Biz milletçe Tanrı’nın işine karışmayı pek severiz. Geçtiğimiz hafta boyunca hava Trabzon’da çok sıcaktı. Herkes sıcak hava nedeniyle “bu gece kar yağacak, yarın kesin kar yağar” diyip durdu. Günlerden 10 Ocak ve hava hala güzel, sadece biraz yağmur yağdı. Ben şikayetçi değilim. Hava durumu benim işim değil, Yüce Yaratıcı iklim işlerinden sorumlu olsun diye Mikail’i yaratmış. İnsanlara da iklim koşullarını yönetmek değil uyum sağlamak düşer. Ama nerde? İnsanoğlu yukarının işlerine karışmadan durur mu?

Bir önceki yazımda kıyamet teorisinden bahsetmiştik. İnsanların kıyamet ve sonrasıyla ilgili çok senaryoları var, fakat bunların içinde yeni gelişen şartlara uyum sağlama konusunu işleyen film olarak ben sadece Pandorum’u gördüm henüz. 2009-ABD yapımı olan film, dünya yaşanılamaz bir yer haline gelince insanların ne yapabileceği üzerine kurulu. Gidilebilecek tek yerin uzay boşluğu olduğunu biliyoruz. Fakat Dünya şartlarından sonra oraya nasıl uyum sağlarız? Filmde bu duruma düşen insanlar bir çeşit depresyon yaratan sendrom içine giriyorlar; Pandorum sendromu. Belirsizlik ve boşluk duygusunu kabullenemeyen kişiler bu sendroma yakalanıyor.Baş kahramanlarımızdan biri de Pandorum yaşıyor ve bunun sonucunda yeni bir insan ırkı yaratmak, insanlar üzerinde “ilkelce” üstünlük sağlamak istiyor. Zihnindekileri gerçeğe dönüştürmeye çabalarken felaketler zinciri yaratıyor. Film her ne kadar alışıldık bir sonla bitse de ben seyrederken kopmak istemedim. Resident Evil’i beğendiyseniz, hatta bilgisayar oyunu serisini de oynadıysanız, aynı filmin yapımcısına ait Pandorum’u da beğeneceksiniz demektir…

İçinde bulunduğumuz şartlara uyum sağlamak konusunda ne kadar inatçı olsak da çoğumuz sonunda düzenin bir parçası oluruz. Bazılarımızsa insanların uyum sağlama özelliğini fırsata dönüştürebilir. İnsanların yaşamsal özelliklerini en basit haliyle tanımlayıp, uyumlaşmış alışkanlıklarını en temel haliyle etiketleyip kendi stratejik yol haritasına entegre eden dahi bir adamla görüştüm bugün. Genç işadamı Göksel Günal ile… Kendisi henüz 32 yaşında olmasına karşın oldukça fazla tecrübeye sahip ve başarı grafiği günümüz genç işadamlarına göre yükseklerde. Çünkü Göksel Bey, ütopyaları olan, bunları gerçekleştirmek için gerekli cesarete sahip, ultra egosunundan memnun, girişimci ruhunun yanısıra ticari zekası yüksek bir insan. CRM ve PR konularında yaptığım araştırmalara ek olarak kendisinden bazı fikirler almak istedim. İki haftadır randevu koparmayı bekliyordum. Göksel Bey’den randevu almak pek zor bir iş. Zira kendisi önce randevu talep eden kişiyi inceler, gözü tutmazsa asla sizinle muhattap olmaz.İki hafta pes etmeden peşinden koştuktan sonra nihayet az da olsa gözü beni tutmuş olacak ki bugün bir saat kadar sohbet ettik. Sorularımı içtenlikle yanıtladı. Başarı sırlarını öğrenmeye çalıştım. Tüm mimiklerini,kullandığı kelimeleri,vücut dilini inceledim ve ipuçları çıkardım. Etrafında çok beğenilen, sevilen ve saygı gören birisi ama belirgin duvarları var. Asla O’na yakınım diyemezsiniz. Dilerse karşısındaki kişiyi sadece bakışlarıyla yerin dibine sokabilir, dilerse sadece sağdan gülüşüyle karşısındakini mutlu edebilir. Göksel Günal, geleceği çok parlak bir işadamı, örnek bir aile babası. İş hayatı konusunda O’ndan öğrenilecek çok şey olduğu kesin, fakat benim amacım bambaşkaydı. Göksel Bey netliği seven biri, sözün dolandırılmasına tahammülü yok. Sorularımdan sıkılmaya başladığında hemen köpürdü. Kaşları çatılıp, gözbebekleri büyümeye başladıysa kaçma vaktinizin geldiğini anlamış olursunuz. Ben de hemen lafı toparlayıp hızla kendi ofisime doğru yol aldım. Bana vakit ayırdığı, sorularıma samimiyetle cevap verdiği için O’na siz değerli okuyucularımız vasıtasıyla teşekkürlerimi sunmak isterim…

Akla gelen en belirgin soru şu değil mi, benimle aynı sektörde çalışmayan, kulvar olarak alakasız yerlerde durduğumuz  bir insanı neden tanımak istedim? Çok başarılı olduğu için mi? Rahmetli dedem ve sevgili babam önümde yeterli başarı örnekleri. Çok yetenekli olduğu için mi? Annem ve stilist arkadaşım Gonca Ünlü tanıdığım en yetenekli insanlardan. Röportaj yapmak için mi? Hayır, değil. Ütopyalarımız var dedik ya en başta. Hayallerimizdeki dünyalarda varyasyonlar üretiyoruz. Hayallerimiz ve gerçek hayat arasında uyum sağlamak imkansız olduğundan hepimizin hayatında Pandorum’lar oluyor. Bu da benim Pandorum’um. Bazılarımız netliği sever, bazılarımız gizemi.

Tüm bu dolambaçlı, zincirleme duygular bizlere üretkenlik veriyor. Yaratabiliyoruz. Yazabiliyor, çizebiliyoruz. Dünya kültür mirasını oluşturan, hayatımıza anlam katan şey kurallar ve kalıplardan oluşmuş maddi temelli bir yaşam değil; depresyonlar, acılar, aşklar, trajediler ve türlü duygularla üretilmiş sanat eserleri, kitaplar, filmler, oyunlardır… Tüm bu nedenlerden ötürü hayal dünyalarını, isyanları ve hayatımızın Pandorumlarını seviyorum. Dünya’ya iz bırakabilen herkesi seviyorum…

En içten sevgi ve saygılarımla…

Göksel AKSEL

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (19. hafta):
MAKKA: Cinn-i Azap (2024) Gece Avı - Bloodline Killer (2024) Süper Ajan Bernard: Görev Mars - Bei Ken xiong 2: Jinpai tegong (2024) Süper Köpekler - The Barkers Pursuit of Adventure (2024) Görücü (2024) Çingene Kızı Zeugma (2024) Beyaz Eşya (2024) Kırmızı Pabuçlar - The Red Shoes: Next Step (2024) Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık - Kingdom of the Planet of the Apes (2024)
Arşivden Seçkiler:
Snowden (2017) Meryem (2013) Gizli Dosya - Truth (2015) Altın Eldiven - The Golden Glove (2019) Suna (2023)

Leave a comment