İNKILÂP KİTABEVİ,
POLİSİYE ve ROMAN SEVENLERE
EVDE YAŞAM İÇİN
SÜRÜKLEYİCİ BİR SEÇKİ ÖNERİYOR!

İnkılâp Kitabevi ve bünyesindeki Sayfa6 markası, koronavirüs salgınına karşı alınan önlemler kapsamında evlerine kapananları, vakitlerini kitap okuyarak değerlendirmeye çağırıyor. Köklü yayınevi, sunduğu sürükleyici seçkiyle okurları polisiye maceralarda ve hem eğlenceli hem dramatik romanların sayfalarında kaybolmaya davet ediyor.

Colorado Kid
Stephen King

Stephen King efsanesi, ucu bilinmeyene doğru giden
yepyeni bir soruşturmayla geri döndü.

Maine sahili açıklarındaki bir adada ölü bir adam bulunur. Cesedin üzerinde kimlik yoktur. Birtakım ipuçları, iki yerel gazeteci ve adli tıp eğitimi gören bir öğrenci sayesinde ortaya çıkar. Ancak adamın kimliğinin belirlenmesi bir yıldan fazla sürecektir. Ölen adamın ve ölümünün şaşırtıcı koşulları hakkında bilgi sahibi olundukça, çözümden de o denli uzaklaşılmaktadır. Bu, olanaksız gibi görünen bir suç mudur, yoksa çok daha garip bir olay mı?

Esrarın kalbindeki karanlık ve esrarlı olayları araştırma dürtümüz hakkında olan bu hikâyeyi Stephen King’den başkası anlatamazdı.

Stephen King, Dashiell Hammett’in Malta Şahini’nden ve Graham Greene’in eserlerinden izler taşıyan bu kitabında, konusu esrarın doğasından aşağı kalmayacak kadar şaşırtıcı bir hikâyeyle karşımıza çıkıyor…

Falcı
Stephen King

Mükemmel bir ailesi, iyi para kazandığı bir işi ve sorunsuz, mutlu bir hayatı olan ünlü avukat Billy Halleck’in tek sorunu fazla kilolarıdır. Ancak Billy’nin hayatı yaşlı bir Çingene kadına arabasıyla çarpıp ölümüne sebep olmasıyla tamamen değişir. Mahkemede aklanan Billy bu kötü olayı arkasında bırakmaya çalışırken ölen kadının babası onun yanına gelip yüzüne dokunur ve şöyle fısıldar: “İncel.” Bu olaya o an bir anlam veremeyen Billy ertesi gün bir kilo verdiğini fark eder. Sonraki gün bir kilo daha verir, sonra bir kilo daha, bir kilo daha…

Zayıflaması, artık engellenemez boyutlara erişmeye başladığında Billy bunun korkunç bir lanet olduğunu fark eder. Şimdi ya bu laneti kabullenip ölecektir ya da Çingene’yi ikna edecektir. Tabii onu bulabilirse…

Tılsım
Stephen King & Peter Straub

“İnsan bir şeyin sahibi olduğunu, onu ne kadar kolaylıkla verebileceğinden anlar.”

Jack Sawyer on iki yaşında mutlu bir çocukken yaşamı, babasının ani ölümü, ardından da annesinin ölümcül bir hastalığa yakalanmasıyla tepetaklak olur. Annesi, Jack’i alarak ülkenin diğer ucundaki bir otele götürür. Aslında amacı onu babasının iş ortağı Morgan Sloat’tan uzaklaştırmaktır. Sloat ne kadar güvenilmezse Jack’in en yakın arkadaşı olan ve bu yolculukta onu yalnız bırakmayan oğlu Richard da o kadar dürüsttür. Jack orada tanıdığı lunaparkın yaşlı görevlisi Hızlı Parker’dan, Diyar diye anılan başka bir evrenden getireceği bir Tılsım ile annesini iyileştirebileceğini öğrenir. Hızlı ona kolaylıklar sağlayacak sihirli bir gitar penası ve evrenler arası gidiş gelişi için acı bir iksir verir. Diyar, hem bir cennet hem de çok zorlu, ölümcül tehlikeler taşıyan insanüstü yaratıkların tuzaklarıyla dolu bir cehennemdir.

Tılsım, temposunu hiç düşürmeyen, yazarın zengin hayal dünyasının sınırlarını zorladığı bir bilimkurgu. Gezgin Jack’in yolda karşılaştığı olaylar, her iki evrendeki tanıklıkları sisteme ince eleştiriler de getiriyor.

Tom Gordon’a Âşık Olan Kız
Stephen King

Broşürde Appalachian Yolu’nun Maine-Nej Hampshire bölümündeki altı millik yürüyüş parkurunun orta zorlukta olduğu belirtiliyordu. Bu parkur, dokuz yaşındaki Trisha McFarland’ın kardeşi Pete ve yeni boşanmış annesiyle bir cumartesi gününü geçirecekleri yerdi. Trisha, annesiyle kardeşinin her zamanki tartışmalarından kurtulmak için yoldan ayrılıp sonra da kestirmeden onları yakalamak isterken, tehlike ve korku dolu vahşiliğin derinliklerine daldı. Karanlık çöktüğündeyse bu derinliklerin tam ortasındaydı artık.

Trisha, sezgileriyle yönünü bulmak, aklıyla kendini savunmak ve cesaretiyle giderek artan korkusunu yenmek zorundaydı. Korkusunu yatıştırmak için walkman’inden Red Sox’ın beyzbol maçını yayınlayan radyo istasyonunu ayarladı. Kahramanı olan Tom Gordon’ın cesur atışları, Trisha’yı yalnızlığa karşı da koruyordu. Radyo istasyonunun sesi giderek zayıflayıp yok olduğunda Trisha, Tom Gordon’ın yanında olduğunu hayal etmeye başladı. Artık yalnız değildi.

En ilkel duygularımıza seslenen ve onları harekete geçiren Tom Gordon’a Âşık Olan Kız, bilinmeyene karşı duyduğumuz derin korkunun ve buna karşı koyacak cesaretin, inancın romanı. Daha doğrusu, bizi küçük bir kızın yenilmez ruhuna tanık eden korkunç bir peri masalı.

Böcek
Sinan Tuzcu

Aylin Uncu önemli haberlerle bütün dikkatleri üstüne çeken bir gazetecidir. Gazetecilik faaliyetleri Alman ve Türk Hükümeti’nin dikkatinden kaçmaz. Arap Baharı’nı takip etmek için gittiği Mısır’da istihbaratçıların peşinde olduğunu anlar. Türkiye’ye döndüğünde hayati tehlikesi artacaktır. Ona yardım etmek için ortaya çıkan kişiler ise yaşadığı hayatın aslında büyük bir kandırmacadan ibaret olduğunu fark etmesini sağlayacaktır. Aylin Uncu’nun hayatı, yakınları ve tüm temasları yıllardır bir “Böcek” tarafından anbean takip edilmektedir. Gerçekleri öğrenmek için çabalayan Aylin Uncu, ülkeye ve kendisine dair çok önemli bilgiler edindikçe, yürümekte olduğu yolun tehlikeleriyle bir kez daha yüzleşecektir.

Sinan Tuzcu ilk romanı Böcek ile mesleğine tutkuyla bağlı bir gazetecinin aşkını ve mücadelesini tüm gerilimiyle anlatıyor. Böcek istihbarat ağının labirentleriyle örülmüş bir yaşama ayna tutuyor, kendi aynasında insanın derinine doğru incelikli bir kurgu ile gerçeğin acımasız çıplaklığıyla okuyucuyu baş başa bırakıyor.

Sinan Tuzcu’dan dünyaya hayretle bakmanın hiç bilinmeyen ama aynı zamanda çok tanıdık bir resmi…

Kızıl Şebeke – Bir Osmanlı Polisiyesi
Ayfer Kafkas

Anadolu’da bir Osmanlı sancağında iki cinayet işlenmiştir. Aynı usulle işlenen bu cinayetlerin maktulleri kilitli odalarda bulunur. İşlenmesi imkânsız görünen bu cinayetleri Sultan tarafından İstanbul’dan görevlendirilen Eşrefzade İdris Bey çözecektir. Gizemli aile üyelerinden iş ortaklarına, evdeki hizmetliden mahalle esnafına kadar herkes şüpheliler listesinde… İdris Bey, somut delilleri toplamakta usta olmasının yanı sıra akıl yürütme becerisi sayesinde pek çok kişinin göremediği detayları görmektedir. Adım adım iz sürerek katilin peşine düşer fakat kendini Devlet-i Âli’nin dahi içine sızmış bir ihanet ağının ortasında bulur. Mesele tahmin ettiğinden çok daha büyüktür.

Yardımcıları Zabit Musa Bey ve afacan sokak çocuğu Ali Cengiz ile hainlerin peşine düşen İdris Bey’in maceraları Kızıl Şebeke ile başlıyor.

Divina’nın Bileziği – Bir Osmanlı Polisiyesi
Ayfer Kafkas

Dere kenarında balık tutmak isteyen çocuklar bir kadın cesedi bulur. Ceset suda bulunduğundan tanınmayacak haldedir ancak cesedin kolundaki bileziği gören Kadı, maktuleyi tanıdığını ifade eder. Ceset, Sancakbeyi Alaattin Paşa’nın ikinci hanımı Zinnur’a aittir. Zinnur, Divina isimli bir gayrimüslim iken Müslüman olmuş ve Zinnur ismini almıştır. Eşrefzade İdris Bey’in kendine has iz sürme ve akıl yürütme yöntemleri, bu vakada kadı naibi olarak tayin edilmesini sağlamıştır. Hafiye İdris Bey kolları sıvar, Zinnur’u kimin, ne için öldürmüş olabileceğini araştırmaya başlar. Gerçeği öğrenmek için her yolu deneyen İdris Bey, günah sayıldığı için lafını etmenin bile mümkün olmadığı bir usulü dahi gizlice deneyecek, maktuleye otopsi yapacaktır… Yeni ipuçları çıktıkça vaka daha da karmaşık bir hal almaktadır. Vaziyet basit bir cinayetten ibaret değildir. Araştırdıkça Zinnur’un asıl kimliği ortaya çıkar. Hiçbir şeyden haberi olmayan Sancakbeyi ise dehşet içerisindedir. Şimdi sıra, Zinnur’u ortadan kaldırmak isteyebilecek kudretli adamları bulmaya gelmiştir.

Dersaadetli Hafiye Eşrefzade İdris Bey’in maceraları Divina’nın Bileziği ile devam ediyor…

Gece Baskını
Osman Aysu

“Hava karardığında giriş kapısının yan tarafına isabet eden bölümdeki koltuklardan birine yerleşti. Mermi doldurduğu Sig Saurer’i sıkı sıkıya tutuyordu. Kulaklarını dikmiş, evin içinde duyabileceği her türlü sese dikkat kesilmişti.

Saat gecenin dokuzuna doğru kapının kilidinin açılırken çıkardığı sesi duydu. Dev zenci evine dönüyordu. Nefesini tuttu ve beklemeye devam etti. Nihayet intikam saati gelmişti. Zencinin iri vücudunun parke üzerinde çıkardığı ayak seslerini duyuyordu şimdi. Gidişin ışığını yakmıştı. Hafif bir aydınlık Nicole’ün bulunduğu yere de aksediyordu…”

Polisiye edebiyatımızın önde gelen isimlerinden olan Osman Aysu, heyecanın bir an olsun eksilmediği, ustaca işlenen olay örgüsüne sahip Gece Baskını isimli romanı ile bir kez daha okuyucuyla buluşuyor.

Kayıp İncil
Osman Aysu

Doğu’da uzak bir köyün sırtlarındayız. Sarp kayalıkların ve uzak dağ yollarının ardında henüz kimselerin farkında olmadığı, fakat çok yakında dünyadaki tüm dengeleri değiştirecek, yaşanan çağı yeni bir boyutla alevlendirecek bir kavganın mücadelesi veriliyor; en son Süryani Kadim Cemaatleri’nin elinde bulunan ve 1860’larda aniden ortadan kaybolan, yepyeni bir İncil’in kavgası…

Amerika’ya göç eden bir süryaninin, Protestan rahiplere fısıldadığı yüz elli yılık sır, romanın başkahramanı, yakışıklı MİT ajanı Oğuz’un elinde yeniden canlanıyor. Yeryüzünde, Kayıp İncil’in yerini bilen tek insan olan Oğuz’un yolu, bir jeolojik araştırma ekibinin güzel ve gizemli lideri Melis’le Morkayalıklar’da kesişiyor, ardından Rus, Yunan ve Amerikan istihbarat örgütlerine karşı nefes kesen bir serüvenin içine dalıyorlar.

Osman Aysu bizleri, Kayıp İncil’in peşinden tarihin, ihanetin, aşkın, şiddetin ve politik oyunların iç içe geçtiği bir maceraya sürüklüyor.

Özgürlük Tuzağı
Osman Aysu

“Gözüne çarpan manzara korkunçtu. Hemen yanı başında kanlar içinde yatan bir kadın cesedi vardı. Gözlerine inanamadı. Yataktaki kadın karısı Sibel değildi ve onu hiç tanımıyordu.

Caner panik içinde yatakta cansız yatan çıplak kadına bir daha baktı. Başı zonklamaya başlamıştı. Genç adam olanları bir türlü kafasında toparlayamıyordu.”

Akıl almaz bir cinayet planı ve gerçeğin izini süren genç bir avukat. Deliller ise tek bir kişiyi işaret ediyor, peki ya o şüpheli gerçek suçlu değilse…

Temponun hiç düşmediği bu kovalamacada kazanan kim olacak? Müvekkilinin masumiyetine inanan genç avukat Feride mi? Polisiye türünün edebiyatımızdaki usta kalemi Osman Aysu’dan heyecanla okuyacağınız bir roman…

Benden Ne Olur
Aslı T. Kızmaz

“Markaların durmadan, inanılmaz büyük işler başarmış kadınların hikâyelerini paylaşmalarını anlamıyorum. Onları kendi hayatıma davet etmek istiyorum. Bir rimelin daha çok satılması için verdiğim emeği görseniz, adıma şarkılar yazar, beni “işte kadının gücü” isimli reklam filmlerinize konu edersiniz. Ama varsa yoksa beyin cerrahları, sporcular, bir de şarkıcılar.”

Aslı T. Kızmaz, hayatının bir bölümünü “Benden ne olur?” sorusuyla geçiren gözü kara bir kadının her satırında şaşırtan hikâyesini anlatıyor. Aşk, eğlence ve çalışma hayatının her adımını aktaran, gelgitlerle bezenmiş bir romanla karşı karşıyasınız. Aslı T. Kızmaz’dan eğlenceli ve muzip ama aynı zamanda ne olacağını asla kestiremeyeceğiniz sürprizli, leziz bir roman…

Olmasa da Olur
Aslı T. Kızmaz

“Biz kadınlar bazen en başından olmayanı oldurmaya çalışıyoruz. Böyle kodlanıyoruz. El attığımız her şeyi düzelteceğimize o kadar inanıyoruz ki ‘onu da’ düzelteceğimize emin oluyoruz. Ama eşek kadar adamlar değişmiyor, olmayandan da olmuyor. Ve evet ne yazık ki bizim bunu anlamamız için iyice sarsılmamız gerekiyor. Farkındayım çok zor; üzücü, gurur kırıcı, yorucu sıfırlanmak… Ama emin olun şahane yanları da var…”

Aslı T. Kızmaz ikinci romanında kendi ayakları üzerinde duran, hiç olmazsa buna çabalayan, sonunda “olmasa da olur” diyen delidolu bir kadının ayrıksı hikâyesine odaklanıyor. Olmasa da Olur, Benden Ne Olur’un devamı olan eğlenceli, şen şakrak üslubuyla, roman kahramanının zihninde yarattığı hayali insanlarla, süratli ve nefis bir hikâye…

Birinci Kıyamet – Güneşin Battığı Yer
Buğra Gülsoy

“Buğra Gülsoy, bir ilk romandan beklenmeyecek bir kurgu ustalığı ve işlek bir dille okurlarına ilginç bir hikâye anlatıyor. Okurların sayfalar akıp giderken alacağı edebiyat tadını tahmin edebiliyorum.”
Zülfü Livaneli

“Sular yükseldikçe balıklar karıncaları yer, sular çekildikçe de karıncalar balıkları. Her şeye karar veren suyun akışıdır Sabri, bunu unutma,” demişti Tevfik Öğretmen. Genç olmamın vermiş olduğu bilgisizliği kibirlerimin ardına saklamıştım: “Her türlü biri diğerini yiyecek, ne anlamı var ki?” Gözleri üzerine oturan tebessüm sorduğum soruya değil, kendi cevabına aitti: “O zaman sen de suya girme”. Suya girmemek mi? Bir korkak olarak mı yaşamam gerektiğini söylüyordu bana? Bu satırları yazarken ne demek istediğini biliyorum şimdi. Ama her şey için çok geç artık. Nereden bilebilirdim ki; kendi zamanımda yaktığım bir kibritin benden sonraki zamanları kasıp kavuracağını. Bir insanın asla şahit olmaması gereken şeylere tanık olan ben, tüm kıyametlerin nedeni oldum. Bütün zaman benim yüzümden çöktü!

Önce dünyaya atıldım, sonra da dünyadan.
Güneşin Battığı Yer, 1912

Nigâhdar
Başak Sayan

Columbia Üniversitesi’nde atom fiziği dersleri veren ve ateşli bir ateist olan Şirin Özdemir, tüm hayatının büyük bir yalan olduğunu öğrenmesiyle birlikte olayları çözmek amacıyla New York’tan İstanbul’a gelmeye mecbur kalır ve gelir gelmez kendisini bir ölüm kalım mücadelesinin içinde bulur.

Bu mücadelede ona trajik bir biçimde yolunun kesiştiği tanınmış bir yazar ve felsefeci olan karizmatik genç profesör Algan Ataman yardım eder.

İkili birlikte hayatta kalmaya ve gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışırken geçmişten günümüze gelen ve tüm dinleri derinden etkileyecek büyük sırrın ne olduğunu bulmak zorundadırlar. Ve elbette büyük bir küresel gücün türlü oyunlarıyla baş etmeleri gerekir.

Başak Sayan Bağlanma Korkusu, Kelebeğin Kaderi ve Ölü Kuşların Sessizliği romanlarının ardından bu kez Nigâhdar ile okuyucuyu Hallâc’ı Mansûr’un kayıp risaleleri ekseninde tarihin derinliklerine sürükleyerek, tasavvuf, din, Tanrı kavramları ile atom fiziği ve kuantum evreninin iç içe geçtiği heyecan dozu yüksek bir dünyaya götürüyor.

Maddenin içi dolu gözüktüğü kadar boştur…
İmam Rabbani – 1500, İslam âlimi ve tasavvuf önderi.
Atomun büyük kısmı boşluktur.
Ernest Rutherford – 1911, deneysel fizikçi. Nükleer fizik araştırmalarının öncüsü. Rutherford, atom modelini bulmuştur. 1908 Nobel Kimya Ödülü sahibi.

Sınırda Üç Kadın
Feyza Altun

“Feyza içeriğinde, derinliğinde, cesaretindeki kadınlar nadiren de olsa dönem dönem gelirler, yaşadıkları coğrafyayı, normalize edilmiş saçmalıkları, korkaklığa bezenmiş cesaretsizliği kökten silkeleyip izlerini; özlerini görebilecek derinlikteki her bilinçte bırakıp karanlığı aydınlıkla yüzleştirerek geçerler… Ama asla geçip gitmezler. Etkileri kalıcı ve ilham verici olur. Kıymetleri bilinmeli, coşkuları sahip çıkılmalı ve yargısızca dinlenmeliler.

Sınırda Üç Kadın’ın hikâyesi aracılığıyla Feyza’nın zihin labirentlerinde gezinmek, zaman zaman kaybolmak, duygunun dört mevsiminde bir yolculuk gibi ilham verici ve zamansız bir gerçekliğin ortasında gibi tüm zamanları kapsayacak yoğunlukta düşündürücüydü. Kadınların sınırda değil merkezde olduğu bir yaşam umudu için… Feyza sana teşekkür ederim. Anlayanı bol bir okuma yolculuğu olması dileğiyle…”
Azra Kohen

“Kadınlar hikâyelerini yeni anlatmaya başladılar. Bu hikâyenin öznesi olmak büyük cesaret gerektirir.”
Ece Temelkuran

Acımak
Reşat Nuri Güntekin

Reşat Nuri Güntekin 1928 yılında yayınlanan bu eserinde; çalışkan başarılı fakat zaaf gösterenlere karşı acımasız olan Zehra Öğretmen ile babası Mürşit’in bakış açılarından dramatik yaşam öykülerini anlatıyor.

Yazar, cumhuriyet öncesinde yeni mezun, idealist genç bir mülkiyelinin iş ve sosyal yaşamdaki çatışmalarını ve uyumsuz ilişkilerini anlatırken, dönemin memuriyet yaşamına, köhne yapısına ait önemli ipuçları da veriyor. Şehirden kasabalara sürüklenirken, ardında birer birer ilkelerini de bırakan genç adam hatalı bir evlilikle korkunç bir sona doğru sürükleniyor.

Acı ve sefaletle dolu ortamdan tesadüfle sadece kızı Zehra’yı kurtarabiliyor. Acımak; aile içi ilişkileri ve sorumluluklarını, adeta ders verir gibi gözler önüne seriyor.

Nilgün
Refik Halid Karay

“Nilgün, karakteri kısaca anlatılacak ve şahsiyeti kolayca belirtilecek kadınlar arasına sokulamaz. Kendisiyle haftalarca bir vapurda seyahat ettim; aylarca bir dam altında kaldım; tam iki sene hasretini çektim; aklım hep onunla meşguldü. Seviştik, nişanlandık, ayrıldık, tekrar karşılaştık. Bütün bu yakınlıklar ve uzaklıklar, ayrılıklar ve buluşmalar sonunda Nilgün bir muamma olmakta devam etti.”

İlk basımı 1950-52 yıllarında tamamlanan Nilgün; Türk Prensesi Nilgün, Mapa Melikesi Nilgün ve Nilgün’ün Sonu adıyla yayımlanan bir üçleme… Refik Halid Karay’ın Türkçenin olanaklarını en güzel bir biçimde kullanarak yazdığı Nilgün; romanın adını aldığı Nilgün baş kişisi çevresinde, yedi yıl boyunca inişli çıkışlı, ayrılıp kavuşmalı derin bir aşkı Afrika ve Hindistan limanlarının, Uzakdoğu adalarının egzotik güzellikleri, renkleri, ışıkları, günbatımı manzaralarıyla, çiçeklerinin, meyvelerinin kokuları, tatlarıyla bir ressam-yazarın kaleminden aktarıyor.

Ceviz Ağacı
Solmaz Kâmuran

Solmaz Kâmuran, bu romanında 20. yüzyıl başında Edirne’de umutla, özenle inşa edilen ve yetmiş beş yıl boyunca üç farklı etnik kökenden ailenin yuvası olan bir evin hikâyesini avludaki dev ceviz ağacının tanıklığında anlatıyor.

Arto Usta’nın kızı Arşaluys’un Suriye çöllerinden Fransa’ya uzanan, kahırların gergefinde dokunmuş yaşamı… Terzi Beto ve ailesinin bir gece yarısı her şeyi geride bırakıp göç yollarına düşmeleri… Rusçuklu Saliha Hanım’ın kırk yıl boyunca altı çocuğuyla birlikte verdiği zorlu ama onurlu yaşam mücadelesi… Kendi geçmişinin izlerini sürmek için Paris’ten kopup Edirne’ye, oradan İstanbul’a gelen Garo’nun bir hafta içinde yaşadığı beklenmedik olaylar ve onun Saliha Hanım’ın devrimci torunu Nur’a duyduğu derin aşk…

Ceviz Ağacı, sadece aynı çatıyı paylaşmış üç ailenin dramatik hikâyesi değil, aynı zamanda 20. yüzyıl Türkiyesi’nin panoramik bir edebi anlatımı. Ermeni Tehciri, Trakya Olayları, Varlık Vergisi, askeri darbeler, ekonomik krizler ve bunca çalkantı arasında savrulan insanlar, yarım kalan hayatlar… Ama belki de aşk her şeyi yenecek ve yarım kalan tamamlanacaktır.

Herlanda
İrfan Değirmenci

Herlanda’da karnını herkesten iyi doyurup herkesten iyi yaşamanın tek koşulu vardır: Yaşamını Her Şey’e adayıp itaat puanını yükseltmek. Her Şey’in yüz yılı aşan süredir devam eden iktidarını sarsan Tek tehlikeyse ülkenin Hiçlerinin yeni mücadele yöntemleridir. Herlanda’nın Hiçleri, tarihin akışını değiştirmekte kararlıdır. MS 2141, bardağın taşırdığı yıl olacaktır. İrfan Değirmenci, okurlarını distopik ülke Herlanda’nın özgürleştirdiği o yıla tanıklık etmeye çağırıyor…

Ay Işığım
Özlem Binel

“Bu dünyaya sıkıştırıldık biz. Ya öncesinde daha mutluysak? Ölünce nereye gidecek bu ruh dediğimiz. Böcekler kemirirken o bakmalara doyulmayan yüzünü, ne hissedeceksin Eşref? Hiçbir şey ha, nereden biliyorsun? Ya burası başka türlü bir yerse? Hiç düşünmediğimiz ve düşünmek bile istemeyeceğimiz bir yerse. Doğumla ölüm arasına sıkıştırılmış kendi cehennemini yaşayan zavallılarsak. Acı için, ıstırap için gönderildiysek buraya? Altmış-yetmiş senelik bir ömür için çok değil mi bu kadar eziyet. Ve yaşlılık ne çabuk gelip ne uzun sürüyor da, gençlik ne kısa. Böyle olmaz Eşref. Peki, ben bir daha gelecek miyim bu dünyaya? Ona da yok dersiniz siz değil mi?”

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (17. hafta):
Zah-Har 'Cin Ahalisi' (2024) Oyun Gecesi - Katala (2024) Arınma - Immaculate (2024) Küçük Don Kişot'un Maceraları - Giants of la Mancha (2024) Boy Kills World (2024) Cadı (2024) Rekabet - Challengers (2024) Siyah Çay - Black Tea (2024) Dublör Filmi (2024)
Arşivden Seçkiler:
Üzgünüz, Size Ulaşamadık - Sorry We Missed You (2019) Çakallarla Dans 4 (2016) CATS (2020) Sar Başa (2019) Son Efsane - The Program (2015) Eski Dostlar - Stand Up Guys (2013)