İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’ndan yeni bir oyun daha: Gizli Oturum. Oyun, 7-11 Ekim tarihleri arasında Ümraniye Sahnesi’nde; 21 Ekim-1 Kasım tarihleri arasında ise Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nde seyredilebilir.

Gizli Oturum, insanın özgür iradesiyle seçtiği varoluşun başkası karşısında değiştirilemeyeceğini işliyor. Garcin, Etselle ve Ines ölümün döngüsü içinde, hayatlarında olan biten her şeyi önce eksik bir biçimde, sonrasında ise içtenlikle birbirleriyle paylaşırken; aslında geçmişteki hatalarını ve gerçek kişiliklerini ortaya koyuyorlar.

Jean Paul Sartre’ın yazdığı Ergün Işıldar’ın yönettiği oyunun sahne tasarımını Ergün Işıldar, kostüm tasarımını Gamze Kuş, ışık tasarımını Özcan Çelik yaptı. Gizli Oturum’da, Ece Okay, Özge Özder, Emre Narcı, Osman Gidişoğlu rol alıyor.

Gizli Oturum’un broşüründen:

Yazan: Jean Paul Sartre (1905-1980)

Varoluşçuluğun Fransa’da ilk temsilcisi olan Jean Paul Sartre, 21 Haziran 1905 yılında Paris’te doğdu. La Rochelle Lisesi’ne devam etti. Eğitimini Ecole Normale Superievre’de, İsviçre’deki Fribourg Üniversitesi’nde sürdürdü. 1929 yılında Simon de Beavuoir ile tanıştı. 51 yıl boyunca birlikteliklerini sürdürdüler. 1938 yılında önce “Hastalık” romanını, hemen ardından “Duvar”ı yazdı. 1946 yılında Egzistansiyalizm içerikli ilk denemelerini yazdı. 1931-1945 yılları arasında öğretmenlik yaptı. 1946 -1955 yılları arasında ise sadece biyografiler yazdı. II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından hapse atıldı. Hapisten çıktıktan sonra Direniş Hareketi’ne katıldı. “Sinekler” adlı oyunu, 1943 yılında onun Direniş Hareketi içinde olduğunu bilmeyen Almanların izniyle oynandı. Hemen arkasından da, “Varlık ve Hiçlik” adlı eserinde varoluşçu felsefesinin ilkelerini açıkladı. 1964 yılında kazandığı Nobel Ödülü’nü  “Burjuva toplumun değerlerini temsil ettiği” gerekçesiyle reddetti. 1967 yılında Vietnam Savaşı’na karşı çıktı; aynı yıl Bertrand Russell’ın kurduğu “Savaş Suçları Mahkemesi”ne başkanlık yaptı. 1980 yılında gözlerini tamamen kaybedene kadar yazmayı sürdüren Sartre, 15 Nisan 1980’de öldü.

Eserlerinden Bazıları
Bulantı (1938), Sinekler (1943), Özgürlüğün Yolları (1945), Mezarsız Ölüler (1946), Saygılı Yosma (1946), Kirli Eller (1948), Şeytan ve Yüce Tanrı (1951), Altona Mahpusları (1960), Sözcükler (1964)

Yöneten: Ergün Işıldar

1956 yılında Ankara’da doğan Ergün Işıldar’ın tiyatro ile ilişkisi 7 yıl yatılı okuduğu İstanbul Erkek Lisesi’nde başladı. İlk oyunu, 1970 yılında Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nda açılan sınavı kazanarak oynadığı, Ferih Egemen’in “Ben Çalmadım” adlı oyunu oldu. Daha sonra Turgut Özakman’ın “Ocak” oyunundaki “Özcan” rolü ile İLTÖ Şenliği ve AKM yangını sonrası yapılan Liselerarası Şenlik’te “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ve “En İyi Dekor” ödüllerine layık görüldü.
Işıldar, İstanbul Belediyesi Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü kazanınca İstanbul Erkek Lisesi’ni bıraktı. 1976 yılında Şehir Tiyatrosu’na yevmiyeli olarak girdi. 1980’de görevinden uzaklaştırılan Işıldar, dokuz yıl boyunca birçok tiyatro topluluğunda çalıştı, sinema filmlerinde rol aldı. 1988 yılında tekrar İ.B.B. Şehir Tiyatrosu’na geri dönen Işıldar, halen oyunculuk ve yönetmenlik yapıyor.

Yönettiği Oyunlar
Pavel Nilin – “İlk Evlilik”, 1999.
Luigi Kunari – “Tahterevallide Üç Kişi”, 2003.
Richard Dresser – “Belden Aşağı Vurmak”, 2005.
Orhan Kemal – “Eskici Dükkânı”, 2006.
Sait Faik Abasıyanık’tan uyarlayan Savaş Dinçel – “Meraklısı İçin Öyle Bir Hikâye”, 2008.

Varoluş… İyilik ve Doğruluk…
Ergün Işıldar

Serencebey’de oturmaya başladığımız yetmişli yıllar, İstanbul Erkek Lisesi’nde olgunlaşma yıllarıma denk gelir. Sartre o dönemlerde basket maçı oynayacak saha bulamadığımız veya farklı bir sosyal etkinlik yapmadığımız zamanlarda okul koridorlarında elimden düşmezdi. Daha sonra Belediye Konservatuvarı’na girmemle sonuçlanan tiyatro faaliyetlerim başladı. Sabahattin Kudret Aksal hocamız ile ateşli tartışmalar yaptığımı hatırlıyorum. Melih Cevdet Anday ise bir başka biçimde şaşırtırdı beni. Şaşırtma kavramını düşünce ufkumun dar kaldığı noktalarda beni başka ufuklara zorlamak olarak tanımlıyorum.
Neyse, o yıllarda varoluş oldukça önemli bir kavramdı. Sanırım bunun ardında ninemin daha beş-altı yaşlarımda bana iyilik ve doğruluk üzerine anlattıkları var. Derdi ki: “Ergün, sağ omzuna Melek, sol omzuna Şeytan oturmuş. Onları dinleyerek doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü ayırt edebilirsin, çünkü Yüce Rabbim sana beyin vermiş düşünebiliyorsun. Gözlerin var görüyor, elinle dokunup kavrayabiliyor, kulaklarınla işitebiliyor, kokluyor, teninle hissedebiliyorsun. Ayakların seni istediğin yere götürüyor. Neden vermiş bütün bunları sana Rabbim? Cennete varmak için beklemeyesin, çevreni cennet kılasın diye…“
Bu sözler hiç aklımdan çıkmıyor. Yaşadığımız çağa bakıyorum da, yaşamının ve yaşadıklarının farkında olmayan ne çok insan var? Buna salt cehalet denilemez, çünkü tek bir harf bile yazıp okumasını bilmeyen, ama Nâzım üstadın deyişiyle: “Topraktan öğrenip, kitapsız bilenler“i de tanımıştım çocukken.
Bu “farkındalık” sorunu veya “bir türlü aymayış“ sanırım en iyi Gizli Oturum’da işleniyor.
Bu oyun sırf bu yüzden ve ninemin hürmetli anısına yapmak istediğim oyunlar arasındaydı hep…

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (12. hafta):
Hüddam 4: Ahmer (2024) Evie (2024) Cesur Balina Katak - Katak: The Brave Beluga (2024) Sırrını Biliyorum (2024) Öldüm Bittim (2024) Sevmek Yüzünden (2024) İki Yüzlü (2024) Eflatun (2024) Queen Mary'nin Laneti - Haunting of the Queen Mary (2024) Ölümcül Sır - The Bricklayer (2024) BTOB TIME: Be Together the Movie (2024) Köylüler - The Peasants (2024) Demir Pençe - The Iron Claw (2024)
Arşivden Seçkiler:
Suyun Sesi - The Shape of Water (2018) Evrim - Transcendence (2014) Gloria (2014) Franklyn (2009) Hayatımız Roman (2024) Albüm (2016)

Leave a comment