Semenderlerle Savaş

“Semenderlerle Savaş hiçbir zaman unutulmayacak bir eser.
Čapek muhtemelen totaliter bir dünyanın dehşetini öngören ilk Avrupalı yazar.”
– Milan Kundera

“Karel Čapek, Zamyatin’le birlikte iki dünya savaşı arasında eser vermiş en önemli uluslararası bilimkurgu yazarıdır.” – Darko Suvin

“EĞER BÜTÜN BUNLAR BİR ÜTOPYA GİBİ GÖRÜNÜYORSA KUSURA BAKMAYIN, BAYLAR AMA GERÇEKTEN DE BİR ÜTOPYAYA ADIM
ATMAK ÜZEREYİZ.”

Tüm belirtilerin büyük bir savaşı ve tiranlığın dirilişini işaret ettiği bir çağı yaşamasına karşın mizahından taviz vermeyen, hicvi totaliterliğe karşı etkin bir silah olarak kullanan Karel Čapek’in başyapıtı Semenderlerle Savaş, yazarın küçük ve kendi hâlindeki ülkesi Çekoslovakya’dan tüm insanlığa yaptığı bir uyarı niteliğinde.

İnsanlığı, gezegenin hâkimiyeti için semenderlerle savaşa tutuşmaya götüren olaylar zinciri Pasifik’teki küçük bir adada başladı. İnci avcısı Kaptan van Toch bir gün bu işi insanlardan çok daha ucuza ve layıkıyla yapacak yeni bir türle karşılaştı: Semenderler.

Semenderlerin gezegendeki tüm kıyılara yayılmasındaki esas başarı ise daha fazla kâr uğruna hiçbir sınırı aşmaktan imtina etmeyecek olan ekonomik sistemdeydi. Ucuz işgücü olarak kullanılan semenderler önce ekonomide, ardından da siyaset ve kültürde beklenmedik bir devrim yapmayı başardı.

Dünya’da Altın Çağ yaşanıyordu ama görünen o ki Altın Çağ’ın insanlara
mı yoksa semenderlere mi ait olduğu konusu muallaktı.

Semenderlerle Savaş, insanın içindeki karanlığın bir aynası.

Çevirmen: Sabri Gürses

Oblomov

“Oblomov benzeri nadiren yazılan, tam manasıyla muazzam bir eser.
Her okuduğumda büyük keyif duyuyorum ve durmadan bu kitaba geri dönüyorum.” — Lev Tolstoy

Dünya altüst olur ve ikilemlerin ülkesi Rusya bu değişime ayak uydurmaya çabalarken Gonçarov, atalet içinde bir karakteri anlatır okuruna:
İlya İlyiç Oblomov.

Yayımlandığı dönemde hem edebi hem de toplumsal tartışmalara yol açan Oblomov çağının insanlarını, toplumsal yapısını ve umutlarını çok boyutlu, ayrıntılı ve zekâ dolu gözlemlerle betimler. Rusya’nın müphemliğinin vücut bulmuş hâli olan Oblomov arzu, sevgi ve hayalden meydana gelmişse de bunlar uğrunda herhangi bir eyleme geçme konusunda daimi tereddütler yaşar.

Geleceğe dair bir dolu hayali olmasına karşın aileden miras toprakları ve bir dolu serfiyle ne yapacağını bilemez hâlde kalakalan Oblomov, çocukluk arkadaşı Ştolts’un ziyaretiyle hayatını toparlamak adına son bir gayrette bulunur. Ancak öncelikle kendisini yenmesi gereken bu savaş, onu hayli zorlayacaktır.

Çevirmen: Hazal Yalın

Kumarbaz

“Dostoyevski için hakikat, yaşamın dış biçimleri, insan eti ve kanı değildir. Onun için gerçek, insanın iç derinlikleridir, insan ruhunun yazgısıdır. Gerçek, insanın Tanrı’yla ve Şeytan’la ilişkileridir; gerçek, insanı yaşatan düşünceleridir.”
— Nikolay Berdyaev

İnsan ile yazgısı arasındaki gerilimi işlemedeki ustalığını bu defa saplantı üzerinden sergileyen Dostoyevski, acilen ve mecburen kaleme aldığı Kumarbaz’da kendi yaşamından biraz fazla ilhamla yine insan ruhunun derinliklerine bakıyor.

Bir türlü bastıramadığı kumar arzusunun peşinde Roulettenburg isimli kasabaya gelen Aleksey İvanoviç, bir yandan coşku ve yılgınlık uçlarında bir yandan da kaderine boyun eğmekle ona karşı çıkmak arasında gidip gelmektedir.

Dostoyevski’nin ortak duygu ve düşüncelere sahip olduğunu söylediği karakteri İvanoviç sadece yazarının değil, tutkusu, ahlaki sorgulamaları ve kaderin amansızlığına karşın özgürlüğünde diretmesiyle halkının da bir dışavurumudur.

Çevirmen: Serdar Arıkan

Aşağıdan Seveceğim Ülkeyi

“ben isahag, demek tanrının neşesi
dünyaya bırakıldığım günden beri ölmeye meyilli
ben uygar, kamyonda klasik bir gidiş, bazen arabesk hem anarşist
ben eskiciyan, ların yirmibirinci yüzyıl serpintisi
atalarım zaman farkından dolayı eski
onların da ataları var daha eski ve çekmediler dişlerini

bu kitaba gelene kadar ben, müslüman
bu kitaba gelene kadar ben, hem de sünni
bu kitaba gelene kadar ben, hade oradan
bu kitaba gelene kadar ben, git değiştir niyetini”

Son Ses, Son Nefes:
Ölüm Hikâyeleri

Son Ses, Son Nefes, Selahattin Enis’in 1937-42 yılları arasında kaleme
aldığı 35 öyküyü bir araya getiriyor. Okuduğunuz zaman, neredeyse her birinin bir ölümle başladığını yahut bittiğini görecek, hayret edeceksiniz.
Selahattin Enis baktığı her yerde ölüm görüyor, hayat verdiği her karaktere ölümlerden ölüm seçiyor.

“Küçüğün ölümü pek ani ve sessiz olmuştu. Hiçbir baygınlık geçirmemişti.
Hatta odayı dolduran ışığı görmek ihtiyacıyla –genellikle birçok ölülerde olduğu gibi– gözlerini son haddine kadar bile açmamıştı. Son nefesini, âdeta soluk alıp verir gibi yorgun ve çırpınmadan vermişti. Onun için küçüğün başucunda oturan baba hiçbir şeyin farkında olmamıştı. Küçüğün ayaklarını tutan anne, üşüdüğünü düşünerek onun minimini ayaklarını biraz ısıtmak ihtiyacıyla avucu içinde tutuyordu.”

Edward Said’le Yeniden Başlamak: Entelektüel, Sürgün ve Şarkiyatçılık

“…Dolayısıyla şu aynı zamanda bizim kritik sorumuzdur: Batı’nın sömürgeci zalimliklerini yöntemli bir biçimde ortaya koyarken “Doğululuğu” teolojik köken gibi mi üstleneceğiz yoksa seküler bir başlangıç noktası mı saptayacağız?”

“Türkiye’de Said imajları Said gerçekliğini çoktan geride bırakmış ve kendi alanında bağımsız bir krallık kurmuştur. Manipülatif geleneksel otoriteler eliyle konunun kültür savaşının içine çekilmesi vaziyeti daha da kötüleştirmiştir.
Uzun sözün kısası, Said’i yorumlamak hiçbir zaman saf yorum/kuram meselesi olmamıştır. Said’le yeniden başlamanın da Şark’tan ve Said’den çok
‘bizim -kendi- dünyamızla ilgisi vardır.’ Burası yeniden başlamak için
uygun bir kalkış noktası.

Said’le yeniden başlamak amacıyla; şarkiyatçılığa ek olarak, sürgün, entelektüel, müzik ve coğrafyadan eleştirel dünyevilik, söylem, hegemonya ve ideoloji sorunlarına, Madun Çalışmaları ve postkolonyalizm gibi ekollerle ilişkisine, Said düşüncesinin imkânlarını farklı veçheleriyle hatırlatmaya çalışıyoruz. Kitabın bu konuda taze bir bakışa ihtiyaç olduğunu düşünen hemdert okurlara ulaşıp Said hakkında yeni tartışmalar açmasını dileriz.”

Kitaba yazı ve söyleşileriyle katkıda bulunan isimler:
Mete Akbaba, Güneş Ayas, Tuncay Birkan, Yücel Bulut, Esra Can,
Tuğba Ekinci, Yusuf Ekinci, Umut Kaya, Rumeysa Köktaş, Fırat Mollaer, Özge Özkoç, R. Radhakrishnan, Pınar Yurdadön

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (16. hafta):
Nûfer (2024) Çılgın Yolculuk - Lahazat Lazeeza (2024) Kimsesiz (2024) Bulanık (2024) Robot Düşleri - Robot Dreams (2024) Meraklı Kedinin 10 Yaşamı - 10 Lives (2024) Aşk Filmi (2024) Arap Kadri (2024) Dali'yi Beklerken (2024) Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 1 (Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 1 (2024) Demon Slayer - To the Hashira Training (2024) Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 2 - Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 2 (2024) Tutsak Abigail - Abigail (2024) İç Savaş - Civil War (2024)
Arşivden Seçkiler:
Dengesiz - Unhinged (2020) Venom: Zehirli Öfke 2 - Venom: Let There Be Carnage (2021) Galaksinin Koruyucuları - Guardians of the Galaxy (2014) Hazine Avcısının Maceraları - Tad The Lost Explorer (2013) Baş Belası (2017) D@bbe 2 (2009)