Ay Bahçeleri / Malazan Yitikler Kitabı 1
“EN GÜZEL HAYAT, TANRILARIN GÖZÜNE BATMAYANDIR.
HÜR KALMAK İSTİYORSAN, SESSİZ SEDASIZ YAŞAMALISIN.”
Şehirlerin baş tacı, bir rivayet üstüne inşa edilen şehir Darujhistan…
Gaz lambalarının mavi ışığında geceleri bir inci gibi parlayan bu şehir, Genabackis kıtasının ev sahipliği yaptığı Özgür Kentler arasında, Malazan İmparatorluğu tarafından ele geçirilmemiş son yerdi. Ve İmparatorluk doymak bilmez bir iştahla gözünü Darujhistan’a çevirmişti. İmparatoriçe Laseen mutlak hâkimiyet için her şeyi göze almıştı.
Ancak Darujhistan dışarıdan göründüğü kadar savunmasız değildi. Şehrin dolambaçlı sokaklarında Yılanbalığı ismindeki casuslar efendisi, şehrini korumak için gizemli güçlerle bir çatışmaya girmişti. Şehrin çatılarında geceleri bir suikastçı savaşı veriliyordu. Şehrin tepesindeyse, yönetimi elinde tutan efsuncular cemiyetiyle ittifaka girmiş olan büyücü-suikastçı Tiste Andii ırkının lideri Anomander Rake, uçan kalesi Ay Tohumu’nda harekete geçme vaktinin gelmesini bekliyordu.
Tanrıların da oyuna katılmasıyla, Darujhistan üzerinden yapılan tüm planlar suya düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktı. İnsanların gelip geçici hırsları, tanrıların ebedi çatışmalarının altında ezilecekti. Ve tanrıların unuttuğu bir gerçek gün yüzüne çıkacaktı: Faniler de bir tanrıyı öldürebilirdi.
“Size verebileceğim tek tavsiye, vakit kaybetmeden Ay Bahçeleri’ni okumaya başlamanız.” – Stephen R. Donaldson
“Bu eser, epik fantastiğin zirve noktası olabilir.” – Glen Cook
Çevirmen: Cihan Karamancı
Vergilius’un Ölümü
İlk romanı kırk beş yaşındayken yayımlanan Hermann Broch,
Nazilerin Avusturya’yı ilhakının ardından sosyalist bir dergiye sahip olduğu şüphesiyle kısa süreliğine hapis yattı, ancak aralarında James Joyce’un da bulunduğu dostları sayesinde önce İngiltere, sonra Amerika’ya göç etti.
1936’da yazmaya başladığı Vergilius’un Ölümü’nü sekiz yılda tamamladı, roman 1945’te yayımlandı.
Aeneis’in şairi Vergilius, İmparator Octavianus Augustus’un kafilesiyle beraber Brundisium’a gelir. Hastalanan büyük şair, önce limanda toplanan mahşeri kalabalığı aşar, sonra yoksulluğun âdeta cisimleştiği Sefalet Sokağı’ndan geçerek saraya ulaşır. Vergilius hayatının son gününde, henüz bitiremediği Aeneis’in ahlaki bir muhakemesini yapacak hatta ölümünden sonra, halkın Büyük Roma’ya inancını perçinleyecek bu destanın yakılması adına Augustus’a karşı çıkmayı bile göze alacaktır.
Hermann Broch’tan Vergilius’un Ölümü su, ateş, hava ve toprak kadar
temel öğelerin, yaşamın, güzelliğin, bilginin, ölümün üstünde yükselen
abidevi bir başyapıt.
“Romanın esnek yapısı bağlamında gerçekleştirilmiş en sıradışı ve temel deneylerden biri.” – Thomas Mann
“Hermann Broch on dokuzuncu yüzyılın klasik sanat biçimlerinden birini neredeyse bütünüyle dönüştüren büyük yirminci yüzyıl romancılarının geleneğine ait bir yazar.” – Hannah Arendt
Çevirmen: Ahmet Cemal
Takas
Locus En İyi Korku Romanı Ödülü Kazananı
Dünya Fantazi En İyi Roman Ödülü Kazananı
Britanya Fantazi En İyi Korku Romanı Ödülü Kazananı
Apollo Kagwa, babası ortadan kaybolduktan sonra kâbuslar görmeye başladı. Babası ona, içinde bir kitabın da bulunduğu tuhaf eşyalarla dolu bir kutuyu miras bırakmıştı. Yıllar geçmişti ve artık Apollo da bir babaydı ama eşi Emma yeni doğan bebeklerine pek de sıcak yaklaşmıyordu. Önceleri bu durum Apollo’ya doğum sonrası depresyonu gibi görünüyordu ama Emma korkunç bir şey yapıp kayıplara karıştıktan sonra dehşetin kapıları yavaş yavaş aralanacak, Apollo’nun kâbusları anlam kazanacaktı.
Emma’nın akıbeti hakkında bilgi sahibi olduğunu iddia eden bir yabancıyla tanışmasının ardından başlayan macerası, Apollo’yu bir adaya, sırların gömüldüğü bir mezarlığa, efsanelerle dolu bir ormana götürecekti.
LaValle, klasik bir peri masalını yeniden anlattığı bu tüyler ürpertici romanında, sevdiğimiz insanları yabancıya dönüştüren sırları keşfetmeye çağırıyor bizi.
“Edebiyat tanrıları Haruki Murakami ile Ralph Ellison’dan bir harman yapsalardı ortaya Victor LaValle çıkardı.” – Anthony Doerr
“Sağlam bir Coen Kardeşler filmi gibi.” – Paul Beatty
“İlgi uyandıran, dehşet dolu bir kitap.” – Kelly Link
“Büyüleyici, heybetli bir eser.” – Marlon James
Çevirmen: Gökçe Çiçek
Tüm Panayırların Heyulası: Kayıp Rıhtım Öykü Antolojisi
“Fantastik edebiyat, bilimkurgu ve korkunun çoğu genç ismi bir araya gelip bir ucube öyküleri antolojisi yaratmış. Aralarında sevdiğimiz pek çok yazar var.
Ve en güzeli, kadın-erkek dağılımı da umut verici.” – Sevin Okyay
“İsyan başladığında ucubeler yüzünden gerçekle yüzleşmek zorunda kaldılar, hayatlarını idame ettiren yalanlara ne kadar bağımlı olduklarını gördüler.”
İnsanların popülist politikalar tarafından marjinalleştirildiği, yalnızlaştırıldığı, öteki olmaya mahkûm edildiği zamanlardayız. Öteki olmanın anlamını, aykırılığın, ucubeleşmenin ne demek olduğunu sorgulamanın en iyi yollarından biri de kurmacadan geçiyor.
Tüm Panayırların Heyulası fantazi, bilimkurgu, korku, distopya, tuhaf kurgu ve polisiye türlerinde yazılmış “ucube” temalı 20 öyküyü bir araya getiriyor.
Özel olarak bu kitap için kaleme alınmış öykülerde ucube, kimi zaman bir mekân kimi zaman bir durum. Bazen de normalin ta kendisi.
İzlerini arama çubuğunda değil, hayatın içinde sürdüğünüzde ucubelerle şekillenen panayırları görebilirsiniz. Üstelik tüm panayırların bir heyulası var. Tüm panayırlar aynı özü saklıyor. Hepsinin cevheri aynı maden ocağında gömülü. Derinlere inip onları görmemiz gerekiyor. Beraber paylaşacağımız yollar var.
Kayıp Rıhtım, sizi yalnız yürümek istemeyeceğiniz bir patikaya davet ediyor.
• AYÇA ERKOL • BAHADIR CÜNEYT YALÇIN • BAHRİ VARDARLILAR
• DENİZ ERBULAK • EDA İŞLER • EKİN AÇIKGÖZ
• EMİRHAN BURAK AYDIN • EZGİ POLAT • HAKAN BIÇAKCI
• HİKMET HÜKÜMENOĞLU • MEHMET BERK YALTIRIK
• MURAT S. DURAL • MÜGE KOÇAK
• ONUR SELAMET • ORÇUN ÜNAL • ÖZGÜRCAN UZUNYAŞA
• S. İPEK ORTAER MONTANARİ • SERAN DEMİRAL
• SUAT DUMAN • SÜREYYYA EVREN
Elleri Kara Çocuk
Elleri Kara Çocuk, Umay Umay’ın, mürekkebe hayatını bulaştırdığı,
özgün, şaşırtıcı ve sıradışı bir kitap. Barış Kara’nın çizimleriyle zenginleşen
Elleri Kara Çocuk yazarla okurun aynı yolu paylaşması için
bir imkân aynı zamanda.
Bize Göre ve
Bir Seyahatin Notları
“Beyin haysiyetinden bu kadar kaybettikten sonra, hayati faaliyette insanın filden, karıncadan, leylek veya zürafadan hiçbir farkı kalmıyor. Rabbim! Her zevki tatmin edecek ve ismi yine ‘sanat ve edebiyat’ olacak olan felsefe taşını nasıl bulmalı!”
Ahmet Haşim şairliği kadar nasir kimliği de ön planda olan bir söz ustasıydı. Küçük bir tahtakurusundan büyük medeniyet sembollerine, dert edindiği tüm meseleleri kâğıda dökmekten imtina etmedi. Bize Göre’de yer alan ve Mehmet Kaplan’ın yayıma hazırlarken “dolgunluğunu”, tasvir gücünü ve ironik anlatımını işaret ettiği fıkralar, onun nesirdeki kuvvetini günümüze taşımakla birlikte yazılarını oluşturan fikri arka plan hakkında da okura ipuçları veriyor.
Haşim’in çoğu zaman iki sayfayı geçmeyen uzunluktaki fıkralarının her birinin bir önermesi, bir çıkış noktası mevcut. Haşim’in yazıları, okura yalnızca estetik haz vermez, ki böyle bir iddiası yoktur. Bununla birlikte bu yazıların, erken Cumhuriyet döneminin meselelerine entelektüel, politik, sosyolojik bir bakış imkânı sağladığı da aşikâr.
Ahmet Haşim dendiğinde hatıra gelen ilk eserlerden biri olan ve Bir Seyahatin Notları’yla birlikte sunduğumuz Bize Göre, önemini hâlâ korumakta. Elinizdeki kitap, Ahmet Haşim’i anlama çabasına nitelikli bir katkı sunma amacını taşıyor.