16 Ekim 2009’da sinemalarda.

Yapım Bilgileri

Nora Ephron’un son komedisi “Julie & Julia”da Meryl Streep, Julia Child’ı, Amy Adams ise yazar Julie Powell’ı canlandırıyor. Ina’dan önce, Rachael’dan önce, Emeril’den önce, Julia vardı. O, Amerika’nın yemek pişirme biçimini sonsuza dek değiştiren kadındı. Oysa 1948’de, Julia Child (Meryl Streep) Fransa’da yaşayan bir Amerikalıydı sadece. Eşinin işi gereği Paris’e gelen genç kadın yorulmak nedir bilmez biri olarak kendine meşgaleler aradı. 

Tarih bundan elli yıl sonrasını gösterirken, Julie Powell (Amy Adams) yerinde sayan bir kadındır. Otuzlarına merdiven dayamıştır; Queens’de yaşamaktadır; ve arkadaşları muazzam başarılar elde ederken kendisi küçücük bir masa başında çalışmaktadır. Julie, enerjisini görünüşte delice bir plana kanalize etmeye karar verir: Tam bir yılını Julia Child’ın (Louise Bertholle ve Simone Beck’le birlikte yazdığı) Mastering the Art of French Cooking (Fransız Yemek Sanatında Uzmanlaşmak) adlı kitabındaki 524 tarifin tamamını pişirmeye ayıracak ve deneyimlerini bir blog’a aktaracaktır. Yönetmen-yazar-yapımcı Nora Ephron bu iki gerçek hikayeyi bir komedi yapıtında mükemmel bir şekilde harmanlayarak, tutku, saplantı ve tereyağını doğru oranda karıştırarak hayatınızı değiştirebileceğinizi ve hayallerinize ulaşabileceğinizi gösteriyor.

Columbia Pictures bir Easy There Tiger/Amy Robinson ve Laurence Mark yapımı olan Nora Ephron filmi “Julie & Julia”yı sunar. Başrollerini Meryl Streep, Amy Adams, Stanley Tucci, Chris Messina ve Linda Emond’un üstlendiği filmi Nora Ephron yönetti. “Julie & Julia”da yapımcı olarak Laurence Mark, Nora Ephron, Amy Robinson ve Eric Steel’in, yönetici yapımcı olarak ise Scott Rudin, Donald J. Lee Jr. ve Dana Stevens’ım imzası bulunuyor. Senaryosunu Nora Ephron’un kaleme aldığı film Julie Powell’ın “Julie & Julia” ve Julia Child ile Alex Prud’homme’un yazdığı My Life in France adlı kitaplara dayanıyor. Filmin görüntü yönetimini ASC BSC’den Stephen Goldblatt, yapım tasarımını Mark Ricker, kurgusunu A.C.E.’den Richard Marks, kostüm tasarımını ise Ann Roth üstlendi. Filmin müziklerini Alexandre Desplat hazırladı.

FİLM HAKKINDA

Ephron kendisini “Julie & Julia”yı yapmaya teşvik eden temalara değinerek, “Aşkı, evliliği ve hayatınızı değiştirmeyi konu alıyor” dedikten sonra, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Yemeğe takıntılıyım ama bu filmi yapmam için en az sekiz neden daha vardı, mesela önemsediğiniz şeyleri yapmak ve bu sayede mutluluğu bulmak gibi”. Yapımcı Laurence Mark ise, “Bu iki hikayeyi birleştiren şey tutku. Julie Powell da Julia Child da tutkuyu, yemek tutkusunu keşfettiler. Her ikisinin durumunda da bu tutku onların zor ve belirsiz zamanları atlatmalarını sağladı. Filmin bir diğer konusu ise evlilik ve onun ne kadar hassas bir denge olduğu. Gerek Julie gerek Julia bunu bir şekilde çözmüşler. Evliliklerindeki tüm iniş çıkışlara karşın kocalarına çılgınca aşıklar; aynı şekilde kocaları da onlara çılgınca aşık” diyor.

İki tanınmış anı kitabını uyarlayıp birbirine harmanlamak filmin eşsiz yaklaşımını en güzel şekilde özetliyor: Bu kitaplardan biri Julie Powell imzalı Julie & Julia; diğeri ise Julia Child ile Alex Prud’homme’un beraberce kaleme aldığı My Life in France. Bu ikinci kitap Child’ın 2. Dünya Savaşı sırasında Paris’te yaşadığı yılları konu alıyor. Amerikalı kocası Paul Child’ın yurtdışı hizmeti vesilesiyle Paris’te bulunan Julia Child, Fransız yemeklerine duyduğu tutkuyu Amerikalıların mutfağına sokmayı görev edinir. Ünlü mutfak okulu Cordon Bleu’de okuyan ilk Amerikalı kadın olduktan sonra, Louise Bertholle ve Simone Beck ile birlikte İngilizce olarak Mastering the Art of French Cooking adlı kitabı yazarak Fransız mutfağını Amerika’da meşhur eder. Kitabın popülaritesi Julia Child’ın ABD’de her evde tanınmasını sağlayan yemek programı kariyerinin başlangıcı olur. Child, Amerikalıların konserve, donmuş ve işlenmiş gıdadan, taze, lezzetli ve dizginlenemez bir neşeyle yapılan yiyeceklere yönlenmesinde herkesten çok rol oynar. Bu dönüşüm hayata yaklaşım konusunda da harika bir metafordur. ”Tutkudan söz edilecek olursa, Julia Child bunu sadece kocasına ve yemeğe karşı duymuyordu, yaşam için de aynı tutkuya sahipti” diyor Streep ve ekliyor: “Gerçek, hakiki bir yaşam sevinci. Hayatta olmayı her şeyden önce ve başlı başına seviyordu”.

Yarım asır sonra, 2002 yılında, otuz yaşına yaklaşmakta olan New Yorklu Julie Powell, yazar olarak mutsuzdur. Gündüzleri çalıştığı şirket ise 11 Eylül sonrası Dünya Ticaret Merkezi’nin yeniden yapılması ve yerlerinden olan insanların yeni yerlere yerleştirilmesi alanında faaliyet göstermektedir. Julie bu iş yüzünden duygusal olarak tükenmektedir. Hayatını  değiştirmeye soyunan genç kadın, Child’ın başyapıtındaki 524 tarifi 365 gün zarfında pişirerek deneyimlerini günlük olarak bir blog’a aktarmaya karar verir. Bu yemeklerin tadına varmaktan memnun olan kocası Eric’in de cesaretlendirmesiyle, Julie bu zaman alıcı projenin iniş çıkışlarını ayrıntılarıyla yazmaya başlar.

Blog tutmak günümüz yaşantısının dokularından biri, ama 2002 yılında Powell blog tutmanın öncülerindendi. Mark bu konuda şunları söylüyor: “Bu işe başladığı sırada, Julie’nin elindekinin ne denli iddialı bir girişim olduğunu fark ettiğini sanmıyorum. Ama belli ki çok keyif aldığı ve sonuçlar da çok leziz olduğu için, proje daha kolay altından kalkılabilir bir hâl aldı”. Powell’ın yazdıkları o kadar ünlü oldu ki, Child gibi, o da kendi mutfak serüvenini yayımlattı: Julie & Julia: My Year of Cooking Dangerously, 2005 yılında Little, Brown yayınevinden çıktı. Ama Powell daha kitap anlaşması bile yapmadan hem yapımcı Eric Steel’in dikkatini çekti hem de New York Times yemek yazarı Amanda Hesser’ın bir makalesinde yer aldı. “Julie bu insanların bazılarının içinde yaşadığı küçük yörüngeden çıkmayı başarabilmiş ilk blogculardan biriydi” diyen Steel, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Gerçek bir kitlesine sahipti. Onu keşfettiğimde, her gün onun blogunu okuyan binlerce insan zaten vardı”. Aynı dönemde, yapımcı Amy Robinson da Julia ile Paul Child’ın aşk hikayesini sinemaya uyarlamayı planlıyordu. Steel’in Powell’ın hikayesinin haklarını aldığını öğrendiğinde, Robinson iki hikayeyi birleştirmeyi teklif etti. “Bu iki şeyi, bu iki evliliği ve kim olduklarını bulmaya çalışan bu iki kadının hikayelerini birleştirebiliriz diye düşündüm” diyor Robinson.

Proje, keskin zekası ve yaşamın bir yansıması olan yemeğe olan ilgisi iyi bilinen yazar-yönetmen Nora Ephron’un ilgisini çekti. Yapımcı Laurence Mark ve yönetici yapımcı Scott Rudin de projenin başına geçtiler. ”Fikri duyar duymaz, ‘Bunu mutlaka yapmam lazım’ diye düşündüm” diyen Ephron, sözlerini şöyle sürdürüyor: “1962 yılı falandı. New York’a yeni taşınmıştım ve herkes Mastering the Art of French Cooking adlı kitabı alıyordu. Akıllı olduğunuzu dolayısıyla zeki bir kimsenin pişireceği şekilde yemek pişireceğinizi göstermenin bir yoluydu bu. Hâliyle Julia Child benim ve o kitabı almış milyonlarca kadının hayali arkadaşı oldu. Sanırım yıllar sonra aynısını Julie Powell için de söyleyebilirim”.
.
“Bu işe giriştiğimde, bir kitaba dönüşeceğini, kitap haklarının satın alınacağını, ya da Nora Ephron tarafından senaryolaştırılıp yönetileceğini, filmde Meryl Streep ile Amy Adams’ın başrol oynayacağını asla düşünmemiştim” diyor Julie Powell ve ekliyor: “Evlilik, cesur olma, ve kendini yaratma konusunda çok güzel bir film yaptılar. Tüm bunlar inanılmaz bir deneyim oldu”.

DOĞRU MALZEME SEÇİMİ YAPMAK

“Her iki hikaye de evlilik ve yemek üzerine olacaktı ki bu iki şey çoğu insanın hayatında mutlaka bir arada yer alıyor” diyen Ephron, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Romantik komedi işindeyseniz, film insanların ‘Benimle evlenir misin?’ demesiyle son bulur. Aynı ölçüde zeki ve birbirine tapan iki insanın evlenmelerinden sonra ne olduğunu anlatan yapıtların sayısı çok azdır. Bence Meryl’in bu filme sıkı sıkıya sarılmasının nedenlerinden biri buydu”.

Julia Child rolü için Oscar® ödüllü aktris Streep’in seçilmesi bir sürpriz değil. Ephron aktrisin  Shakespeare in the Park’ta sergilediği bir performansı izledikten sonra bu rolü Streep’e vermek istedi. Streep, Ephron’a ne üzerinde çalıştığını sorup, aldığı yanıt üzerine hemen Child’ın taklidini yaptı: (Fransızca “Afiyet Olsun” anlamında) “Bon Appétit!” Rol için oyuncu seçimi böylece daha başlamadan bitmiş oldu. Streep kendisine gönderilen senaryoyu okudu ve hemen Ephron’ı aradı. Aktris bu konuda şunları söylüyor: “Senaryonun kesinlikle çok güzel olduğunu düşündüm. Beni ağlattı. Ailenizin önüne koyduğunuz yemek, o sevgi, insanlar arasındaki bu bağlantılar gerçekten çok önemli şeyler”. Canlandırmasını istediği kişiye gelince, aktrisi en etkileyen şey Julia Child’ın hayata yaklaşımıydı. “Geçireceği güne enerji ve iştahla yaklaşıp, çelik gibi kararlılığını kullanarak sorunların moralini bozmasına izin vermiyordu. Bu harika bir özellik ve kendisi bu özelliğe gerçekten sahipti” diyor Streep.

Aktris sözlerini şöyle sürdürüyor: “Onunla ilk tanıştığımızda, o ve kocası Paul, Paris’te yaşıyorlar. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra buraya gönderilmişler ve Paul diplomatik serviste çalıştığı için Amerikan olan tüm iyi şeyleri tanıtmaya çalışıyorlar. Julia Child çok zeki bir kadındı ama o dönemde kadınlardan beklenen şey mutlaka bir kariyer sahibi olmaları ve hayatlarının işini bulmaları değildi. Fakat Julia her türlü şeye iştah ve merak duyan biriydi; ve Amerikan mutfaklarında pişen şeyler ilham verici değildi. Her zaman biraz oburdu ama Paris’e gittiklerinde yemeğin bir sanat biçimi olduğunu beslenmemiz için gerekli bir şeyden ibaret olmadığını keşfettiler. Julia, böylece, Cordon Bleu’ye yazıldı ve yemek yapmayı temelden öğrendi. Sonra da o bitmek tükenmek bilmeyen merakı ve yaratıcılığıyla pekiştirdi”.

Julia Child 1.88’lik boyu ve çok tiz olan tuhaf sesiyle sık sık taklidi yapılan bir ünlüydü. Bu taklitlerden en bilineni Dan Aykroyd’un “Saturday Night Live”da yaptığıydı. Fakat Streep sergileyeceği portrede karikatürden kaçmanın bir yolunu buldu. “Çıkış noktam esasen Julia Child’ı ‘canlandırmadığım’, onun Julie Powell’ın gözündeki hâlini yansıttığımdı. Bu yüzden, Julia’nın anısına, yaptığı efsane işlere ve karakterinin özüne karşı sorumluluk duyarken, onun bir kopyasını yaratıyormuşum gibi hissetmedim” diyor aktris.

Mark ise şunları söylüyor: “Meryl Streep bu filmi yapmayı mümkün hâle getirdi. Julia Child’ı yansıtma konusunda esrarengiz bir yetenek sergilemekle kalmadı, onu taklit ediyormuş gibi yapmadan karaktere adeta Julia Child’ın ruhunu üfledi. Çok ama çok güzel bir portre çizdi”.

Sıra Julie Powell için oyuncu seçmeye geldiğinde, Ephron genç bir kadının güvensizliklerini ve duygusal patlamalarını hayata geçirebilecek bir aktris istedi. Amy Adams’ın bu göreve uygun olduğunu biliyordu, ama Adams, Ephron’ın çok önem verdiği bir başka önemli artıya daha sahipti: “Onun hakkında hoşuma giden pek çok şeyden biri de yazar olacak kadar zeki olması” diyor Ephron ve ekliyor: “Ayrıca çok komik”.

Adams, Julie Powell karakterinde kendisine hitap eden bir çok şey bulduğunu ifade ediyor: “Tam 11 Eylül olaylarından sonra otuz yaşını dolduruyor ve kafasının karışık olduğu bir dönem yaşıyor. Gerçekten tam bir yol ayrımına geliyor ve kararlar vermeye çalışıyor. Çok aşina olduğum bu durum bence filmlerde pek sık ve dürüst bir şekilde yansıtılmıyor. Daha çağdaş bir kadın için, her şeyi kapsayan bazı sorular var. Bana kalırsa bu karakter o yolculuğu ve ne yapacağını bilememe durumunu gerçekten yansıtıyor”. Yardımcı oyunculardan Chris Messina ise aktris için şunları söylüyor: “Amy birlikte çalıştığım oyuncular arasında en sevdiklerimden biri. Her şeyiyle orada ve hazırlıklı. Ona topu nasıl atarsanız atın yakalamayı ve size dosdoğru geri atmayı başarıyor. Gerçekten zeki bir kadın. Sinemayı da çok iyi biliyor. Dolayısıyla, onunla çalışırken çok şey öğrendim”.

“Julie & Julia”nın hikayesinin önemli bir öğesi de her iki kadının kocalarından aldıkları destekti. “Bu, ortaklıkla, ve, iyi zamanda kötü zamanda birbirini nasıl destekleyebileceğinle ilgili” diyen Streep, Paul Child rolü için Ephron’a “The Devil Wears Prada”daki rol arkadaşı Stanley Tucci’yi önerdi. Paul Child eşi Julia Child’ı sanat, yiyecek ve seyahat dünyasıyla tanıştıran, kitabını yazdığı sırada onu el üstünde tutan ve nihayetinde eşinin artan popülaritesinden sevinç duyan bir adamdır. “Paul Child bir bakıma bir Rönesans erkeğiydi ve kendi kendini yetiştirmişti. Üniversiteye gitmemişti ama çok hevesli bir okurdu ve kendini eğitmişti” diyen Tucci, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Julia’dan on yaş büyüktü ve onu hep teşvik etti. Julia biraz daha üst sınıf, daha elit bir ortamdan geliyordu. Pasadena’da büyüdüğü için dünya hakkında pek fazla bilgisi yoktu. Paul onu adeta kanatlarının altına aldı ve ona çok şey öğretti. İlk başlarda, Julia ne yapmak istediğini pek bilmiyordu. Ama tabi on dönemde kadınların hiçbir şey yapması beklenmiyordu. İyi bir adamla evlenip bebek sahibi olmaları isteniyordu. Ama Paul ile Julia’nın bebekleri olmadı. Çocuk sahibi olamadılar. Bu yüzden Julia bir şeyler yapmak istedi ve yemek yapmada karar kıldı. Paul onu her zaman cesaretlendirdi. Karısına tapıyordu, tıpkı karısının da ona taptığı gibi”.

Streep, Tucci’nin filmdeki sağlam evlilik portresine katkısının çok önemli olduğunu belirtiyor: “Stanley tasviri mümkün olmayan bir şeyler kattı: Bir erkeğin özünü; ağırbaşlılığını, aşkını, ve küçük düşürülerek Washington’a geri çağırıldığındaki üç boyutlu çaresizliğini. Tüm bunlar filmimiz için paha biçilmezdi çünkü onların evliliği eşitlik üzerine kurulmuştu. Ayrıca, karşılıklı olanın sadece romantik bir aşk olmadığını aynı zamanda karşılıklı saygı olduğunu hissediyorsunuz”.

Ephron, Julie Powell’ın, bir arkeoloji dergisinde editörlük yapan, aynı zamanda eşinin destansı mutfak serüveninde çeşnicibaşı olan destekçi kocası Eric’i Chris Messina’nın canlandırmasını istedi. Zira, aktörün ünlü HBO dizisi ‘Six Feet Under’ın son sezonunda Lauren Ambrose’un son erkek arkadaşı olarak sergilediği performans akıllarda yer etmişti. Messina canlandırdığı karakter için, “Eric, Julie’yi dinleyerek ve ihtiyaçlarına cevap vererek yolunu bulmasına yardım ediyor” diyor ve ekliyor: “Julie kocasına Julia Child ve yemek yapmaktan söz etmeye başlayınca, Julie’nin ilk kez huzur bulduğuna tanık oluyorsunuz. Eric bunu fark ediyor ve projeyi nasıl hayata geçirebileceklerine dair onunla birlikte doğaçlamalar yapmaya başlıyor”.

Yaydığı cazibe ve şirinlik, ve de Amy Adams’la aralarındaki elektrik bir yana, Messina’yı Eric Powell rolü için ideal kılan başka unsurlar da vardı. Laurence Mark’a göre, “Chris bir şekilde, hatta ustaca bu çifte New Yorklu havası vermeyi başarıyor. Ayrıca o kadar çekici ki Julie’nin ona neden bu kadar düşkün olduğunu ve ondan enerji aldığını anlamak çok kolay oluyor”.

Bir de küçük bir yeme meselesi vardı. Eric Powell karakteri filmdeki ekran süresinin çoğunu Julie’nin pişirdiği Fransız tariflerini mideye indirerek geçiriyor. Yapımcıların, yemek yemekten keyif alan, izleyicilere yeme zevkini yansıtabilecek, insanların gerçek hayatta yaptığı gibi konuşurken yemek yiyebilecek ve üstüne üstlük bir ağız dolusu Thermidor usulü Istakoz çiğnerken bile güzel görünebilecek birine ihtiyacı vardı. Messina bunların hepsine sahipti. “Biliyorum, kulağa çılgınca geliyor ama Bay Messina müthiş bir yiyici” diyor Amy Adams ve ekliyor: “Nasıl yaptığını bilemiyorum. Bir erkek gibi yiyor ama bunun kaba saba görünmemesini sağlıyor. Bir yetenek bu”.

Aktör ise, “Çok yediğim bir gün şikayet etmeye başladım. Nora öteki odadan bağırdı: ‘Robert De Niro olsa yapardı!’ ve işte bu benim oraya geri dönüp yedi tane daha ıstakoza odaklanmama yardım etti” diyor.

“Julie & Julia”da tek destek kaynağı, kocalar değildi. Julia Child’ın ondan bile uzun kız kardeşi Dorothy McWilliams, Paris’e ziyarete gelip vatanından kopmuş bir aktöre aşık olunca, sevdiği bu şehirdeki her şey hakkında tutkulu ve açık fikirli olur. Ephron, Dorothy’yi oynaması için eşi benzeri olmayan Jane Lynch’i seçti. Dorothy’nin Ivan Cousins’la, Cumhuriyetçi babasının kınayan bakışları altında gerçekleşen düğünü filmin kilit sahnelerinden biri. “Julia ve Dorothy’nin liberal, neşeli, hayat dolu bir anneleri, oldukça sert ve tutucu bir babaları var” diyor Lynch ve ekliyor: “Babaları bu evlilikten pek mutlu değil, tıpkı Julia’nın Paul’la olan evliliğinden olmadığı gibi. Kızlarının Cumhuriyetçi bankerlerle falan evlenmelerini istemiş aslında. Ama her ikisi de sanata meraklı, liberal erkelerle evlenmiş”.

2000’li yıllara dönecek olursak, Julie Powell da mutfak serüveninde en yakın arkadaşı Sarah’dan destek görüyor. Sarah’yı bir komedyen, ve “24” dizisi oyuncusu olan Mary Lynn Rajskub canlandırdı. “Julie’nin daha başarılı olan ve bunu onun yüzüne vurmaktan hoşlanan, burnu büyük arkadaşları var” diyen Rajskub, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ama Sarah’nın Julie ile ilişkisi daha sağlam. Sarah, Julie’ye akıl veriyor, onu sakinleştiriyor ve onun yemeklerini tatmak için sık sık ziyarete gidiyor. Senaryoyu okuduğumda çok heyecanlandım çünkü son derece kadın merkezliydi; yemeği, ilişkileri ve duygusal sıkıntıları konu alıyordu. Bunlar benim en sevdiğim konulardan bazıları”. Tüm oyuncular Ephron’ın senaryosunda bu iki kadının hikayelerinin, ruhu yükselten ve iştah kabartan bir serüven olduğunda hemfikirler. Yönetmenin kendisi de sette senaryoyu hayata geçirirken büyük bir tutku ve kararlılık sergiledi. Adams’ın bu konudaki açıklamaları şöyle: “Nora’nın bu karakterlerle çok kişisel bir bağı var. Onlar için gerçekten mücadele veriyor. Bu yüzden, ne zaman bir şeyde takılsam, ona başvurabiliyordum. Nora, ayrıca, beraber yemeğe gitmek için en ideal kişilerden biri çünkü muhteşem bir akşam yemeği deneyimi yaşamanız için neler sipariş vermesi gerektiğini çok iyi biliyor!”.

Streep, Ephron’ın, filmlerindeki temalara mizah katabilme yeteneğini çok takdir ettiğini şu sözlerle ifade ediyor: “Yazar olarak ustalığı, sözünü edeceği şeye hiç fark ettirmeden geçiş yapması büyük bir beceri. Mizahında incelik var; bu yüzden de, filmimiz çok çok komik olmasına rağmen espriler üzerine kurulmuş değil. Bu insanlarla birlikte gülüyorsunuz, ama aynı zamanda onlar için üzülüyorsunuz da. Nora’nın bunu başarmış olması harika bir şey”.

GİYDİRMEK: MEŞAKKATLİ BİR İŞ

“Julie & Julia”nın dünyasını yaratmak aslında iki filmi hayata geçirmek anlamına geliyordu: Biri nispeten çağdaş, diğeri bunun elli yıl öncesinde geçen bir dönem filmi. (Meryl Streep’le “Doubt”, “The Hours” ve “Mamma Mia!” gibi filmlerde de birlikte çalışmış olan) Oscar® ödüllü kostüm tasarımcısı Ann Roth,  Julia Child bölümleri için, çok iyi bildiği ve zaten kendisinin de yaşamış olduğu bir dönemi tekrar yarattı. Tasarımcı bu konuda şunları söylüyor: “Julia Child’ın hayatı ve insanların o dönemde neler giydiği hakkında çok şey biliyordum. Korseleri, eldivenleri ve şapkaları, ne zaman eldiven ne zaman şapka takıldığını, insanların kaç tane kazağı kaç tane kaşmiri olmadığını biliyordum. Çok yakından tanıdığım bir hayattı çünkü 50’li yıllarda öğrenciydim. Dolayısıyla, o dönem hakkında kendimi oldukça güvende hissettim”. Roth, daha önce de, aynı dönemde geçen ve kendisine Oscar® adaylığı getiren “The Talented Mr. Ripley”de anılarına başvurmuş ve o döneme ilişkin araştırma yapmıştı.

Kendisine Julia Child’ın tarzı sorulduğunda, gülerek şu yanıtı veriyor: “Modaya pek meraklı olduğunu sanmıyorum! Hokey takımının kaptanı gibi giyiniyordu diyebilirim. 1.88 boyunda, güçlü kuvvetli bir kızdı. Bir dükkana girip o bedende etekler ve bluzlar bulamazsınız. Giyinmek onun için çok ama çok zor olmuş olsa gerek. Sanıyorum o, annesi ve ailesi muhtemelen Pasadena’ya gidip orada bir bayana diktirdikleri kıyafetleri evlerine göndertiyorlardı. O dönemde işler böyle yürüyordu”.

Çoğu insanın Julia Child’la ilgili anıları televizyon programında nasıl giyindiğine dair: İkon hâline gelmiş dirsek altına kadar uzun kollu pamuk gömleği ve kot önlüğü. Fakat, bu gömlekleri artık bulmak imkansız. Günümüz kumaşlarında vücudu kavraması için likra kullanılıyor; ayrıca, bu tür gömleklerdeki pensler ve yakaların tasarımları artık daha farklı. Roth, Julia’nın televizyondaki görüntüsünü yeniden yaratabilmek için gömlekleri özel olarak yaptırttı. 1940’ların sonu 50’lerin başında geçen sahneler için, Julia’nın dönemin “hanımefendi” kıyafetlerine, yani kaliteli tayyörler, şapkalar ve elbette işlemeli bluzlar ve geceliklere bürünmesi gerekiyordu. “Jartiyerli naylon çoraplar giyiyordu ama bahçede badminton oynarken çıplak bacaklarına şort da giyebilen bir kadındı” diyor Roth.

Julia Child girdiği çoğu ortamda insanlara yukarıdan bakıyordu. Roth için başlıca zorluk, Meryl Steep’e uzun boylu havası vermek ve bunu korumaktı. “Pekala, biz de 1.50-1.60 boylarında birileriyle çalışır, başrol oyuncusunu da elma kasasının üzerine çıkarırız’ demekle bu işi çözemezsiniz. Bu yüzden deney amaçlı 4-5 çift ayakkabı hazırladık. Bunlarla yürümenin ve rol yapmanın zor olacağını sanmıştım ama oldukça işe yaradıklarını gördük. Julia için tüm kostüm provaları buna göre yapıldı, etek boyları buna göre ayarlandı. Bel hizasıyla ilgili hile yaptık, aslında kıyafetlerin her yerinde hile yaptık ve Julia Child olarak gördüğüm bir figür yarattık. Sonra sıra daha ufak tefek ama mükemmel kocasını giydirmeye geldi.  O çok güzel giyinen bir adamdı. Takımları ona özel dikiliyordu. Tıpkı babası, babasının babası ve amcaları gibi. Ailece böyle giyiniyorlardı. Paul belki zengin değildi ama şıktı”.

YAPIM TASARIMI: HER ŞEY VE MUTFAK EVİYESİ
Ann Roth kostümleri hazırlarken, yapım tasarımcısı Mark Ricker ve ekibi de, Manhattan’daki Silvercup East Stüdyoları’nda iki devasa platoya ondan fazla mutfak seti inşa ettiler. Bunlardan bazıları Julia Child sahneleri için 20. yüzyılın ortalarına ait dönem mutfaklarıydı. Ricker bu konuda şunları söylüyor: “Mutfaktaki her şeyin işlevsel ve çalışır durumda olması gerekiyordu. Ayrıca, Meryl, Nora ve ¬Amy için aklınıza gelebilecek her türlü alet edevatın hazır bulunması şarttı. Dolayısıyla, konu sadece yemeğin sunumu değil, nasıl hazırlandığıydı.  Yaptığımız her şeyi buna göre belirledik, her şey harika olmalıydı. Sanırım Nora bu filmdeki yemeklerin nasıl olduğunu tanımlarken bir ara ‘pornografik’ kelimesini kullandı. Dolayısıyla, filmin genel görünümünü belirlerken yemeğin son derece büyük bir öğe olacağını biliyorduk”.

Öte yandan, tamamlanması gereken ilk mutfak Powell çiftinin mutfağıydı çünkü filmin “Julie”li bölümleri önce çekilecekti; “Julia bölümleri ise çekim programının ikinci bölümünde yer alıyordu. Ricker, Silvercup East’te yapımına geçmeden önce Julie ile Eric’in Long Island City’deki Jackson Bulvarı’nda eskiden yaşadıkları daireyi ziyaret etme imkanı buldu. “Evinde merdivenlere varıncaya kadar, çeşitli şekillerde zambak motifi kullanıldığını görmek beni çok mutlu etti çünkü bu motif Child’ın yemek kitabında da vardı. Daireye girdik ve motifin bir kalıbını aldık ve daha sonra bunu platoda Julie’nin dairesinin setinde kullandık” diyor Ricker.

Yapım tasarımcısı Silvercup East’te inşa ettikleri dairenin metrekare olarak Powell çiftinin gerçek dairesine de çok yakın olduğunu söylüyor: “Yaşadıkları alan dar değildi. Senaryoda 85 metrekare olduğu yazılıydı ve biz de yaklaşık olarak o boyutta bir set inşa ettik. Sanırım Powell’ların yaşadığı ev de bu kadardı. Setteki dairenin temel yerleşim planı aslına oldukça sadıktı. Bir tarafında “L” biçiminde bir alan olan büyük bir oda şeklindeydi. Mutfak ortadaydı. Biz de onu öyle yaptık. Öte yandan, Julie’nin mutfağı bizim inşa ettiğimizden biraz daha büyüktü, yine de, onun yemek kitabıyla meşgulken tek eviye, tek ocak ve tek buzdolabıyla mutfağında ne kadar zorlandığını görebiliyordunuz”.

Julie’nin arkadaşları için çatıda verdiği ziyafet ilkbahar sonlarında güzel bir gecede Long Island City’de çekildi. Haklı olarak bir kutlama havası vardı çünkü Amy Adams ve Chris Messina’lı bölümlerin çekimi bitmek üzereydi; Meryl Streep-Stanley Tucci’li bölümlerin çekimleri ise bir sonraki hafta başlayacaktı. “Gerçekten büyülü bir andı” diyor Amy Adams ve ekliyor: “O akşam tüm ekipte bir huzur ve mutluluk duygusu hakimdi. O geceden bir çok an beynime kazındı çünkü gerçekten çok güzeldi. Mahallede herkes çatılara çıkmıştı ve gerçek bir topluluk havası esiyordu. Bence yaza yaklaşılan günlerde New York’un en güzel yanlarından biri herkesin kış uykusundan uyanması ve bir toplum havasına bürünmesi. O gece bunu gerçekten hissediyordunuz”.

EY YEMEK, EY GÖRKEMLİ YEMEK

“Umarız bu filmi izledikten sonra bir şeyler yemek istersiniz” diyor yapımcı Laurence Mark.

Fransız mutfağı gibi leziz bir tema söz konusuyken, “Julie & Julia”nın çekimlerine damgayı da doğal olarak yiyecekler vurdu. Dolayısıyla, o kadar çok sahne yemek hazırlanmasını ve tüketilmesini içeriyordu ki kalite ve özgünlük muazzam bir önem taşıyordu. Bu, mutfak sanatları danışmanı Susan Spungen ve baş aşçı Colin Flynn’in alanıydı. Her ikisi de bu sıradışı geçici işe yıllar süren restoran ve yemek gazeteciliği deneyimlerini aktardılar.  Martha Stewart Living Omnimedia’da yemek ve eğlence kurucu yayın müdürlüğü yapmakla kalmayıp, şirketin ilk sadece yemek köşesini hazırlayan Spungen, biri Stewart’la birlikte olmak üzere iki yemek kitabı yazdı. Kendisi şu sıralar çeşitli yayınlarda yemek konulu yazılar yazıyor. Şef  Flynn ise Fransız Mutfak Sanatları Enstitüsü’nden (French Culinary Institute) mezun olduktan sonra prestijli Manhattan restoranı “Bayard and Zoe”da çalıştı; daha sonra ise Dominick caddesindeki “Alison”da baş aşçı yardımcılığı yaptı. Spungen ve Flynn’in “Julie & Julia”daki görevleri filmdeki tüm yemekleri hazırlamayı ve teknik danışmanlık yapmayı içeriyordu. Hemen hemen her gün çekim yapılırken, stüdyoyu o günün mönüsündeki yemeklerin aroması sarıyordu. Stüdyoda Spungen ve Flynn için özel mutfak inşa edildi. İkili burada harikalar yaratarak her çekim için farklı farklı lezzetler yarattılar. “Hazırladığımız hiçbir yemek geri gelmedi” diyor Flynn gülerek.

Ephron’ı en çok etkileyen şey, Spungen’ın karaktere özgü bir yemek yapma tarzı yaratmayı başarması olmasıydı. Diğer bir deyişle, yiyecekler izleyiciye eğitimli bir şefin elinden çıkmış izlenimi vermiyordu. “Susan bir dahi; filmdeki yemekleri normal birinin elinden çıkmış gibi göstermeyi başardı” diyor Ephron.

Flynn ve Spungen’dan, sık sık, çağdaş mönülerde nadiren görülen oldukça demode yemeklerden bol miktarda yapmaları istendi. Mesela, altı kişilik bir akşam yemeği için Thermidor Istakoz pişirdiler. O sahnenin gün içinde bir çok kez tekrarı yapıldı. O gece için hazırlıkları gösteren sahneler sırasında, Amy Adams tekrar tekrar canlı ıstakozlarla kamera karşısına geçmek zorunda kaldı. Bunları kamera önünde yeme vakti geldiğinde, Adams önüne sahte ıstakoz eti gelmesi için yalvardı. Aktris yüzünde acı bir tebessümle, “Bir sahne önce onları pişirmek bende travma yarattı. Artık ıstakoz yiyemiyorum” diyor.

Streep evinde yemek yapan biriydi; Adams da çekimler başlamadan önce yemek dersleri almıştı. Ama Spungen her ikisine de Fransız yemek yapma teknikleri konusunda eğitim verdi. Ördeğin kemiklerini çıkarma ve omleti havada çevirme gibi numaralar da bu eğitimin bir parçasıydı. “Koordinasyonu zor bir sahneydi çünkü Cordon Bleu’de öğrenci rolündeki tüm oyuncuların Meryl’le birlikte omletlerini havada çevirmeleri gerekiyordu” diyen Spungen, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Sahnenin çekimine başlamadan önce Meryl’e kendi mutfağımızda omlet çevirmeyi ayak üstü gösterdik. Bu işi mükemmel bir biçimde başardı, harikaydı. Kimse ona öğretmeden, tülbentte balık dövmeyi de becerdi”. Streep ise mutfak sahnelerinde öğrendiği şeyler arasında en önemlisinin bıçak kullanımı olduğunu söylüyor. “Bıçağınız güzel, ağır ve keskinse, soğan doğramak çok kolay” diyor Streep ve ekliyor: “Julia’nın dediği gibi, ‘Bıçaklarınızı her zaman yıkayın, bileyin, kurulayın ve kaldırın’. Keskin bir bıçak her şeydir!”

Kamera önünde yenilen bol miktarda yiyecek bir yana, akşamüstü saatlerinde Nora Ephron ve yönetici yapımcı Don Lee sık sık oyuncular ve çekim ekibi için sete özel yemekler getirttiler. Bu yiyecekler arasında Harlem’in en iyi tavuğundan Brooklyn’in ızgara pirzolasına, pasta ustalarının getirdiği tatlılara kadar pek çok şey vardı. Çekimler bittikten sonra da, geriye kalan yiyecekleri oyuncu ve çekim ekibi paket yapıp yanlarında götürdüler. Üç ay süren çekimler sırasında hemen hemen herkes ciddi biçimde kilo aldı.

NEW YORK’TAN PARİS’E

Filmin Julie Powell bölümü tamamlandıktan sonra, Julia Child bölümü başladı ve tüm ekip 50 yıl öncesine gitti. Silvercup East Stüdyoları’nda, yapım tasarımcısı Mark Ricker ve ekibi, Julia ve Paul’un Paris’te oturdukları evin olağanüstü güzel bir uyarlamasını inşa ettiler. Ricker bu konuda şunları söylüyor: “Seine nehri kıyısında harika bir evde yaşıyorlardı. Evin tasarımında elimdeki iki fotoğraftan yararlandım. Bir tanesi oldukça bilinen bir resimdi: Julia çok güzel kıvrımları olan bir güneşliğin yanındaki pencereden dışarı sarkıyordu. Bunun tıpatıp aynısını yaptık; nasıl yapmazdık ki? Daha iyi bir şey zaten bulamazdık. Bir de Paul ile Julia’nın şömine karşısında oturdukları resim vardı. O köşenin de bir kopyasını yaptık ve daireyi bunun etrafına kurduk. Geri kalan her şey için, mutfak hariç, hayal gücümüzden yararlandık. Mutfak için ise, Paul’un çektiği fotoğraflardan yararlandık. Tüm fotoğrafları kafamda bir araya getirdiğimde, mutfağın 360 derecelik görüntüsünü elde ettim; muhteşemdi. Mutfak evin çatı kalaslarının olduğu yerdeydi; burada harika ayrıntılar ve güzel bir pencere vardı. Kısacası, karoları, ocağı, lavabosu, yani her şeyiyle burayı olabildiğince aslına sadık kalarak yaptık çünkü müthiş bir yerdi”.

Pek çok insanın Julia’nın efsanevi programı “The French Chef”ten (Fransız Şef) hatırladığı ünlü televizyon mutfağına gelince, Ricker araştırmalarının çoğunu Child’ın kendi yazılarından, fotoğraflarından ve mektuplarından yaptı. “Arkasında bir hazine değerinde bilgi bırakmış; bunlar arasında ‘French Chef’ setinde çekilmiş çok sayıda fotoğraf da bulunuyor” diyor Ricker ve ekliyor: “Dolayısıyla, kulis fotoğraflarıyla DVD kayıtlarındaki görüntüleri birleştirerek, milyonlarca insanın aşina olduğu bir seti elimizden geldiği ölçüde yeniden yaratmaya çalıştık. Bir farklılık olduğu takdirde insanların kolayca fark edebileceği bir setti. Bu yüzden, her şeyi doğru yapmalıydık”.

Dış mekanlara gelince, yapımcılar bazı sahnelerin sadece Paris’te çekilebileceğini biliyorlardı. Ephron, filminin Julia Child’ını esas yeşerdiği yere götürmekten mutluluk duyduğunu söylüyor ve, “Paris’i gördüğünüzde, ‘Eh başka ne yapabilirdik?’ diye düşünüyorsunuz. Julia Child’ın yemeği sevmeyi öğrendiği ve Fransız mutfak sanatında ustalaştığı yer burasıydı” diyor. “Fransa’da yediği o ilk Meunière usulü dil balığı onu ve hayatını değiştirdi. Hayalinin farkına vardı ve bu olay Paris’te oldu. Sırf orada olmak bile, bence, Meryl’in ve Stanley’nin performansını etkiledi” diyor Ephron.

İki günlük hazırlığın ardından, beş günlük Paris mekan çekimleri programda en ufak aksama olmadan tamamlandı. Gecikmeye neden olacak fazla bir şey yaşanmadığı gibi hava bile ekiple işbirliği yaptı. Bu açıdan şanslıydılar çünkü tüm çekimler dış mekan çekimleriydi ve herhangi bir kapalı set planlanmamıştı. Paris yılar içinde kendine has karakterini, çoğu mekanda, büyük ölçüde korumuş olduğu için, 40’ların sonu 50’lerin başında geçen sahneler için ya hiç ya da çok az set dekorasyonu gerekmedi.

Çekimlerin çoğu Seine nehrinin sol yakasında, Beşinci ve Altıncı mahallelerde ve St. Michel ile St. Germain des Prés civarında yoğunlaşmıştı. Çekim yapılan yerler arasında Shakespeare and Company kitapçısı, Ste.-Geneviève Meydanı, Place Maubert yakınında bir açık hava kahvesi ve Seine üzerindeki çeşitli köprüler bulunuyordu. Büyüleyici bir yer olan Ile St.-Louis’nin en merkezi alışveriş caddesi, Julia’nın mutfak okulundaki öğrencilerini alışverişe götürdüğü yerdi. Notre Dame’ın arkasında kalan Ile de la Cité ise Stanley ve Julia’nın yürüyüş yaptığı parktı. Buranın biraz ilerisinde, Montmartre’ın yanı başında Julia’nın sabah kruvasanlarını satın aldığı pastane bulunuyordu.

Belki de Paris’te çekilen en büyük sahne birkaç gün hazırlık ve tam gün çekim gerektiren Rue Mouffetard sahnesiydi. Beşinci mahalledeki bu şirin dar sokak şehrin en eskilerinden biri. Sokağın alt kısmı nesillerdir sabah pazarı olarak kullanılıyor. Julia’nın Paris’e olan aşkını ve yemek yapmaya duyduğu ilgiyi gerçek anlamda keşfettiği yer burası. “Sokağın darlığı, çatılar, arnavut kaldırımı taşları, kısacası her şeyiyle orası biçim için doğru mekandı” diyen Mark Ricker, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Döneme uygunluk sağlamaları açısından altı tane binanın cephesini tekrar dekore etmemiz gerekti, ama ihtiyacımız olan şeylerin çoğu zaten orada bizi bekliyordu”. Ana çekimler sona erdiğinde, “Julie & Julia”da yer alan hemen herkes sadece yemek yapmada değil kişisel doyumun tarifini bulmada da arzunun tek başına yeterli olabildiği gerçeğini büyük ölçüde takdir ettiler. Tutku tüm bu ana karakterleri en zor zamanlarında olduğu gibi en büyük zaferlerinde de birleştirmekle kalmayıp, başarının damakta bıraktığı tadın en lezzetlisi olmasını sağlamıştı “Her iki kadının da kötü zamanları oldu, ikisi de çok zor bir şeyi yapmaya karar verdiler ve ikisi de başardılar” diyerek sözlerini noktalıyor Ephron.
www.julieandjulia.com

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (20. hafta):
Yurt - Dormitory (2024) Alem-i Cin 5: Azap (2024) Tombul Mombul Takımı: Sırt Sırta - Combat Wombat: Back 2 Back (2024) Dünya Malı Eksi Bir (2024) Birader - Shaqow (2024) Düşmanların En İyisi - Best of Enemies (2024) Yeter Artık (2024) Eclipse (2024) Becky'nin Gazabı - The Wrath of Becky (2024) Ziyaretçiler: Bölüm 1 - The Strangers: Chapter 1 (2024) Üç Silahşörler: D'Artagnan - The Three Musketeers: D'Artagnan (2024) Hayali Arkadaşlar - Imaginary Friend (2024)
Arşivden Seçkiler:
Babaannem (2016) Sword Art Online The Movie Progressive Aria of a Starless Night (2021) Lanetli Gözyaşları - The Curse of La Llorona (2019) Ay Lav Yu Tuu (2017) Hadi Ya (2018) Teldeki Adam / Man on Wire (2009)

Leave a comment