Emanet Dolabı Bebekleri
Ryu Murakami, neon ışıklı caddelerin karanlık ara sokaklarında geçen bağımlılık, ölüm ve hayal kırıklıklarıyla dolu sert eserleriyle, modern Japon edebiyatının en önemli isimlerinden. Yazarın magnum opus’u kabul edilen Emanet Dolabı Bebekleri terk edilmiş iki çocuğun çıktıkları intikam yolculuğunun kendini arayışa dönüşmesinin hikâyesi.
Tokyo’daki bir tren istasyonunda, bitişik emanet dolaplarına terk edilen iki çocuk: Haşi ve Kiku. Yokohama’daki bir yetimhaneden birlikte evlat edinilen çocuklar 16 yaşına bastıklarında koruyucu ailelerinin yanından ayrılırlar. İkisi de kendilerini Tokyo’da, Zehir Adası adındaki, uyuşturucu bağımlıları, hastalar ve suçlularla dolu terk edilmiş bölgede bulurlar. Haşi, D. adında garip bir yapımcıyla tanışarak bu metruk bölgenin rock yıldızlığı merdivenlerini birer birer çıkar. Kiku ise sırıkla atlamacı olur ve evini timsahı için bir bataklığa dönüştüren model kız arkadaşı Anemone’yle birlikte Tokyo’yu yok etmek için DATURA adlı bir maddeyi arar. Hayatları bir hız treni yolculuğu gibi geçen Haşi ve Kiku’nun akıllarından asla çıkaramadıkları iki kelime vardır: anne ve intikam.
Sert ve çarpıcı Emanet Dolabı Bebekleri, bir neslin kendini arayışına ayna tutan, gerçeküstü bir büyüme hikâyesi.
“Bazen nefes almakta zorlanacağınız, bazen nefes nefese okuyacağınız ürpertici bir roman. Her kitabına ayrı hayranlık duyduğum Ryu Murakami’nin kendine has bir korku tonu, vahşi bir hayal gücü, acımasız bir üslubu var. Gözlerinizi kaçırmak isteyeceksiniz, kaçıramayacaksınız.” — HAKAN BIÇAKCI
“Modern Japonya’nın tuhaf yanına şahane bir yolculuk.” — OLIVER STONE
Çevirmen: Hüseyin Can Erkin
Zaman İçinde Bir Yer
1976 DÜNYA FANTAZİ ÖDÜLÜ
“Havalı ve heyecan verici. Matheson’ın eserleri güzel zaman geçirmenizi sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda zihninize ve kalbinize de dokunuyor.”
— Dean Koontz
“TUTARLI OLMAYA, YOLUNU KAYBETMİŞ BİR GEZEGEN GİBİ SALINIP BOCALAMAMAYA GAYRET EDECEĞİM. ÇÜNKÜ EN SONUNDA,
GÜNEŞİMİ BULDUM BEN.”
Richard Matheson korku, gerilim, fantastik ve bilimkurgu türlerinin en üretken ve en yaratıcı isimlerinden, yalnızca edebiyatta değil sinemada da ardılı sanatçıları hatırı sayılır derecede etkilemiş bir usta. Zaman İçinde Bir Yer ise bilimkurgu ile romantizmi harmanlayan, zamansız bir zaman yolculuğu hikâyesi.
80’li yıllar… Richard Collier, beyin tümörü teşhisi konmuş, son günlerini Hotel del Coronado’da geçirmeye karar veren 36 yaşında bir senaryo yazarıdır. Richard 1890’larda aynı otelde sahne alan ünlü tiyatro oyuncusu Elise McKenna’nın fotoğrafını gördükten sonra kadını takıntı hâline getirir ve otelde kalırken gizemli bir adamla kısa bir ilişki yaşadığını öğrenir. Zamanda geriye giderek o gizemli adam olmanın kaderi olduğuna inanan Richard zaman yolculuğu yapmanın yollarını arayacaktır.
Matheson’ın “Muhtemelen yazdığım en iyi roman,” dediği, 1980’de beyaz perdeye de uyarlanan Zaman İçinde Bir Yer, yazarın en özel kitaplarından biri. Zamanın amansız akışına karşı durmaya çalışan iki insanın heyecan dolu hikâyesi.
Bir gelecek yerine geçmişin hayali kurulabilir mi? Farklı bir zamanda aynı insan olmak mümkün mü?
Zaman İçinde Bir Yer, aşkın paradoks hâli.
Çevirmen: Yiğit Yavuz
Dışarıda Kalanlar
Avusturya edebiyatının modern seslerinden, 2004 Nobel Ödülü’ne layık görülmüş Elfriede Jelinek, savaş sonrası toplumunda ne kendilerine gösterilen yeni değerleri ne de geçmişte peşine düşülen hedefleri kabul eden, geçiş yaparken kendilerini bulamayan ve dünyayı anlamlandıramayan gençleri anlatıyor.
Otomatik Portakal’dan çıkmış gibi bir şiddet sahnesiyle açılan romanda failler alelade lise öğrencileri: Eski Nazi ama yeni düzende öfkesini ailesine yönelten bir babanın çocukları entelektüel pozlarında Rainer ve onca müzikal yeteneğine karşın sık sık dilini yitiren ikiz kız kardeşi Anna… Geldiği zengin ailenin imkânları ve sportif sarışınlığıyla Rainer’in hayranlık duyduğu Sophie ile işçi sınıfından babasını kamplarda kaybetmiş, zinde bedenlere ve Sophie’ye âşık yakışıklı Hans… Her biri geldiği ve temsil ettikleri kesimlerin çıkışsızlığından usanmış, zamanın dışında kalmış bu gençler ailelerinin yanında uslu çocuklar, bir araya geldiklerinde hınzır anarşistler: 1960’lara yaklaşırken ikiyüzlü toplumda kendilerini birbirlerinde ararken, tarihin, toplumun, ekonominin, ailenin, ahlakın tüm sınırlarını zorlayıp ortalığı birbirine katmak için bile isteye kötülük yapmaya niyetliler.
Jelinek’in Piyanist romanını da uyarlamış ünlü yönetmen Haneke’nin filmlerinin sürprizli karanlık yapısını andıran Dışarıda Kalanlar, Avusturya usulü kara mizahla yoğrulmuş çok sesli bir dehşet sonatı. Bir bakıma varolamayış romanı.
“Savaş sonrası Avusturya’sına amansız ve dehşet verici bir keşif yolculuğu.”
– PUBLISHERS WEEKLY
“Yazım o kadar güçlü ki, sanki yazılmış gibi değil de, korkunç gerçeğini dile getirebilmek için yazarın şeytani ruhu önce bir oğlana, sonra bir kıza, bir yapıya, bir şeye, bir toplama bürünüyormuş gibi.” – THE SCOTSMAN
Çevirmen: Anıl Alacaoğlu
Şimşek Kalkanı / Troya 2. Kitap
FANTASTİK EDEBİYATIN EN BÜYÜK İSİMLERİNDEN DAVID GEMMELL, TROYA ÜÇLEMESİNİN İKİNCİ KİTABI ŞİMŞEK KALKANI İLE MİT VE TARİHİN İÇ İÇE GEÇTİĞİ EPİK YOLCULUĞUNA DEVAM EDİYOR.
Troya’da savaş yaklaşırken Engin Yeşil’in tüm kralları, dost ya da düşman, gizledikleri karanlık fetih ve yağma planlarıyla toplanıyordu. İhanet ve aldatma girdabı içinde geçecek olan Hektor ve Andromakhe’nin düğün kutlamalarına ise beklenmedik üç gezgin geliyordu: korkunç bir sırrı saklayan kaçak rahibe Piria, efsanevi bir kılıca sahip savaşçı Kalliades ve savaşlarda kendi efsanesini yazacak olan Banokles.
Şimşek Kalkanı, Tunç Çağı Yunanistan’ının ihtişamı ve trajedilerine okuru geri götürürken Gümüş Yayın Tanrısı karakterlerini de yeniden bir araya getiriyor – korkunç Helikaon ve büyük aşkı, başına buyruk Andromakhe, güçlü Hektor ve efsanevi hikâye anlatıcısı Odysseus.
“İşte, eski hikâyeler böyle okunmalı ve bilinmeli. Gemmell, olay örgüsünde bir usta ama asıl başarısı yarattığı kadın ve erkek karakterlerin gerçekliğinde yatar, onların sınavları ıstıraptır ve zaferleri muhteşemdir.” – Conn Iggulden
Çevirmen: Cihan Karamancı
Kıyametin Koz Kartları / Amber Yıllıkları 6
“TÜM YOLLAR AMBER’E ÇIKAR…”
Merle Corey, San Francisco’da yaşayan genç ve parlak bir bilgisayar tasarımcısıdır. Fakat aynı zamanda Amber’in kayıp prensi Corwin’in oğlu ve babasının harikulade güçlerinin mirasçısı Merlin’dir. Peşindeyse onu öldürmeye kararlı birisi vardır.
Eski kız arkadaşı Julia’nın gizemli ölümü ise her şeyi daha da karmaşıklaştıracaktır. Merlin, kime güveneceğini bilemese de, artık Amber kralı olan Random ve gizemli Fiona ile güçlerini birleştirmek zorunda kalacaktır. Çünkü Gölge’de, sadece hayatını tehdit eden gizemli güçten kaçmak için değil, her iki dünyasını yok edebilecek ölümcül bir sırrı korumak için de amansız bir mücadeleye başlaması gerekmektedir.
Merlin’in geçmişine ait sırları ortaya çıkarıp zor seçimler yapacağı yolculuğu, Amber Yıllıkları’nın altıncı kitabı Kıyametin Koz Kartları ile başlıyor!
“O bir şairdi, her şeyden önce, her şeyden sonra, her zaman. Sözleri şakırdı.” — George R. R. Martin
Çevirmen: Niran Elçi
Sabah Olmasın
“Bir tuğla bile yıkılmaz bu mahallede. Sen söylenenlere bakma. Fos hepsi. Kofti! Bir gecede çıkarıveririz senin evi biz. Geceleyin başlarız, sabaha çatıyı örttük mü artık korkma. Sonra sen sağ ben selamet!”
İki gönül bir olunca samanlık seyran olur derler ama Sabah Olmasın’da, alelacele evlenen Kemal ve Nevin’i bekleyen tüm acımasızlığı ve can yakıcılığıyla barınma sorunudur. Başlarını sokacak bir ev bulamaz çiçeği burnunda bu çift. Mahalleli seferber olur; zaten evlerin çoğu kaçak, gecekondudur. Onlara da “sabah olmadan” gece yarısı ile şafak vakti arasında bir ev konduruvereceklerdir.
Vittorio De Sica’nın Il Tetto (Yuvasızlar, 1956) ve Metin Erksan’ın Acı Hayat (1962) filmi gibi Tarık Dursun K. da bu romanında genç bir çifti merkeze alarak barınma sorununu irdeliyor. 1960’ta yazılan bu roman, ele aldığı bu sorunla, ne yazık ki, halen güncel. Zaten sanat eserlerini ölümsüz kılan da bu değil midir?
Bokböceği, Jaguar ve Fil
Suat Kemal Angı’dan Dünyada Bir Yerde, Nuh’un Gemisindeki Gençlik ve Konuşacak Kimse Yok B isimli novellalarını bir araya getirdiği, gerçekliğin ve gerçeküstülüğün sınırlarında gezinen bir üçleme: Bokböceği, Jaguar ve Fil.
Meslek yaşamı talihsiz bir biçimde sona eren bir muhabir; şiire sevdalı bir grup üniversiteli genç; hayatını okuyup yazmaya adamış orta yaşlı bir editör…
Angı; şiir, müzik, sinema ve kuvvetli metinlerden alıntılarla yan yana yürüyen novellalarında, düşleminin burçlarından gördüğü edebiyatın tarih şeridini oluşturuyor. Tamamen dışkıyla beslenen bokböcekleri hakkında “insanların sadece bir kez okuyabilecekleri, ama okurken bitmesini hiç istemeyecekleri kısa bir hikâye anlatmak isteyen”, ilk kez bir jaguar görmeyi gerçek şiire benzeten ve fil sırtında rüya kaydı tutan aykırı “ben”ler sunuyor okura.
“Bedensel acıyı tanımlamak için geç bir saatti. Gözlerim lamba gibi kurumuştu, ciğerlerimde bir ingilizanahtarı işliyordu, esin doluydum. Uyumak, dinlenmek istiyor ama yapamıyordum. Gelenin elini bırakmamak, kaçırmamak gerekiyordu belki. Emin değildim, gerçekten fikrim yoktu. Sadece yazıyordum ve çok yorgundum. Sıradağların arasında yerim hazırdı. Tek bildiğim buydu. Yazdıklarım bitecek ve ben Marcel’e, çeviriye geri dönebilecek miydim?”