Güneşin Öldüğü Gün

Rüya ile kâbus arasındaki çizgi çok incedir.

Haziran ayının başlarında dağların derinliklerindeki bir kasabada, on dört yaşındaki Li Niannian bir gariplik fark ediyor. Kasabanın sakinleri çöken geceyle uykuya dalacaklarına sokaklara çıkıyor, tarlalara gidiyor. Her yeri insanlar sarıyor.

Li Niannian şaşkın şaşkın izlerken insanların rüyada gezindiklerini, sanki güneş batmamış gibi günlük işlerine devam ettiklerini fark ediyor. Çok geçmeden daha fazla insan rüyaya daldıkça gecenin karanlığında kıyamet kopuyor, en derindeki arzular bu vesileyle gün yüzüne çıkıyor. Yüzünü göstermeyen lütufkâr güneşi yeniden doğmaya ikna etmek ve kasabayı kurtarmak ise giderek daha garip ve rahatsız edici bir kâbusun ortasında kalan Li Niannian ve babasına düşüyor.

Güneşin Öldüğü Gün’de, Başkan Xi Jinping tarafından desteklenen “Çin rüyası” gerçekliğin kaosu ve karanlığıyla acımasızca sınanıyor.

“Modern Çin edebiyatının ustalarından birinin bu sürükleyici ve tüyler ürpertici distopyasında, Çin’deki yaşamın gerçekliği ile Çin rüyasının güneşli iyimserliği arasındaki tezat ortaya konuyor.” – Jung Chang
Çevirmen: Erdem Kurtuldu

İnsanlığımı Yitirirken

“… Ben hâlâ, ölmeyi bile becerememiş utanmaz, aptal bir hayaletten, ‘yaşayan bir cesetten’ başka bir şey değildim.”

Yirminci yüzyıl Japon edebiyatının önde gelen yazarlarından, sıradışı hayatıyla da meşhur Osamu Dazai, intiharından hemen önce tamamladığı, Japonya’nın en çok okunan romanlarından İnsanlığımı Yitirirken’de topluma dahil olmayı beceremeyen, her şeyi eline yüzüne bulaştıran, çevresindeki herkesi hayal kırıklığına uğratmaya mahkûm bir ötekinin acıklı hikâyesini anlatıyor.

Dazai’nin yaşamıyla çokça paralellik taşıyan romanda, kendini çocukluğundan beri bir başarısızlık abidesi olarak gören, aristokrat bir ailenin oğlu Oba Yozo hem evde hem de okulda büründüğü “soytarı” rolüyle var olmaya çalışır.
Bir itiraf niteliğindeki üç bölümden oluşan hatıratında alkolizmle, geyşalarla, sonuçsuz kalan intiharlarla dolu, “utanç” yüklü yaşamının günahını çıkarır.

İnsanlığımı Yitirirken, Osamu Dazai’nin uzun yıllara yayılan edebi intihar mektubunun son bölümü.
Çevirmen: Peren Ercan

Öğrenci Kız

“… İyi geceler. Ben prensi olmayan bir Külkedisi’yim. Tokyo’nun neresinde olduğumu biliyor musunuz? Beni bir daha görmeyeceksiniz.”

Yirminci yüzyıl Japon edebiyatının önde gelen yazarlarından, sıradışı hayatıyla da meşhur Osamu Dazai, savaş sonrası Japonya’sının edebiyat çevrelerince tanınmasını sağlayan, kaleme aldığı ilk eserlerden Öğrenci Kız’da Tokyo’nun banliyösünde yaşayan bir genç kızın on iki saatini ironik ve hünerli bir üslupla kaleme alıyor.

İsimsiz genç kızın, nefret ettiği sabahlardan birine gözlerini açmasıyla başlayıp gece yatağa yattığı anda biten kısa romanda Dazai, artık yitmiş bir dönemin yaygın toplumsal normlarına karşı bireyin duyduğu huzursuzluğu, gençliğin ilk buhranları ve asiliğiyle birleştiriyor.

Öğrenci Kız, Dazai’nin sonraki çoğu eserinde yer bulacak aykırı kişiliklerin ilk örneklerinden birini görmeyi ve yazarın zihninin derinliklerine yakından bakmayı sağlayacak bir klasik.
Çevirmen: İrem Akçay

Otlar Çağırıyor

İlhan Durusel’in denemelerinden oluşan Otlar Çağırıyor’un serüveni, ilave metinlerin yer aldığı yeni baskısıyla, yeni yayınevinde devam ediyor.

Otlar Çağırıyor bir denemeler toplamı; fakat söz konusu İlhan Durusel olduğunda, hiçbir metni türsel kalıpların içine hapsetmemek gerekiyor. “Amacından uzaklaştığı çok yer oldu yazının, görkemin yarattığı coşku dilimi dolaştırır benim,” diyor ya kendisi, tam da öyle. Söylenebilir ki bu kitap, nitelikli bir yazarın olduğu kadar, nitelikli bir okurun elinden çıkmış yazılardan oluşuyor; İlhan Durusel’den ziyade okur İlhan’ın. Gezen, gören, merak eden, araştıran ve paylaşan İlhan’ın. En çok da “fark eden” İlhan’ın. Paylaşmak için bilmek, bilmek içinse önce fark etmek gerekir çünkü.

İçindeki yirmi dört yazının kaleme alınış tarihleri dikkate alındığında, Otlar Çağırıyor’un, Durusel’in yazı dünyasında yaklaşık on beş seneye denk düştüğünü söylemek mümkün. Bu da, okurun, Durusel’in deneme yazarlığının nasıl ve ne yönde yol aldığını gözlemleyebilmesine imkân sağlıyor kuşkusuz.

“Otlar çağırıyor bizi.
Şatolar kovuyor.
Kuraklık geliyor.
Bir rüzgâr gelip önümüzde duruyor. Bir duruşu var, dil anlatamaz. Burayı rüzgâr durduran mağara yapıyor. Duruyor da duruyor.”

Son Saatler

Masumu, suçlusu, mağduru, bürokratı, sanatçısı ve sıradan insanıyla geniş bir yelpazeye yayılan, bir yandan dünyanın gerçeklik aynasından yansırken bir yandan da gerçeküstü dünyaya teğet geçen kahramanlarıyla Son Saatler, son derece yalın bir üslupla gündelik hayattan dokunaklı imgeler resmediyor. Okur, her öyküde birinin ya da bir şeylerin “son saatler”ine tanık olurken, öyküler bireysel ve psikolojik taraflarıyla “varlık”, toplumsal ve sosyolojik taraflarıyla ise “yokluk” kavramlarını düşündürüyor.

Burak Evren’in 2008’de Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü’ne layık bulunan Rüyalarının Kızı adlı kitabından sonra yeni öykülerinin bir araya geldiği Son Saatler, gerçekler ile düşlerin yan yana yürüdüğü edebi
bir geçit töreni.

“Kimseyle konuşmuyorum ben. Burada değilim. Camın ardındayım artık, evin dışına, gecenin orta yerine yerleştim, içeri bakıyorum. Zaten dışarıda başlamıştım yolculuğa, eve ancak birkaç saatliğine uğrayabildim, sonunda yine dışarıda buldum kendimi. İçeri giremeyeceğim, bitkinim, artık buraya ait değilim.”

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (16. hafta):
Hay Hak (2025) Baldız (2025) Kardeş Takımı 2 (2025) Büyük Macera 3: Çılgın Dostlar - Big Trip 3 (2025) Gözbebeğim - You Are Apple Of My Eye (2025) Şampiyonlar (2025) Rum Yetimhanesi (2025) Günahkârlar - Sinners (2025) Leon: Sevginin Gücü - Leon (2025) Saykoterapi - Psikoterapi (2025) Kara Torba Operasyonu - Black Bag (2025) Tenet (2025)
Arşivden Seçkiler:
Ev Kadını - Housewife (2018) Kara Kutu - Black Box (2021) 13 Günah - 13 Sins (2015) El Ele - Main Dans la Main - Hand in Hand (2013) Peşinde Ölüm Var - Du Saram Yida - Someone Behind You - Voices (2009) JONAS BROTHERS: 3 Boyutlu Konser Deneyimi / JONAS BROTHERS: The 3D Concert Experience (2009)