Siyah Tom’un Baladı

SHIRLEY JACKSON VE BFA EN İYİ NOVELLA ÖDÜLÜ

Korku edebiyatının ustası H. P. Lovecraft’ın “Red Hook’ta Dehşet” öyküsünün yeniden yazımı olan Siyah Tom’un Baladı, idolüne hayranlığını dile getiren bir yazarın güzellemesi olduğu gibi eleştirel bir yaklaşım da barındırıyor.
Başka dünyaların kapıları “Beyaz Amerikalı” olmayanlarla dolu sokaklara açılıyor. Uyuyan Kral uyanıyor.

New York. 1924. Charles Thomas Tester evini geçindirmek ve hasta babasına bakabilmek için entrikalı işler yapan yirmi yaşında bir genç. Elinde gitarıyla sokaklarda, beyazların arasında usul usul dolaşan siyah bir müzisyen.
Ama pek de şarkı bilmiyor, sesi güzel değil ve gitarı da çok iyi çaldığı söylenemez. Başkalarına göre bir dolandırıcı, oysa bir “eğlence” olarak görüyor kendi yaptıklarını, fakat eğlence de bir yere kadar. Korkunun onun gitarının tellerine dolanacağı gün yaklaşıyor.

Esrarengiz bir kadına garip şekillerle dolu bir kitap teslim etme işini aldıktan ve Robert Suydam adlı varlıklı bir adamla karşılaşıp tuhaf kütüphanesini ziyaret ettikten sonra hayatı yerle bir olmaya başlıyor. Tekinsiz vakalara meraklı polis memuru Thomas F. Malone’un da devreye girmesiyle birlikte, Charles Thomas Tester ya da yeni adıyla “Siyah Tom”, kendini karanlığın kalbinde buluyor.

Siyah Tom’un Baladı, gündelik gerçekliği sorgulatan bir kozmik dehşet hikâyesi.

“Tuhaf kurgunun ne yapabileceğini ve ne yapması gerektiğini gösteren muhteşem bir örnek.” – Laird Barron

“LaValle, Lovecraft’ın Cthulhu mitosunun altını üstüne getirirken dehasını konuşturuyor.” – Elizabeth Hand

“LaValle, Lovecraft’ın birtakım edebi unsurlarını alıp onları dönüştürerek toplumsal farkındalık yaratıyor.” – Diabolique Magazine

Çevirmen: Gökçe Çiçek

Ada

Aldous Huxley’nin, 1962 yılında yayımlanan son kitabı Ada, yazarın en bilinen romanı Cesur Yeni Dünya’nın ütopik ikizi. Otomatik Portakal’ın yazarı Anthony Burgess’ın da en iyi doksan dokuz modern roman arasında saydığı bu eserde Huxley, çocuklar birden fazla aile tarafından yetiştirilebilir mi, geçmiş travmaların etkisinden kurtulup aydınlanmak mümkün mü, Batı bilimi ile Doğu felsefesi harmanlanabilir mi, bir ülke yayılmacı politikalar uygulamadan da var olabilir mi gibi soruları irdeliyor.

Yakın zamanda eşini kaybeden gazeteci Will Farnaby, görünüşte bir deniz kazası sonucu, Pasifik Okyanusu’nda yüz yirmi yıldır gözden uzakta gelişen, zengin petrol kaynaklarına sahip bir adanın, Pala’nın sahiline sürüklenir. Will, âdeta bir cennette yaşayan bu ütopyanın sakinleriyle tanıştıkça, Pala’ya gelmekteki asıl amacını da sorgulamaya başlar.

Ada, distopya edebiyatının en tedirgin edici başyapıtlarından birini yazan Aldous Huxley’den, buraya, bu âna ve yarına dair gerçekçiliği elden bırakmayan bir ütopya.

“Huxley, insanın sınırları ve potansiyelinin tamamen anlaşılması sayesinde iyi bir hayatın gelişebildiği hayali bir tropik ada gösteriyor bize.”
– Anthony Burgess

“Romanın dini fanatizme, büyük askeri güç kullanımına, petrolün jeopolitik önemi ve yapay döllenme gibi konulara dair uyarıları, çağımızın ikliminde fevkalade öngörülü geliyor.”
– The Guardian

Çevirmen: Seniha Akar

3üz

ABD Hava Kuvvetleri’nin çok gizli bir araştırma tesisinde sibernetik
alanda bir devrim oluyordu. Normal evcil hayvanları test denekleri olarak kullanan biliminsanları yeni bir sınıf siborglar yarattılar; etten ve metalden oluşan, geleceğin savaş alanlarını yönetmek için tasarlanan yaratıklar.
Projenin en büyük başarısı, kod isimleri “3ÜZ” olan prototip üçlüydü
– her biri özel olarak hazırlanmış ve takım olarak çalışmaya programlanmıştı. Sinir sistemleri en son askerî teknolojiyle artırılmış ve desteklenmiş
3ÜZ nihai akıllı silahlardı – programlanabilir ama otonomdular; sadık ama tamamıyla acımasızdılar.

Her ne kadar başarılı bir proje olsa da 3üz henüz sadece prototipti, testler sona erdiğinde parçaları sökülerek iptal edileceklerdi. Ama korkutucu mekanik zırhlarının altında üçü de evlerinden çalınmış birer evcil hayvandı ve hayatta kalma içgüdüleri de diğer özelliklerinin arttığı gibi artmıştı.
Yok edilme tehlikesine karşı 3ÜZ tesisten kaçtı ve korkutucu,
kafa karıştırıcı dış dünyaya adım attı, peşindeki askerler ise en az kendileri kadar tehlikeliydiler. Onlara karşı savaşırken aynı zamanda hayal meyal hatırladıkları bir yeri arıyorlardı: yuvalarını.

“Mükemmel bir öykü. Grant Morrison’ın inanılmaz yeteneğinin iyi bir örneği.”
– Patrick Rothfuss

“Bitirdiğimde gözyaşlarımı tutamadım. Henüz Grant Morrison hayranı değilseniz, okuyunca olacaksınız.” – Nnedi Okorafor

Çevirmen: Nevgül Şentürk Güven

Taş Bebek

Mahmut Yesari’nin eserleri nadiren mutlu sonlarla biter. O karakterlerine karşı oldukça acımasızdır. Öykü ve romanlarına, kendi sonunu çağırırcasına, karanlık, acılı, yürek burkucu sonlar seçer. Kahramanları da genellikle kaybeder. İnançlarını, aşklarını, umut ya da hayatlarını kaybederler birer birer. Bu seçkide yer alan üç uzun öykünün kahramanları da bu kaybedenlerdendir.

“Taş Bebek”te Füsun’dan hoşlanan, bu güzeller güzeli kızın kalbinde yer etmeye çalışan Fatin ve Haluk’un sonu hüsran olacaktır. “Bir Rüyanın Hatırası”nda Remide, yaz aşkı Cin’in aslında sandığı gibi bir genç adam olmadığını öğrenip hayal kırıklığına uğrar. “Sevda Geceleri”ndeyse pek çok kadınla gönül eğlendirdikten sonra Süheyla’da karar kılan Ekrem, tam da saadetin eşiğindeyken geçmişi karşısına dikilecektir. Süheyla da Ekrem de… Hepsi, ama hepsi kaybedecektir.

“Hayatta sürekli sevinç yokmuş.”

Bizim Hikâye, Osmanlı’dan günümüze edebiyatımızda öykünün izini süren, öykücülüğümüzü var etmiş, geliştirmiş yazarların eserleri arasından en güzellerini, en başarılılarını, en önemlilerini belirli bir tematik bütünlük gözeterek ortaya koyan, 1850’lerden 1950’lere kadar bir asırlık öykücülüğümüzün verimlerini bir araya getiren bir kitap dizisi.

Bizim Hikâye dizisiyle birlikte, hem öykücülüğümüze dair bütünlüklü bir söz söylemek hem de yeni öykücüler keşfetmek üzere farklı yolculuklara yelken açıyoruz.

Gecede Saklı Yalnız Aşklar

Başarılı bir iş insanı olan Bora, çalıştığı şirketin Roma ofisine transfer olur.
Bu transfer aslında içinde bir kaçışı da barındırır. Roma’da hayatına giren kadınlarla mutlu olduğu yanılgısına düştüğü bir dönemde, İstanbul’dan,
âşık olduğu ve kaçtığı kadından sürpriz bir mektup alır.
Mektubu okuduktan sonra hayatını sorgulamaya başlayan Bora’nın,
hedonist yaşam algısı kökünden sarsılır.

Gecede Saklı Yalnız Aşklar, felsefesi “anı yaşa” olan genç ve başarılı bir adamın kendi ruhunun derinliklerine yaptığı bir yolculuğun hikâyesi.

“Karmaşa bilinmezlerle doludur ve içgüdüsel olarak hepimiz için heyecan vericidir ama basitlik bir sabun köpüğü gibidir. Ne değerini biliriz ne de yok olup gittiğinde onu umursarız. Oysa bu evrenin en gizemli mesajlarından biridir, en huzur verici olanın kendini hiç belli etmeden çekip gitmesi. Onun farkına bile varmamızı engelleyen bir sessizliğe sahip, çekingen ve önemsiz görünür.”

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (17. hafta):
Zah-Har 'Cin Ahalisi' (2024) Oyun Gecesi - Katala (2024) Arınma - Immaculate (2024) Küçük Don Kişot'un Maceraları - Giants of la Mancha (2024) Boy Kills World (2024) Cadı (2024) Rekabet - Challengers (2024) Siyah Çay - Black Tea (2024) Dublör Filmi (2024)
Arşivden Seçkiler:
Seni Şimdiden Özledim - Miss You Already (2016) Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri - Three Billboards Outside Ebbing, Missouri (2018) Para Konuşur - Money Talks (2023) Bir Gevrek Bir Boyoz İki de Kumru (2013) T.İ.M (2018) Sorma Neden (2018)