceli, derinlemesine ve kusursuz bir tarafsızlıkla hazırlanmış bir kitap.”
– The Times
Çevirmen: Nermin Mollaoğlu

Hagakure: Saklı Yapraklar

“Savaşçının yolu deli cesaretiyle ölüme atılmaktır. Yaşamı ciddiye alanlar
büyük başarılara ulaşamazlar. En doğrusu çılgınca ve deli cesaretiyle
ölüme atılmaktır.”

Üç yüz sene önce samuray Tsunetomo Yamamoto tarafından kaleme alınan Hagakure: Saklı Yapraklar, samuray felsefesini anlatan en önemli metinlerden biri. “Savaş Yolu” anlamına gelen buşido öğretisine dair detaylar içeren kitap, yazıldığı beylik haricinde gizlenen bir metinken gün yüzüne çıktığı 1930’lar ve 1940’ların militarist atmosferinde azımsanmayacak bir ilgiyle karşılandı.
O dönemden itibaren yasaklamaların gölgesinde günümüze ulaşan metin, tartışmaları beraberinde getirse de samuraylık üzerine yazılmış temel kaynaklardan biri olma özelliğini koruyor.

Döneminin önde gelen beyleri ve keşişlerinin anekdotlarıyla bezeli metinde,
bir savaşçının zorluklarla nasıl baş edeceğinden seppukunun önemine kadar düşünsel ve pratik talimatlar bir araya geliyor. Günümüz bakışıyla eleştiriye çokça açık olan ancak Yukio Mişima tarafından Japon kültürünün “en güzel” yönlerini yansıttığı söylenen Hagakure, Japonya’nın on sekizinci yüzyıldan beri gösterdiği değişimleri ve gelişmeleri anlamak adına benzersiz bir eser.
Çevirmen: Hüseyin Can Erkin

Bir Dünya Dert / Kıyamet Polisi 3

“Bunun bir rüya olduğunu, gözlerimi sıkıca kapatıp açarsam her şeyin eskisi gibi olacağını düşünmeye çalışıyorum.”

Kıyamete on dört gün kaldı. Uzaydaki küçük mavi noktaya, yeryüzüne, dünyamıza, 2011GV1 isimli bir asteroit çarpacak, yaşam sona erecek. Amerika’ya tam bir kaos hâkim. İnsanlar bodrum katlarına, sığınaklara kapatmış kendini, marketler yağmalanmış. Paranın hiçbir anlamı yok artık;
içme suyu paha biçilemeyecek kadar değerli.

Fakat Dedektif Hank Palace’ın çözmesi gereken son bir gizem daha var.
Kız kardeşi Nico, göktaşını durdurabileceklerini düşünen bir grubun arasındaydı en son. Kıyameti engellemenin mümkün olmadığına inanan Hank ise bu dünyadaki tek yakını olan kardeşiyle beraber karşılamak istiyor her şeyin sonunu. Fakat zaman azalıyor ve kardeşini arayan Hank terk edilmiş hayvanat bahçelerinden, fast food restoranlarından geçiyor, en sonunda ulaştığı ıssız karakoldaysa korkunç bir suç mahalliyle karşılaşıyor.

Kıyamet Polisi üçlemesinin son romanı Bir Dünya Dert her şeyin aniden nasıl bitebileceğiyle yüzleşiyor ve Hank “katil kim” sorusunun ötesinde bir gizemle son defa karşı karşıya kalıyor: Sevdiklerinizi korumak için neleri göze alırsınız? Ve Dünya’daki son günlerinizi nasıl geçirmeyi tercih edersiniz?

“Sürükleyici ve merhametli bir kitap; aceleci değil, gergin ve bunaltıcı değil, dokunaklı.” – Tor.com

“Winters, Cormac McCarthy’den sonra yok oluşun eşiğindeki bir dünyanın en gerçekçi tasvirini sunuyor bize.” – Sci Fi Magazine

“Winters’ın kıyamet polisiyesinde öyle sarsıcı bir bilimkurgu niteliği var ki klasik bir dedektif hikâyesi olmaktan çıkarıyor onu.” –New York Times Book Review
Çevirmen: Şefika Kamcez

Leylâ, Mektubum Eline Ulaştı mı?

Bulup yitiren bir şey olarak kalp, arıyor, deneyip yanılıyor ama yine de
devam ediyor oyununu oynamaya. Hep özleyip beklediği bir yer var.
Bir ev, bir insan, bir hayal…

Leylâ, Hayriye, Yılmaz, Özlem, Neriman ve isimli isimsiz daha birçok insan, bularak ve yitirerek, hayatın damarlarında dinliyorlar kalplerinin oyununu.
Sonra kanat çırpıp yitirdiklerinin uzaklaşmasını seyrediyorlar ömür boyu.
İlay Bilgili, ikinci öykü kitabı Leylâ, Mektubum Eline Ulaştı mı? ile yeniden merhaba diyor okurlarına. Birbirinden farklı hayatların içine çekip bir ayna veriyor okurunun eline.

“‘Ben,’ dedim, ‘cehennemi büyük bir hasret sanıyordum hep. Bir hapishane,
hiç yaşlanamadan ve ölmeden, sonsuza kadar kalmak. Bitmeyen bir bekleyiş… Bir umut ediş ama inatla hiçbir şeyin olmaması…’
Titreyen, kanla kaplı metronoma baktım.
‘Yine de yaşamak istedim,’ dedim.
Tanrı, bir kadınmış gibi, bir kadınınki gibi gülümsedi Leylâ.”

Dudaklarımdaki Rüzgâr

Eylüldür şimdi
Adresler de dostlar da kayıptır
Üstümüzdeki postal izleri
Bir mektuptur
Görülmüştür.

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (17. hafta):
Zah-Har 'Cin Ahalisi' (2024) Oyun Gecesi - Katala (2024) Arınma - Immaculate (2024) Küçük Don Kişot'un Maceraları - Giants of la Mancha (2024) Boy Kills World (2024) Cadı (2024) Rekabet - Challengers (2024) Siyah Çay - Black Tea (2024) Dublör Filmi (2024)
Arşivden Seçkiler:
Kelebek Görüşü - Butterfly Vision (2023) Bıçaklar Çekildi - Knives Out (2020) Aşk Taktikleri - La Strategie De La Pousette - The Stroller Strategy (2013) Sadakatsizler - Les Infideles - The Player (2012) Derinliklere Yolculuk - The Odyssey (2017) Kızıl Kitap - The Red Book Ritual (2022)