“Bir keresinde tabiatın ancak ölmekte olan birinin gözlerinden gerçekten güzel görünebileceğini söylemiştin…”

Ryunosuke Akutagava ve Marcel Proust’tan etkilenerek yazarlığa başlayan, aynı zamanda Batı dillerinden çeviriler de yapan Tatsuo Hori Japon modernizminin en önemli temsilcilerinden. Hori’nin yaşamın kırılganlığını ve sevginin gücünü gözler önüne seren yarı otobiyografik romanı Rüzgâr Yükseliyor ise hem hüzünlü hem de dokunaklı bir kısa roman.

Hayao Miyazaki’nin Rüzgâr Yükseliyor’u yaparken çokça esinlendiği romanda tüberküloz hastalığına yakalanan Setsuko ve isimsiz anlatıcı, Setsuko’nun tedavisi için bir sanatoryumda yaşamaya başlarlar. Hastaların umutsuzluğa kapılarak intihar ettiği, iyileşmeyi uzak bir ihtimal gördükleri bu yerde Setsuko ve nişanlısı hem birbirlerine duydukları sevgiyle hem de doğanın iyileştirici gücüyle günlerini mutlu ve gelecekten ümitli geçirmeye çabalayacaklardır.
Peki Setsuko’nun gittikçe kötüleşen sağlığına rağmen bu mutluluklarını ve umutlarını koruyabilecekler midir?
Çevirmen: Levent Toksöz

Uzaklarda

Son dönemin en parlak yazarlarından Arjantin asıllı Amerikalı Hernan Diaz, Pen/Faulkner Ödülü’ne aday gösterilen, Whiting Ödülü’nü kazanan, Publishers Weekly tarafından yayımlandığı yılın en iyi on kitabı arasında gösterilen ilk romanı Uzaklarda ile finale kaldığı Pulitzer Kurgu Ödülü’nü daha sonra ikinci romanıyla aldı.

On dokuzuncu yüzyılda, yoksul bir İsveçli çocuk, kardeşiyle New York’a gideceğine, kendisini Amerika’nın öteki kıyısında, tek başına Kaliforniya’da bulur. Dilini bilmediği insanların arasında bir ömür boyu kardeşini ararken çaresiz göçmenler, hırslı madenciler, batakhane patronları, çölde ilk insanı arayan tabiatçılar, yardımsever yerliler, yeni hayat umudundaki yerleşimciler, soyguncu dinbazlar, dolandırıcı şerifler arasında sürüklenip durur. Tabiatın ve insanın her türlü eziyetine katlanır, büyüdükçe devleşir, devleştikçe efsaneleşir.

Oscarlı The Revenant filmiyle Cormac McCarthy’nin Blood Meridian gibi yapıtları arasında salınan, kahramanı “Şahin” Håkan ile şimdiden klasikleşmeye aday Uzaklarda, ıssız Vahşi Batı’nın haşin doğasında, soluk kesici bir büyüme romanı.

“Anlatı ufuk kadar pürüzsüz… Sanki Herman Melville okyanus yerine Amerikan Batısı’nda seyre çıkmış.” — THE NATION

“Huckleberry Finn’i Cormac McCarthy yazmış gibi: Evin anlamı üzerine bir tefekkür olduğu kadar bir serüven hikâyesi.” —T HE SUNDAY TIMES
Çevirmen: Kerem Sanatel

Kaos İmgesi / Amber Yıllıkları 8. Kitap

“TÜM YOLLAR AMBER’E ÇIKAR…”

Amber Kanı’nın heyecan dolu sonunun ardından Merlin, Çılgın Şapkacı’nın kokteyl servis ettiği ve kendini Sırıtan Kedi’yle içki içerken bulduğu, gerçeküstü Alice Harikalar Diyarında benzeri bir barda mahsur kalır. Bunun normal olmadığını hissetmekten kendini alamaz. Jabberwock ortaya çıktığında, Luke’un uyuşturucudan esinlenen halüsinasyonuna yakalandığını anlayacak kadar aklı başına gelir.

Var olan en güçlü, büyülü ve öldürücü yaratıklardan biri olan Ateş Meleği, Merlin’i öldürmek için geldiğindeyse, bir an önce bir şeyler yapması gerektiğini, yoksa hem kendisinin hem de Luke’un sonunun geleceğini anlar. Jabberwock, Ateş Meleği ile savaşında beklenmedik bir müttefik olur. Kaçmayı başaran Merlin yeni aile üyeleriyle tanışır, içlerinden biriyse onu öldürmeye niyetlidir.

Amber Yıllıkları’nın sekizinci kitabı Kaos İmgesi’nde olaylar tırmanırken Merlin kendini, ölümden dönen eski bir arkadaşı da dahil olmak üzere en büyük düşmanlarıyla çevrili bulur.

“…bu fantastik maceralar [Zelazny’nin] en iyi eserleri; zarafetleri, mizahları, yaratıcılıkları ve heyecanlı aksiyonları dışında tarot, alternatif dünyalar, Olimpos-vari tanrılar ve büyü gibi incelikli ama karmaşık arkaplanları sayesinde Zelazny’ye yepyeni bir okuyucu kitlesi kazandırdılar.”
— PUBLISHERS WEEKLY
Çevirmen: Niran Elçi

Beşiktaş Efsanesi

“İstanbul’un üç büyükleri arasında BJK’nın özel bir yeri vardır. Fenerbahçe Cumhuriyeti’nin, Galatasaray Aristokrasisi’nin yanında sadece ‘Halkın Takımı’dır.’ Mütevazıdır. Renkleri güzeldir Beşiktaş’ın. Beyaz ile siyahın uyumu, emek ve efendilik kadar güzel, yaşam ve ölüm kadar gerçektir.”

Ahmet Özdemiroğlu gönül verdiği takımın kuruluşundan günümüze tarihini, efsaneleşmiş oyuncularını ve semtiyle, taraftarıyla yarattığı kültürü kaleme alıyor Beşiktaş Efsanesi’nde.

Baba Hakkı’sı, Vedat Okyar’ı, Süleyman Seba’sı, Metin-Ali-Feyyaz’ı ve daha nice siyah beyaza sevdalı figürüyle, Beşiktaş’ın niye “üç büyükler” arasında olduğunu bu kitabı okuyunca çok daha iyi anlayacaksınız.

“Bazen vefalı taraftarlarımızdan yanıma gelip ‘Sen bizim efsanemizsin!’ diyenler çıkar, sağ olsunlar. Onlara hep aynı cümleyi söylerim: Efsane olan, Beşiktaş’tır! İşte bu görkemli efsanenin emekle, efendilikle, gayretle, sabırla ve tartışmasız dünyanın en güzel taraftarının verdiği destekle örülmüş hikâyesini anlatıyor okuduğunuz kitap.” – Metin Tekin

Nişanlılar

“Hayatımda en büyük emelim ‘derin bir aşk romanı’ yazmaktı. On senedir böyle bir esere kaç defa başladım. Fakat hep birinci bölümde iflas ediyordum.
Her şeyi eleştirmeye hazır yanım, görünmez bir profesör gibi içimden akseden hitabıyla homurdanmaya başlıyor, ‘Hey budala! Âşık Kerem devrinde miyiz?’ diyordu. Evet, Âşık Kerem devrinde yaşamıyordum. Fakat ruhlarıyla o devri yaşayanlar yok muydu?”

Ömer Seyfettin bu kitaptaki hikâyelerinde tam da bunu yapıyor. Aşka, evliliğe, cinselliğe dair yazmaya başlıyor fakat her seferinde tüm hayalleri kırmaya, görünenin ardındakini bulmaya, hakikat zannedilenlerin altını oymaya meyyal yanı devreye giriyor. Evet, bu hikâyelerde “aşk eski bir yalan”… İlişkiler, evlilikler her açıdan sorgulanmaya, irdelenmeye muhtaç. Ömer Seyfettin kapkara mizahıyla zamanına ışık tutuyor.

Bokböceği, Jaguar ve Fil

Suat Kemal Angı’dan Dünyada Bir Yerde, Nuh’un Gemisindeki Gençlik ve Konuşacak Kimse Yok B isimli novellalarını bir araya getirdiği, gerçekliğin ve gerçeküstülüğün sınırlarında gezinen bir üçleme: Bokböceği, Jaguar ve Fil.

Meslek yaşamı talihsiz bir biçimde sona eren bir muhabir; şiire sevdalı bir grup üniversiteli genç; hayatını okuyup yazmaya adamış orta yaşlı bir editör…
Angı; şiir, müzik, sinema ve kuvvetli metinlerden alıntılarla yan yana yürüyen novellalarında, düşleminin burçlarından gördüğü edebiyatın tarih şeridini oluşturuyor. Tamamen dışkıyla beslenen bokböcekleri hakkında “insanların sadece bir kez okuyabilecekleri, ama okurken bitmesini hiç istemeyecekleri kısa bir hikâye anlatmak isteyen”, ilk kez bir jaguar görmeyi gerçek şiire benzeten
ve fil sırtında rüya kaydı tutan aykırı “ben”ler sunuyor okura.

“Bedensel acıyı tanımlamak için geç bir saatti. Gözlerim lamba gibi kurumuştu, ciğerlerimde bir ingilizanahtarı işliyordu, esin doluydum. Uyumak, dinlenmek istiyor ama yapamıyordum. Gelenin elini bırakmamak, kaçırmamak gerekiyordu belki. Emin değildim, gerçekten fikrim yoktu. Sadece yazıyordum ve çok yorgundum. Sıradağların arasında yerim hazırdı. Tek bildiğim buydu. Yazdıklarım bitecek ve ben Marcel’e, çeviriye geri dönebilecek miydim?”

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (24. hafta):
Genç Werther'in Acıları - Young Werther (2025) Süper Köpekler Yaz Maceraları - The Barkers Pursuit of Adventure 2 (2025) Tam Bana Göre - Materyalistler (2025) Bozzo in the Woods (2025) Aşk Sadece Bir An (2025) Ejderhanı Nasıl Eğitirsin - How To Train Your Dragon (2025) Da Vinci Şifresi - The Da Vinci Code (2025)
Arşivden Seçkiler:
OCEAN’S 8 (2018) Ajan - Spy (2015) Oppenheimer (2023) Korku Hikayeleri - Horror Stories (2013) Nikahta Keramet Var mı? - Peace After Marriage (2014) İyi Bir Yalan - The Good Lie (2015)