Dünya’ya Düşen Adam

“EĞER MARS’TAN GELİYORSANIZ, GERÇEKTEN DE
YALNIZ OLMALISINIZ.”

Walter Tevis, bilimkurgunun özünü çok iyi kavramış, çağının hem en asi hem de en yumuşak başlı yazarlarından biri. Yönetmen Nicolas Roeg’un 1976 yılında çektiği ve David Bowie’nin Newton karakterine hayat verdiği film uyarlaması, bilimkurgu sinemasının kült yapıtlarından biri olan Dünya’ya Düşen Adam ise yazarın en ünlü ve en düşünsel eseri.

Thomas Jerome Newton, halkının Dünyalılardan çok daha zeki olduğu Anthea adlı gezegenden kırık dökük bir uzay aracıyla Yerküre’ye gelen insansı bir uzaylıdır. Gezegeni nükleer savaş yüzünden yaşanmaz hale gelen Newton’ın amacı Dünya’da inşa edeceği uzay gemisiyle evine dönüp oradaki insanları yeni gezegenine taşımaktır.

Anthea’dan getirdiği yüksek teknoloji sayesinde servet yapıp işe koyulan Newton’ın bir uzaylı olduğundan halihazırda şüphelenen kimya profesörü Nathan Bryce’ın ilgisini, Newton’ın şirketinin piyasaya sürdüğü yeni ürünler daha da çok çekmeye başlar.

Ancak Dünya’da geçirdiği yıllar boyunca yavaş yavaş oranın canlılarına benzeyen Newton’ın amacına yönelik büyük tehlike ne Bryce ne de işin peşine düşen FBI’dır. Bu sıradışı uzaylının tek bir düşmanı vardır: İnsanlaşmak.

Dünya’ya Düşen Adam, insan olmayanın içindeki insana bakış.

Ken MacLeod’un sonsözüyle

Kurt Yolu

Başımıza ne geldiğini bilmiyorum. Bildiğim tek şey, bir gün bütün haritaların işe yaramaz hale geldiği ve kendi haritamızı yapmak zorunda kaldığımız.

Fırtına bulutu gelip onu aldığında Elka yedi yaşında bir kızdı. Büyük Aptallık ve Çöküş’ün ardından, ormanların bataklığa, şehirlerin harabeye dönüşmesinden sonra dünyadan ne kaldıysa o vardı elinde. Bu dünyaya pek güvenmiyor, hayatını ormanda sürdürüyordu; yolları, kasabaları, insanları sevmiyordu. Kısa hayatı boyunca ormanın ve kendinin kurallarıyla yaşamıştı ki bunların ilki, başka bir insanın yoluna güvenmemekti. Ormanda yalan yoktu, orman yalan söylemeyi bilmezdi. Hayal kırıklığı yoktu, kötülük yoktu; ormanda insanların yanlarında götürdükleri hariç her şey olduğu gibiydi.

Elka önce avlanmayı öğrendi, kurtlardan ve ayılardan kaçmayı; sonra da etrafında kötü bir şeyler döndüğünün farkına vardı. Artık bu ormanda kalamayacağını anlayıp anne ve babasını bulma umuduyla kuzeye gitmeye karar verdi. Bir planı vardı ve bunu sonuna kadar uygulayacaktı. Kurtlar ve ayılar yenildiklerinde pes etmezdi. Vahşi yaşam, kaslarında ve kemiklerinde güç kalmayana kadar yaşamaya devam ederdi; vahşi yaşam pes etmezdi, Elka da etmeyecekti.

Uzun Savaş

Terry Pratchett ve Stephen Baxter’ın heyecan verici UZUN DÜNYA
serisi UZUN SAVAŞ ile devam ediyor.

Savaş, Uzun Dünya’ya gelmişti…

Serinin ilk kitabı Uzun Dünya’da yaşananlardan bir nesil sonra, Adımlama ve öncüler Joshua ile Lobsang sayesinde insan ırkı yeni dünyalara yayılmaya devam ediyordu. “Medeniyet” gelişiyor, Dünyalar arasındaki ticaret ve kültür alışverişi twain adındaki hava gemileri sayesinde iyiden iyiye artıyordu. İnsanlık, Uzun Dünya’yı şekillendiriyordu ve karşılığında Uzun Dünya da insan ırkını değiştiriyordu.

Kendisine “Valhalla” adını veren yeni bir Amerika, Esas Dünya’dan bir milyon adım ötede hayat bulmuştu. Tıpkı eskinin Amerikalı devrimcileri gibi Valhallalılar da uzaktaki bir gezegen tarafından yönetilmekten mutsuzdu. Bu sırada, şarkıları Uzun Dünya’yı saran insansı troller sessizleşmeye ve ortadan kaybolmaya başlıyordu.

Ve artık evli ve iyi bir baba olan Joshua, Lobsang tarafından tüm Uzun Dünyaları savaşın eşiğine getirecek kriz fırtınasını durdurabilecek yegâne insan olduğu için göreve çağrılacaktı. Çünkü bu savaş, kendisinden önceki hiçbir savaşa benzemeyecek gibiydi…

Cantona: Kral Olacak Asi

FUTBOL TARİHİNİN TARTIŞMASIZ EN TARTIŞMALI FİGÜRÜ: CANTONA!

Küstah, yetenekli, baştan çıkarıcı, umursamaz ve asi… bunlar Eric Cantona’nın karmaşık kişiliğinin arkasındaki birkaç sıfat sadece. Peki ama bu mitin arkasındaki insan aslında kim?

Hayatı başarılar ve skandallarla dolu Cantona’nın sık sık takım değiştirmesinden dünyanın dört bir yanından hayranlar edinmesine, futboldan uzaklaşmasından Platini ve Ferguson gibi isimlerin desteğiyle tarih yazmasına, “Kral Eric” diye anılmasından kariyerini gölgeleyen “uçan tekmesine” kadar pek çok konudaki soru bu kitapta aydınlığa kavuşuyor.

Bu çalkantılı kariyere şahitlik eden pek çok kişiyle yapılan röportajlarla beslenen Cantona: Kral Olacak Asi’de biyografi konusunda çıtayı yükseklere taşıyan Anglofil gazeteci Philippe Auclair, futbol tarihinin en önemli figürlerinden birinin samimi ve büyüleyici bir portresini çiziyor.

Tanrı Kent

Kalabalık. Birbirine benzemeyen milyonlarca yüz, öfke ve hayal kalabalığı. Yüzlerin değiştiği, öfkelerin bilendiği, hayallerin un ufak edildiği çürük dişlere benzeyen evlerin kalabalığı. Yüzyıllardır duyguları kamçılayan enstrüman sesleri gibi birbirine karışsa da kimsenin beraber duymaya heves etmediği kadim dillerin kalabalığı. Yokuşların, merdivenlerin, pazarların, vitrinlerin, yamaların ve marka etiketlerinin kalabalığı. Byzantion, Nova Roma, Stanpoli, Dersaadet, Asitane, Kostantinopolis, İstanbul.
Tarih boyunca aldığı isimlerle dahi kalabalık olan bu kenti, onun karmaşasını, birbirini ne görmeye ne de anlamaya çalışan insanını, bizi de yanına alarak anlatıyor Jale Sancak Tanrı Kent’te.

“Adımlarım iyice ağırlaştı, hatırlamaktan nasıl yoruldum bilsen. Çoktan teslim olmuş, kömür kokan, sessiz, neşesiz sokaklar dağlıyor beni. O Hasköy, diyor kıyıya yüz süren dalgalar, susmuştur. Şiirinden Engin’in, hüzün kalmıştır geriye, bir de inmeli ruhunu sürükleyen kocamış meyhaneci. Beyaz çiçekli bahçeleriyle gecekondular, betonun iktidarına boyun eğmiştir. Bildiri dağıtan, afişe çıkan çocuklar… Onlar da.”

Baba

Yılmaz Güney’in en önemli filmlerinden biri olarak kabul gören Baba, sınıfsal olanı gözden kaçırmayan, yaşam şartlarının insanların hayatlarını belirlemedeki etkisini gözler önüne seren konusu ve toplumun içinden seçilen gerçekçi karakteriyle kültleşmiş,Türkiye’de politik sinemanın öncülerinden biri olarak kabul edilmiştir.

Çocukları ve eşi için işlemediği bir suçu kabul eden fakat yıllar sonra umduğu her şeyin tepetaklak olduğunu fark eden Baba, yaptıkları ve başına gelenlerle çözümün bireysel çabalarla olmayacağını fısıldar herkese.

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (17. hafta):
Zah-Har 'Cin Ahalisi' (2024) Oyun Gecesi - Katala (2024) Arınma - Immaculate (2024) Küçük Don Kişot'un Maceraları - Giants of la Mancha (2024) Boy Kills World (2024) Cadı (2024) Rekabet - Challengers (2024) Siyah Çay - Black Tea (2024) Dublör Filmi (2024)
Arşivden Seçkiler:
Sihirbazın Çırağı - The Sorcerer’s Apprentice (2010) Suç Unsuru - The Element of Crime (2019) Soğuk (2013) Git Başımdan - Due Date (2010) Kabir Azabı (2018) Cin Çeşmesi: Kafirun (2018)