Reset At: Video Oyun Sektöründeki Çöküş ve Toparlanmalar

“Reset At, sektöre girmek isteyenler için vazgeçilmez bir kaynak. Kendilerini oyunlara adamış oyuncular içinse ellerinden düşüremeyecekleri bir kitap.”
– Wall Street Journal

“Schreier’ın gazeteciliğinin bir eşi benzeri yok.” – Forbes

Çoksatan Kan, Ter ve Pikseller’in yazarından oyun endüstrisini mercek altına alan yepyeni bir kitap. Jason Schreier’ın sektörün içindeki onlarca kişiyle yaptığı röportajlardan derlenen bu kitap, son yılların en ünlü stüdyolarının nasıl kapandığını ve sonrasında yaşananları gözler önüne seriyor.

Bioshock Infinite, Epic Mickey ve Dead Space gibi piyasanın mihenk taşlarından sayılan birçok oyunun geliştirilme sürecini ve onları yapan
firmaların şok edici kapanış hikâyelerini ilk ağızdan röportajlarla ele alan
Reset At, geliştiricilerin bu olaylardan nasıl etkilendiğini, kendilerini nasıl toparladıklarını, hayatlarına nasıl devam ettiklerini ya da bu endüstriyi nasıl
terk ettiklerini anlatıyor.

Oyun endüstrisi hiç olmadığı kadar güçlenmişken oyun tasarlayarak düzgün bir hayat kurmak neden bu kadar zorlaştı? Bu düzeni değiştirmek için çok mu geç kalındı? Bu soruların ve çok daha fazlasının cevabı bu sayfaların arasında.
Çevirmen: M. İhsan Tatari

Bitmeyen Geçmiş

İsrailli yazar Yaakov Shabtai edebi modernizmin başyapıtlarından biri kabul edilen ve eleştirmenlerce Proust’un Kayıp Zamanın İzinde’siyle karşılaştırılan Bitmeyen Geçmiş eserinde karakterlerini sonsuza yakınsayan bir şimdide, 1970’lerin dönüşen Tel Aviv’inde geçmiş ve gelecek arasında sıkışıp kalmış bir kuşağın öyküsünü anlatıyor.

Goldman’ın babası 1 Nisan’da öldü; Goldman ise 1 Ocak’ta, bu iki tarih arasında savaş ve sürgün dolu bir ömür süren eski kuşak göçüp giderken evlatları âşık oldular, evlendiler, zenginleştiler. Veya tam tersi, gelişip de atalarının yuvalarını örten şehrin kargaşası arasında, gerçeği tarifte zorlanan dilin belirsizliği altında, temellerinden sarsılmaya başlamış gibi görünen kozmik ve toplumsal düzenin ağır aksak ritminde akıllarından silemedikleri varoluşsal bir kaygının kollarına esir oldular.

Zaman algısına meydan okuyan diliyle Bitmeyen Geçmiş koca bir kentin nabzını tutan, okuru bütün bir tarihiyle geniş ailenin şölen sofrasına sürükleyen bir şaheser.

“İsrail toplumunun bakış açısını başka hiçbir metnin ulaşamayacağı şekilde yansıtan bir başyapıt…” – Publishers Weekly

“Aynı öncüllerle yola çıkan ve beni aynı sebeplerle harekete geçiren üç yazar: Fransa’da Georges Perec, Avusturya’da Thomas Bernhard ve İsrail’de Yaakov Shabtai…” – Gabriel Josipovici
Çevirmen: Süreyya Çalıkoğlu

Zaman Yolcusunun Karısı

Britanya Kitap Ödülü Kazananı / Arthur C. Clarke Ödülü Adayı /
John W. Campbell Ödülü Adayı / Locus Ödülü Adayı

“O kadar sarsıcı ve orijinal ki nefesim kesildi… Keşke ben yazsaydım dediğim nadir kitaplardan.” – Jodi Picoult

“Büyülü bir roman. Romantik olduğu kadar hayal gücünü zorlayan bir kitap.”
– Scott Turow

“Niffenegger zaman yolculuğu hikâyesinin altından hakkıyla kalkıyor.”
– New Yorker

Zamana meydan okuyan bir aşk hikâyesi…

Tanıştıklarında Clare henüz altı, Henry ise otuz altı yaşındaydı. Evlendiklerinde ise Clare yirmi iki, Henry otuz yaşında.
İmkânsız ama gerçek…

Henry’nin nadir bir hastalığı vardı. Genetik saati beklenmedik zamanlarda sıfırlanıyor, Henry’yi geçmişinde ya da geleceğindeki duygu yüklü anlara taşıyordu. Kontrol edemediği hastalığı yüzünden kendisini sürekli hayatının farklı dönemlerinde bulan Henry, tüm bunlara rağmen Clare’le bir hayat kurmayı başarmıştı. Birbirlerini çok sevseler de bu imkânsız engel karşısında aşkları sağlam kalabilecek miydi?

Zaman Yolcusunun Karısı, zamanın esir aldığı iki insanın imkânsız ilişkisini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sererken zaman, ölüm ve aşk kavramlarını da sorgulamaktan geri durmuyor.
Çevirmen: Selim Yeniçeri

Nüfus: 1280

“En sevdiğim polisiye yazarı. Çok taklidi vardır ama eşi benzeri yoktur.”
– Stephen King

Nick Corey cevval bir şerif değildir, ahali de bu durumu pek umursamıyordur. Yine de seçim zaferini garantilemek için rakibinin ayağını kaydırmalı, şu genelevi hizaya getirmeli, ayrıca mutsuz eşi ve kayınbiraderiyle ilgilenmelidir. Kocasından şikâyetçi sevgilisi Rose’u da mutlu etmelidir tabii. Bu tatlı dilli çapkın şerif saf görünüyordur belki ama rahatı kaçmasın diye sinsice çalışacak, elinden geleni ardına koymayacaktır.

Jim Thompson, sinemaya da uyarlanan Nüfus: 1280’de ırkçılığı, şehvetin açgözlülüğünü ve demokrasinin hileli bir oyuna nasıl da kolay çevrilebileceğini anlatıyor.
Çevirmen: Mert Doğruer

Suat Derviş: Efsane Bir Kadın ve Dönemi

Aristokrat bir Osmanlı ailesinin kızı, Osmanlı Devleti’nin son, Cumhuriyet’in ilk yıllarının en önemli kadın gazetecilerinden biri…

Romanları beğenilip birçok yabancı dile çevrilen bir Türk yazarı ve dillere destan Fosforlu Cevriye’nin yaratıcısı…

Nâzım Hikmet’in ilk aşkı, Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Reşat Fuat Baraner’in eşi, kendisi de parti içinde faal bir militan, birkaç kere evlenmiş, güzel ve “çapkın” bir kadın…

Aristokrat, romancı, gazeteci, aktivist, militan…

Bunlardan daha çok hangisiydi Suat Derviş?

Yoksa bu kimliklerin hepsini birden benliğinde eritmeyi başarmış mıydı?

Son Osmanlı aydınlarından, hümanist Suat Derviş, Cumhuriyet’ten sonra, ideallerini ancak solda gerçekleştireceğine inanmış bir kadındı. Ancak hiçbir ideolojiye, hiçbir akıma, hiçbir sınıfa tamamıyla hapsolmayı kabul etmeyecek kadar bağımsız ve bunun bedelini sonuna kadar ödemeyi göze alacak kadar da cesurdu.

Bu kitap, onun hikâyesi.

Plüton’un Düş’üşü

Kafasının içinde başka bir dünya taşıyor insan. Orada başka insanlar, depremler, akarsular var. Dış dünya, bir mengene gibi sıktıkça bizi, o dünyaya kaçıyoruz. Neyin gerçek, neyin sahte olduğu siliniyor bir zaman sonra. Aşk, gelip bambaşka bir insan yaratmaya çalışıyor bizden. Kafamızın içindeki dünyayı ve insanlarımızı yok edip, sadece kendisine hizmet etmemizi emrediyor. Ne doğru ile yanlış ayırt edilebiliyor artık ne de gerçek ile yalan.

Sera Kutlubey, ilk romanı Plüton’un Düş’üşü ile sıradışı bir hayatın izini sürmemizi sağlıyor. Vera’nın yeni bir işe girmesiyle başlayan hikâye, umulmadık yerlere götürüyor okuru. İnsana ve duyguların tekinsizliğine dair bu roman, uzun süre yolculuğunuza eşlik edecek.

“Bazıları hasta doğar ve bunu içten içe bir ayrıcalık sayar. Ruhen hasta. Belki de kalben. Evet, doğrusu bu, kalben hasta… Bu tür hastalıklar tehlikeli ve bulaşıcıdır. Ve unutmamalı ki sadece ilaçlar değil, insanlar da reçeteyle kullanılmalıdır. Çünkü sadece ilaçların değil insanların da doz aşımı ölümle sonuçlanır. İlaçlarla değil, insanlarla da intihar edilir. Ve en önemlisi; doğru ilaç seçimi değil, doğru insan seçimidir. Her şeyin fazlası zarar, sevginin de. Hayatım boyunca tutkularımın peşinden gittim, sırf yaşadım diyebilmek için. Cenneti de cehennemi de kursağımdan geçirdim… Öbür dünyaya gittim gittim geldim ve orayı pek benimseyemedim. Yine en sonunda yaşamayı seçtim.”

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (17. hafta):
Zah-Har 'Cin Ahalisi' (2024) Oyun Gecesi - Katala (2024) Arınma - Immaculate (2024) Küçük Don Kişot'un Maceraları - Giants of la Mancha (2024) Boy Kills World (2024) Cadı (2024) Rekabet - Challengers (2024) Siyah Çay - Black Tea (2024) Dublör Filmi (2024)
Arşivden Seçkiler:
Bir Dilim Aşk - My Bakery in Brooklyn (2016) Aşk - Amour - Love (2012) Korkuluk -  Scarecrows (2018) Alis Harikalar Diyarında - Alice in Wonderland (2010) Koy - The Cove (2010) Pamuk Prenses'in Maceraları - Mirror Mirror (2012)