Televizyonun hayatımızdaki yeri tartışılmaz derecede büyük. Yayınlanan dizilerin yeriyse bambaşka… Geçenlerde Türk televizyonlarının ilk dizisi olan ve hepimizin bildiği gibi Halid Ziya Uşaklıgil’in ölümsüz eserinden TV’ye uyarlanmış 1975 yapımı Aşk-ı Memnu’yu seyrettim baştan sona. Etkilendim, mutlu oldum seyrederken. İmkansızlıklar döneminde yapım o kadar kaliteli ve oyunculuklar, performanslar o kadar tatmin edici ki. Bence internetten dvd halinde satınalıp mutlaka seyredin…

TV’de sadece tek bir dizinin yayında olduğu fikri ne kadar yabancı bizlere değil mi? Günümüzde her akşam her kanalda dizi yayını var. Eh tabi o kadar vaktimiz ve algımız olması mümkün olmadığından bize en yakın hissettiğimiz ya da aile bireylerimizin yoğunlukla seyrettiği dizileri takip ediyoruz. Bu takip sırasındaysa herkes seyredilen diziye genellikle başrol karakterlerinden ilham alarak yeni bir isim takıyor. Mesela dün akşam (Salı akşamı) “Öyle Bir Geçer Zaman ki” yayındaydı. Mesai saatinde annemle telefonda konuşurken, annem bana; “buakşam erken gel, ‘Cemile’ var” dedi. Görkem isminde yakın bir arkadaşımla konuştum, “evdeyim, birazdan ‘Osman’ başlayacak, onu seyredeceğiz” dedi. Herkes kendince yeni bir isim veriyor dizilere… Velhasıl, akşam oldu ve ekran başına kilitlendik. Elimde twitter’ımla birlikte diziyi seyretmeye koyuldum… Öyle Bir Geçer Zaman ki ile ilgili olarak uzun süredir üzerinde durduğum en büyük eleştiri, Ali Kaptan karakterinin yaptığı hatalardan ötürü pişman olmuş, artık eski eşi Cemile’ye divane bir adama dönüştürülüyor olması. Sözlü ve fiziksel şiddete, tecavüze uğramış bir kadının bu olayların sorumlusu olan adamı tekrar hayatına sokması, onunla bu derece iletişim halinde olması hiç de örnek bir tablo değil. Dizi güzel, hikaye güzel ama Ali Kaptan karakterinin affedilme yolundaki hızlı ilerleyişi beni oldukça huzursuz ediyor. Zira senaryo bu şekilde ilerlerse, mağdur kadınları aşşağılar nitelikte bir hal alır. Bu noktada kadın platformlarının, kadın derneklerinin tepki göstermesini, sosyal medyada tepkilerini beyan etmelerini beklemekteyim ama çok beklerim gibi görünüyor…

Çarşamba akşamlarının vazgeçilmezi haline gelmiş olan dizi ise Muhteşem Yüzyıl. Kuzey-Güney ile rekabet halinde olsalar da Muhteşem YY önde gidiyor diye düşünüyorum. Akşamları birlikte TV keyfi yapan ergen çocuklu aileler, Osmanlı Tarihi eleştirmeyi sevenlerin çoğu Muhteşem YY’ı seyrediyor diye tahmin ediyorum. Yalnız ya da öğrenci evinde arkadaşlarıyla yaşayan genç kızlar; ailesiyle yaşayan fakat ayrı bir TV sahibi olan, aşk hayatı çalkantılı genç kızlar; arta kalanlar ise Kuzey-Güney seyretmekte (tabii ki bunlar tamamen benim yorumum ve çevremden gözlemlediklerim)… Çarşamba akşamları ekranda savaşan bu iki diziden ben Muhteşem YY’a ağırlık veriyorum… Geçen haftaki bölümde Daye Hatun olayı nasıl bir fırtına yarattıysa, twitter’da TT olmuştu Daye Hatun ismi. Daye Hatun olayı bu bölümde neticeye vardı ve herkes derin bir oh çekti; ben hariç. Sadakatsiz dizi karakterleri ne yazık ki beni mutsuz ediyor. Daye Hatun’un Valide Sultan’a olan saygısızlığı bence affedilemezdi.Öte yandan dizinin tam bir Hürrem Masalına dönüştüğünün herkes farkındadır. Lise yıllarımdan beri Hürrem Sultan ile ilgili yazılmış o kadar çok şey okudum ki sayısını hatırlamıyorum. O yıllardan beri ilgimi çeker. Sanırım bu nedendendir ki Muhteşem YY dizisinde Hürrem Sultan’ı sevemeyen, olayların anlatım tarzına sürekli karşı çıkan bir tek benim. Mahidevran ve Valide Sultan ittifakını çok destekliyorum ve bu desteğim yüzünden annem beni evlatlıktan reddetme safhasına gelmiş durumda… Son dört haftadır Sultan Süleyman karakterinin annesine sürekli karşı gelmesi, sözünü çiğnemesi durumu 49uncu bölümde beni iyice çileden çıkardı…

Cemile’ydi, Muhteşem YY’dı derken bu akşam da bir diziyi daha sonuna kadar kucağımda bilgisayarımla seyrettim. Dizilerin senaryoları hazırlanırken izlenen adımların tek odak noktası ticari sonuç olmamalı diye düşünüyorum. Keşke yapımcılar biraz daha fedakar olabilse ve çok daha kaliteli yapımlar ortaya çıkabilse… Buarada Muhteşem YY’ın açılış müziğinin ve slaytının The Tudors ile olan benzerliğini görmeyen varsa hemen bir incelesin lütfen. Dizilerimizle ilgili pek çok konunun sınıfta kalacağı gibi özgünlük ve radikallikte de sınıfta kalıyoruz. Özgünlük, kalite ve radikalliği birarada seyredip doyuma ulaşmak için Nisan ayını iple çekiyorum; Game Of Thrones yeni sezon başlasın artık…

Televizyon dizileri zihnlerimizi ne kadar da meşgul ediyormuş ki, bu satırları yazarken aklımdan binbir türlü fikir geçiyor, şunu da yazsaydım, bunu da yazsaydım diye. Bu nedenle yazının sonunu toparlamayı beceremediğim için affınıza sığınıyorum. Böyle giderse sürmenaj olmam yakındır ama gel gör ki televizyon denilen bir icada meftun olduk.

Paragraf sıralaması bozuk, kapanış kısmı iyice çuvallamış olan bu yazıyı yazmaktan ben çok mutluyum ve yazarken deşarj olduğumu itiraf ediyorum. Dertsiz tasasız, huzurlu ve sevgi dolu günler diliyorum herkese. En içten sevgi ve saygılarımla…

Göksel Aksel

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (17. hafta):
Zah-Har 'Cin Ahalisi' (2024) Oyun Gecesi - Katala (2024) Arınma - Immaculate (2024) Küçük Don Kişot'un Maceraları - Giants of la Mancha (2024) Boy Kills World (2024) Cadı (2024) Rekabet - Challengers (2024) Siyah Çay - Black Tea (2024) Dublör Filmi (2024)
Arşivden Seçkiler:
Alvin ve Sincaplar 2 - Alvin And The Chipmunks: The Squeakquel (2009) Köşk-ü Ammar (2022) Kanunun Kuvveti - La French (2015) Çılgın Hırsız 3 - Despicable Me 3 (2017) Nefes: Yer Eksi İki (2023) Kadın - Woman (2020)

Leave a comment