Anadolu İnsanının Zorlu Yaşamı Letonya’da Fotoğraflarla Dile Geliyor
Çektiği fotoğraflarla Anadolu insanının zorlu yaşamını anlatmaya çalışan Bahçeşehir Üniversitesi Fotoğraf ve Video Bölüm Başkanı Prof. Dr. Melih Arıcan, Letonya’nın başkenti Riga’da “Haşhaş Tarlalarında” isimli bir sergi açıyor. 11 Ekim – 9 Kasım 2012 tarihlerinde açık olacak sergi, 11 Ekim’de Türkiye Letonya Büyükelçisi Şerife Serap Özcoşkun’un da katılımıyla açılıyor.
2001 – 2011 yılları arasında on yıl süreyle Afyon’un ilçelerinde, özellikle de Bolvadin’de haşhaş üretimine ilişkin fotoğraflar çeken Prof. Dr. Melih Arıcan, haşhaş üretimini, Anadolu insanının toplumsal yapısını anlatan bir olay olarak ele almış ve bütün bunları estetik fotoğrafları ile dile getirmiş. Proje, Anadolu topraklarında, Eti uygarlığından beri yaklaşık dört bin yıldır üretimi yapılan ve kültürümüzün bir parçası olan haşhaş konusunda, bugüne kadar yapılan en kapsamlı fotoğraf projesi olarak görülüyor.
Anadolu insanının, özellikle de kadınlarının zorlu yaşamlarına dikkat çekmeye çalışan Prof. Dr. Melih Arıcan, bu projeyi 2012 yılının Ocak ayında Amerika Birleşik Devletleri’nde Fotovision tarafından “OpiumWomen” -Haşhaş Kadınları- adıyla kitap olarak yayımladı. 2001 yılında fotoğrafçı dostu, toplumsal belgeci fotoğraf uzmanı Dr. Merter Oral ile sadece haşhaşı ele alarak başlayan Arıcan, bu projenin çekimleri sırasında tanık olduğu Anadolu kadınının ağır çalışma koşulları dikkatini çekmiş ve sonrasında projeyi sadece Anadolu’daki kadınların, erkek egemen dünyadaki var olma savaşını anlatmaya yönlendirmiş.
Kitapta ve sergide yer alan fotoğraflarda, Anadolu kadınının zorlu hayatı bölümlere ayrılarak aktarılmış. Tarlalarda yevmiye karşılığı çalışma, bu projenin yönünü belirleyen en önemli bölümü olduğunu söyleyen Arıcan, “Projeye ilk başladığımızda, tarlalarda çalışanların büyük çoğunluğunun kadın olması dikkatimi çekti. Çünkü Anadolu’da erkekler genellikle para karşılığı başkalarının tarlalarında çalışmazlar. Kadınlar ise sabah yedide evlerinden toplanarak, evden kendi kumanyasını götürerek, tuvaleti ve suyu olmayan tarlalarda Temmuz sıcağında akşam altıya kadar çalışma karşılığında günde sadece 5-10 kazanıyorlar. Amerika’nın en basit ve düşük ücretli işi olan, klimalı hamburgercilerde çalışmanın karşılığı ise günde değil, saatte beş dolardır” diyerek konuya dikkat çekiyor.
Kadınların tarladan yorgun bir şekilde döndükleri köylerindeki yaşamları ise ikinci bölümü oluşturuyor. Tarladan eve döndüklerinde, kimse bütün gün tarlada çalıştıklarını umursamadan, suyu akmayan evlerinde, köy çeşmesinde çamaşır yıkamak, bulaşık yıkamak, hayvanlara bakmak, bahçedeki ekinlere bakmak, evde ekmek yapmak, yemek yapmak, çocuklara bakmak gibi diğer kadınlık görevlerini yerine getirmelerinin beklendiğini söyleyen Melih Arıcan, “Kadınlar bütün bu zor işlerin üstesinden gelmeye çalışırken, sadece kendi tarlalarıyla ilgilenmek ve tarımsal araçları kullanmak dışında, evde hizmet edilmeyi bekleyerek, kahvede oyun oynayarak ve arkadaşlarıyla sohbet ederek vakitlerini geçiren evin erkekleri ise projenin bir diğer bölümünü oluşturdu. Bir diğer bölümü ise bütün bu olayların etrafında döndüğü, o güzel haşhaş bitkisi ve tarlaların muhteşem manzaraları oldu” diyor.
[flickr-gallery mode=”photoset” photoset=”72157631739018894″]