Osmanlı Döneminde; Doğu ile Batının, birbirini mıknatıs gibi çekip iten bir ritimde dans etmeye başlamaları ve Suez kanalının açılış projesi ile Osmanlı İmparatorluğu, konum olarak çok özel bir ayrıcalık kazanmıştı. Doğu ile Batının, uyumlu bir birliktelik ile yan yana gelebilecekleri tek yer bu imparatorluğun toprakları idi…
Birçok açıdan bu özel konum 21.yüzyılda da, aynı geçerliliğini korumaya devam etmektedir…
GÖZYAŞI SARAYI SİNOPSİS
Gözyaş Sarayı, 19’cu yüzyılın ortalarında Türkiye, Fransa ve Suez Kanalının etrafında geçen masalsı bir aşk serüvenidir. Paris’te bir antikacıda, gördüğü portredeki esrarengiz kıza deli gibi aşık olan Fransız asilzadesi Casimir, aşkını bulabilmek için uzun bir yolculuğa çıkar. Bir gözü mavi, bir gözü sarı olan bu esrarengiz güzel, Osmanlı hareminde yaşamaktadır ve ismi Kukla dır.
Nakşidil Sultan tarafından yetiştirilen ve kusursuz Fransızca konuşabilen Kukla da rüyalarında hiç tanımadığı Casimir’i görmektedir. Rivayet odur ki, çok uzaklardan, Martinek adasından gelen Nakşidil’in asıl adı Aimee Dubug de Rivery’ymiş. Ailesi tarafından Fransa’daki rahibe okuluna gönderilen Aimme, yıllar sonra yeniden memleketi Martinek’e dönerken bindiği gemi batmış ve kazadan kutulan Aimee, Cezayirli korsanlar tarafından kaçırılıp İstanbul’a getirilerek, Sultan I.Abdülhamit’e hediye edilmiş. Nakşidil senelerce veliaht sehzade II. Mahmut’a analık etmiş ve II. Mahmut tahta çıktığında Nakşidil, Valide Sultan olmuş. Doğunun büyüleyici ve gizemlerle dolu sayısız masalından birisi olan bu hikaye aynı zamanda Osmanlı ile Batı arasındaki somut bir ilişkinin belirdiği bir dönemi, yenilikleri ve ıslahatları ile tanınan Tanzimat dönemine dikkat çeker. II. Mahmut’un başlattığı batılılaşma hareketi 19. yüzyıl ortalarında tahta oturan Sultan Abdülaziz döneminde ise doruğa ulaşır. Sultan Abdülaziz’in 1867’deki Avrupa seyahati ile başlayan batılılaşma çabaları, kısa zamanda hayata geçirilmiş, İmparatorluk coğrafyasının tamamında meşruti bir idarenin, hatta modern manada demokrasinin ilk adımları bu dönemde atılmıştır.
Casimir ve Kukla’nın birbirlerine kavuşmak için verdikleri mücadelenin arka planında da Abdülaziz ve Fransız İmparatoriçesi Eugenie’nin hikayesi vardır. Doğu ile Batı’nın birbirini mıknatıs gibi çekip iten bir ritimde dans etmeye başladıkları dönemde, Osmanlı İmparatorluğu’nun dünyadaki konumu çok özel bir ayrıcalık kazanmıstı. III. Napolyon, doğunun sonsuz insan ve doğal kaynaklarını elde etmek için Mısır’da Suez Kanalı’nın yapılması için Abdülaziz’le sözde bir ortaklığa girer ve 1869’da eşi Kraliçe Eugenie Suez Kanalı’nın açılısını yapmak için özel yatıyla Mısır’a giderken birkaç günlüğüne İstanbul’a da uğrar. İşte, Sultan Abdülaziz ve Fransız Kraliçesi Eugenie’nin merkezinde gelişen, bir dönemin tüm kisisel ve mahrem ayrıntılarını gözler önüne seren tarihsel bir kırılma noktasıdır bu.
İçeriğinde önemli tarihi dönüşüm noktalarını da barındıran bu hikayenin kalbinde ise, onu evlatlığı gibi gören Nakşidil Sultan’ın ölümünden sonra Gözyaşı Sarayı’na gönderilen ve orada unutulan Kukla adındaki olağanüstü güzel ve zeki bir kızla, kızın resmine tutulup kaderindeki aşkı arayan Fransız asilzadesi Casimir’in gerçeküstü aşkları yatıyor. Zaman, mekan, dil, din, kültür farklılıklarının yarattığı ayrımların üstesinden gelen ve zaten birbirlerini ararken aslında aşklarını kalplerinde var eden bir sevgidir Casimir ve Kukla’nın hikayesi. Henüz birbirlerini tanımadan, ortak gördükleri rüyalarda birbirlerine aşık olan Kukla ve Casimir’in karşılıklı arayışlar ve fedakarlıklarla dolu aşklarının gerisinde ise koskoca bir İmparatorluğun geçirdiği tarihsel bir değişim ve dönüşüm sergilenir.
Casimir, Kukla’yı çöllerde, denizlerde, uzak diyarlarda aradıktan sonra kaderine teslim olmayı öğrenir ve hiç bir beklentisi olmayarak Eugenie nin Suez kanalı için oluşturduğu gruba katılıp, İstanbul’u ziyarete gelir. Nakşidil Sultan’dan öğrendiği mükemmel Fransızcası ile İmparatoriçe Eugenie’yi etkileyen Kukla, en sonunda rüyalarında gördüğü Casimir ile tanısır.
Casimir de, Sultan Abdülaziz’den Kukla’yı isteyebilmek için İstanbul’a yerleşmeye karar verir ve zamanla Türk kültürünü ve İslamı benimseyip Kasım Bey olur. İşte o zaman, Sultan, Kukla’yı ona hediye eder ve aşıklar birbirlerine kavuşur…