Yanan Krom
“Teknoloji ile toplum ilişkisini Gibson’dan daha iyi anlatan biri yok.”
– Iain M. Banks
“William Gibson, bilimkurgu türünün en etkileyici yazarlarından biri. Her eserinde teknoloji ve onun insan hayatı üzerindeki karanlık etkilerini olağanüstü bir içgörüyle aktarıyor.” – Margaret Atwood
“HAVA ÇOK SICAKTI, KROM’U YAKTIĞIMIZ GECE.”
William Gibson, adını bilimkurgu tarihine neon harflerle yazdırmış, siberpunk türünü âdeta tek başına var etmiş bir yazar. Neuromancer’ın öncesini anlatan öykülerin de bulunduğu Yanan Krom ise Gibson’ın romanları kadar güçlü bir öykü kitabı.
Birbirinden farklı siber dünyaların kesiştiği, kitaba adını da veren “Yanan Krom” öyküsü iki bilgisayar korsanının siberuzayda büyük bir soygun gerçekleştirme çabasını, “Johnny Mnemonik” hafızasında büyük miktarda veri taşıyan bir veri taşıyıcısının hayatta kalma mücadelesini, “Gernsback Sürekliliği” gelecekteki ütopyaların halihazırdaki topluma olan etkilerini, “New Rose Oteli” ise bir şirket tarafından ele geçirilmiş bir geleceği anlatıyor.
“İç Bölgeler” uzayda kaybolmuş bir geminin mürettebatının yaşadıklarına odaklanırken “Hologram Bir Gülden Parçalar” bir adamın kaybolmuş bir aşkın ve onun holografik hatıralarının peşine düşmesini konu alıyor. “Kış Pazarı” ise gelecekteki bir dünyada, farklı gerçekliklerden gelen fantastik nesnelerin satıldığı bir pazarda geçiyor. Ayrıca William Gibson’ın John Shirley, Michael Swanwick ve Bruce Sterling’le birlikte yazdığı üç öykü daha bu kitapta kendine yer buluyor.
Yanan Krom, neon ışıklarıyla körleşen bir geleceğin tablosu.
Bruce Sterling’in önsözüyle
Çevirmen: Sanem Erdem
Miso Çorbasında
Ryu Murakami, savaş sonrası Tokyo’sunun neon parlaklığındaki gecelerinin karanlık köşelerini gösteren şiddetli eserleriyle, modern Japon edebiyatının en önemli isimlerinden. Daha önce Yok Yere ve Gecenin Dibi adlarıyla yayımlanmış başyapıtı Miso Çorbasında romanında, Tokyo’nun seksi gece hayatını ziyarete gelen yabancılara eşlik eden genç bir rehberin hayatının en özel müşterisiyle karşılaşmasının hikâyesini anlatıyor.
1990’larda AIDS endişesinin tedirgin ettiği Kabukiço gece kulüplerinde, dışlanabilecek yabancılara rehberlik yapmayı seçen genç Kenci, 29 Aralık günü oldukça garip bir müşteriyle buluşur: Durmadan gülümseyen ama hoşuna gitmediği bir şeyle karşılaştığında donakalan Amerikalı Frank’le birlikte, felekten bir gece için dolaşmaya koyulurlar. Buluşma barları, gözetleme evleri derken, beyzbolun ortak çocukluk tutkuları olduğunu anladıklarında, geceyi sabaha kadar açık bir oyun sahasında bitirirler. Ertesi gün tekrar buluştuklarında yeni yıl çanlarına kadar yaşananlar, Kenci için de okurlar için de beklenmedik ölçüde sarsıcı olacaktır.
Miso Çorbasında, ekonomik kalkınmanın karanlık yüzü toplumsal çürümeden mustarip Japonya’yı da eleştiren, Amerikan usulü psikopatiyle özel bir karşılaşma.
“Tokyo gecelerine benzersiz bir turistik tur. Kesilen ses telleri, yırtılan damarlar, parçalanan iç organlar, kusmuk, kan… Her şey dahil!” — HAKAN BIÇAKÇI
“Çağdaş Japonya’nın buhar tüten bir tablosu… Kuzuların Sessizliği’nden bu yana en vahşi gerilimlerden biri.” — KIRKUS REVIEWS
Çevirmen: Hüseyin Can Erkin
Mürekkep Saray
Burası öyle bir saray ki; bütün duvarları, tavanları, avluları, camları mürekkeplerle bezenmiş! İçine gizem, fantazya, dram ve komedi dolu hikayeler işlenmiş… Burası 14 odasında 14 ayrı macera barındıran bir
“Çizgi Roman Sarayı”.
Usta çizer Kenan Yarar’ın kendini bir hizmetkar, bir keşiş, bir hükümdar gibi de resmettiği, yer yer kendi çizgi roman hayatından esintiler de eklediği bu özel seçkilerle dolu saray siz değerli okuyucularına kapılarını açıyor.
Buyurmaz mısınız?
Geç Kalanlar Kümesi
Başkalarını nasıl bilirsiniz?
Hakikati bu kadar uzaktan görebilir misiniz?
İlk romanı Devridaim’le 2022 Turgut Özakman İlk Roman Ödülü’nün ve
2024 Orhan Kemal Roman Armağanı’nın sahibi olan Ezgi Tanergeç, bu kez, ezelden beri kendi kuyruğunun peşinde dolanan insanlığın bizzat yarattığı yeni nesil tehditlere odaklanıyor. İronik ve zengin bir dille kaleme alınan Geç Kalanlar Kümesi, vicdan azabının gölgesinde yıllar sonra bir araya gelen dört eski arkadaşın, geçmişteki gizli ortaklıklarının izlerinden kaçmaya çalışırken kendilerini yepyeni bir antlaşmanın içinde bulmalarını konu ediniyor. Sıradan insanların yaşamlarından sıradışı bir hikâye evreni yaratan Tanergeç, sahte profiller, gizemli personalar, travmalar, başka hayatların çekiciliği, kadim kadınlık sorunları ve dostluğun göreceli tanımıyla inşa edilmiş çarpıcı bir kurguya imza atıyor.
“Çok saçma. Biz… dördümüz… bu yaşımızda, benim evimde…
Eylül’ün salatasından ayıklayıp tabağının kenarında biriktirdiği boynu büyük maydanozcuklar, Simge’nin saçından ve parmaklarından yavaş yavaş söküp masaya bıraktığı tokalar ve yüzükler, Anıl’ın ayağına küçük gelen pembe, kalpli ev terlikleri… Bizi bir araya getiren neydi? Kaderin hangi büyük oyununun minik piyonlarıydık da birbirimizi bulmuştuk? O gün geç kalmamız mıydı tek ortak yönümüz? Bu dörtlünün teknik olarak doğru, anlamca eksik, adını koyamadığım tuhaflığı yüzünden işte yine diken üstündeyim.”
Güzelavratotu & Sevmek Diye Bir Şey
“Arkaya arkaya vuruyordum. Geri kaçıyordu. Üzerine yürüyordum. Ellerini yumruk yapmış, rasgele sallıyordu. Parmağı gözüme girdi. Çevrem zindan gibi oldu. Saçlarından yakalayıp elime doluyordum. Önden arkadan gırtlağını sıkmaya başlıyordum. Kalkan kolları iniyordu. Gevşiyordu. Gözleri büyüyordu. Soluğu kesik kesik, göğsü alçalıp yükseliyordu. Ağzını açıyordu. Üstdudağı sıyrılıyordu. Dişleri çıkıyordu. Ellerimin altında sıktıkça, gırtlağının yumuşak sertliğini, kanlı çarpıntısını duyuyordum. İçime baygınlıklar çöküyordu. Yüreğim ağzımdaydı. Gözümden boyuna su akıyordu. Göremez oluyordum. Bırakıyordum. Bırakır bırakmaz, dizlerim gövdemi taşıyamıyordu. Düşüyordum. Dünyam, buğulu bir cam ardındaydı. Sesleniyordum, bakınıyordum. Göremiyordum. Yanımdaydı. Benimle beraber dizüstü duruyordu. Titrek titrek, kollarıyla sarıyordu, öpüyordu. Dudaklarının kavı dökülmüştü. Pıhtılaşmış kanından birazı, boydan boya yanağıma bulaşıyordu. Elimle siliyordum, yalıyordum. Yavşak, yeşil yeşil, ot kokuyordu.”
Tarık Dursun K., kendisine Türk Dil Kurumu Ödülü kazandıran Güzelavratotu’nda, dilin ve hikâyenin olanaklarını zorlamayı seçiyor. Yepyeni bir soluk bu kitaptaki öyküler. 1961 yılında yayımlandığı düşünülürse cesurlar da.
Bu ciltte yer alan ve ilk baskısı 1965’te yapılan Sevmek Diye Bir Şey de onun öykücülüğünde oldukça önemli bir yer tutuyor. Yazar, bu kitaba adını veren öyküyü daha sonra Aşkın Dünü Bugünü Yarını adıyla senaryolaştırıyor.