Satürn Evleri 3. Cilt

Dünya koruma alanı ilan edilmiş ve terk edilmişti. İnsanlar artık 35 kilometre yukarıda, halka şeklinde inşa edilmiş bir yapıda yaşıyordu.

Mitsu çalışırken kendisi gibi “yalnız” yaşayan bir kadınla tanışmıştı ve insanlara inanmaktan korkan bu kadın için elinden geleni yapmaya kararlıydı.
Çevirmen: Nilay Çalşimşek

Zamanın Sessiz Ruhu

Adil Yıldırım dört kitaplık bir serinin ilk kitabı olan Zamanın Sessiz Ruhu ile yaşanan her şeyin bir sebebi olduğunu, yani hayatta tesadüf diye bir şey olmadığını, sürükleyici bir hikâyeyle anlatıyor okura. Roma, İstanbul ve
Bodrum üçgeninde geçen, okumaya başlayanın kolay kolay elinden bırakmayacağı bu spiritüel roman, aynı zamanda aşka ve dostluğa, bambaşka bir pencereden bakmamızı sağlıyor.

“Bir şey ya yakındır ya da uzak, ya ağırdır ya da hafif, ya büyüktür ya da küçük. Bir şeyin yakın olduğunu anlayabilmek için uzağa ihtiyacımız vardır. Bu iki algının bir tanesine ‘iyi’ diğerine ‘kötü’ diyebilir miyiz? Onları, yani zıtlıkları yaşamak ve tecrübe etmek, bizi onları aşan başka bir bilgiye, yani onları var eden ana ve bütünsel bir bilgiye ulaştırır. Bu da mesafe bilgisidir. Hayatı ‘ya’ , ‘ya da’ karşıtlığından ibaret olarak ele almak, bizi mutsuz eder.”

Anlaşılır Tuhaflık

Yabancı bir kadın, sahipsiz bir çocuk ve kaçak bir adamın –bir katil mi demeli yoksa?– anlaşılır ve tuhaf hikâyesi: Anlaşılır Tuhaflık.

“Bunlar niye oldu?” dediği hadiselerle örülü bir yaşam zincirine sahip olan İbrahim, sürekli bu soru çemberinin etrafında dönüp dolaşırken, kaçmak için bir fırsatla karşılaşır ve bu fırsatı değerlendirir; fakat sonra, kaçarak bir ölümden kurtulduğunu düşünürken, aslında başka bir ölüme doğru yol aldığının farkına varır. Ölümden ölüme koşmaktır onunki.

Hüseyin Yıldırım, ikinci kitabı Anlaşılır Tuhaflık’ta, bir mesele olarak ait olamamanın, kimliksizliğin, kimsesizliğin peşine düşüyor. Siyah bir çocuk odağında “yabancılık” kavramı üzerine inşa ediyor romanını.
Bir tarafta bu çocuğun hikâyesi var olurken, diğer tarafta romanın anlatıcısı
ve başkişisinin başına –peş peşe ve ısrarla– gelenler temel kurguyu oluşturuyor. Karşıtların birliğinden, gerçek ve ironinin iç içeliğinden beslenen anlatım, romana kuvvetini veriyor.

“Otobüs Boğaz’dan geçerken neredeyse kitabı yarılamıştım ama içindeki bir cümleye takılıp kaldığımı hatırlıyorum: ‘Nüfus cüzdanımı kaybettim, ben de sürekli pasaportla dolaşmaya başladım…’ Sonunu merak etmeme rağmen benim için kitap orada bitmişti. Aslında yaşadıklarımın özeti bu cümleydi işte. Durumum aynı böyle, yabancılık çekmiyordum ama büyüdüğüm şehirde kimliksiz hissediyordum kendimi. Aklımdan hiçbir zaman kaçmak geçmedi, ancak gitmek için meğer her an hazırmışım.”

Dünyanın Orta Yeri

Uzakta, denizin ötesinde, zeytin ağaçlarının, telaşsız rüzgârın arasında, dağların ve çiçek kokularının gölgesinde bir köy. Tuhaf rüyaları, türlü maharetleri, farklı hikâyeleriyle kimi tanıdık kimi yabancı insanlar. Gizemli bir kaza sonucu köye misafir olan iki adam ve suyun yatağında usulca akışına benzeyen yolculukları.

2010 Orhan Kemal Öykü Ödülü sahibi Aysun Kara, bu sefer Dünyanın Orta Yeri isimli romanıyla buluşuyor okurla. Sırtını tek bir hikâyeye yaslamak yerine, bizi farklı insanların dünyalarına dâhil ederek bir bütün oluşturmayı yeğliyor.

“Kidonya’da yaz sıcağının iyiden iyiye hissedildiği sıradan bir öğle vakti, güneşin ucu yenilmiş bir lor tatlısı gibi göründüğünü ilk önce dut ağacına tırmanan çocuklar fark etti. Büyüklerine anlatmak için epey dil döktükleri bu durum, bir süre sonra tarlada çalışanlardan kapı önlerinde pinekleyen ihtiyarlara kadar Kidonya’da kim varsa herkesin dikkatini çekti. Güpegündüz ortaya çıkan uğursuz gölge büyüyerek güneşin yarısını kapladığında etraf alacakaranlık olmuştu. Şaşırtıcı, bir yandan da korkutucu bu durum, yaşı yetenlerin bunun sıradan bir güneş tutulması olduğunu söylemesiyle açıklığa kavuştu. Yine de Kidonyalılar o alacakaranlık öğleden sonrasını işi gücü bırakıp güneşi kaplayan karanlık daireyi, etrafındaki yüzük biçimindeki parlak halkayı izlemekle geçirdiler.”

Sakat Göz / Işıkyaratan Serisi 3

Her sır bir gerçek barındırır…

David Gemmell Legend En İyi Fantastik Roman Ödülü Adayı

“Brent Weeks, okuru hikâyenin içine çeken ve bir daha da gözlerini kaçırmasına izin vermeyen bir üsluba sahip.” – Robin Hobb

“Brent Weeks’in bu kadar iyi olması canımı sıkıyor.” – Peter V. Brett

Eski tanrılar uyanıyordu.

Körelten Hançer’in hedefi olan Gavin Guile hiçbir rengi göremez olmuş, üstüne üstlük bir korsan gemisine köle düşmüştü. Renklerin çığrından çıkması an meselesiydi ve Kromerya mağlup olmanın eşiğindeydi. Kromerya bir yandan kayıp Prizma’sını arıyor, bir yandan da büyünün dengesini korumak için elinden geleni yapıyordu. Ancak bu felaketi önleyebilecek tek kişi belki de Gavin Guile’dı.

Öte yandan Renk Prensi işgaline hızla devam ediyordu. Yedi satraplıktan ikisini ele geçirmişti. Şimdi de Kan Ormanı’nın sınırına dayanmıştı. Çaresiz kalan Andross Guile, bu işgali durdurmak için iki torununu kullanmaya karar vermişti: Kip ve onun psikopat üvey kardeşi Zymun. Bu ikili, bir sonraki Prizma olmak
için amansız bir çekişmeye girişecekti.
Çevirmen: Kerem Sanatel

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (24. hafta):
Genç Werther'in Acıları - Young Werther (2025) Süper Köpekler Yaz Maceraları - The Barkers Pursuit of Adventure 2 (2025) Tam Bana Göre - Materyalistler (2025) Bozzo in the Woods (2025) Aşk Sadece Bir An (2025) Ejderhanı Nasıl Eğitirsin - How To Train Your Dragon (2025) Da Vinci Şifresi - The Da Vinci Code (2025)
Arşivden Seçkiler:
Oğul - Son (2022) Siccin 8 (2025) Ölümsüz Aşk - Ain’t Them Bodies Saints (2013) Resident Evil: Death Island (2023) Camino (2010) Hayatın Kıyısında - By The Sea (2015)