THOR
PRODÜKSİYON NOTLARI

Paramount Pictures ve Marvel Entertainment merakla beklenen, nesiller boyu okuculara ilham veren, Marvel’in efsanevi süper kahramanlarının son film uyarlaması “Thor”la karşımızda. Destansı THOR macerası, günümüz dünyasındaki Marvel Evreni’nden, Asgard’ın mistik gerçekliğine kadar uzanıyor. Hikayenin merkezinde, düşüncesiz tavırları antic bir savaşı tekrar başlatan güçlü ama kibirli savaşçı Yüce Thor var. Sonuç olarak Thor, Dünya’ya sürgün ediliyor ve insanlar arasında yaşamaya mecbur bırakılıyor. Kendi dünyasının en tehlikeli kötü adamı en karanlık güçlerini Dünya’yı istila etmek için yollayınca Thor, gerçek bir kahraman olmak için nelerin gerektiğini öğreniyor.
“Thor” bir adamın destansı yolculuğunun, tahtın veliahtı hırçın bir prensken, lider olmak hakkını kazanan bir süper kahramanın hikayesi…
Paramount Pictures ve Marvel Entertainment’tan Kenneth Branagh yönetmenliğinde bir Marvel Studios Production filmi olan “Thor”un baş rollerinde Chris Hemsworth, Natalie Portman, Tom Hiddleston, Stellan Skarsgård, Kat Dennings, Clark Gregg, Colm Feore, Ray Stevenson, Idris Elba, Jaimie Alexander, Tadanobu Asano, Joshua Dallas, Rene Russo ve Odin rolüyle Anthony Hopkins var. Filmin yönetmeni Kenneth Branagh. Senaristler Ashley Edward Miller ve Zack Stentz ile Don Payne, hikaye J. Michael
Straczynski ve Mark Protosevich’e ait. Filmin yapımcısı Kevin Feige.  Sorumlu yapımcılar Alan Fine, Stan Lee, David Maisel, Patricia Whitcher, Louis D’Esposito. Görüntü yönetmeni Haris Zambarloukos, BSC. Yapım tasarımcı Bo Welch. Kurgucu Paul Rubell, A.C.E. Kostüm tasarımcı Alexandra Byrne. Ortak yapımcılar Craig Kyle ve Victoria Alonso. Müzik süpervizörü Dave Jordan; müzikler Patrick Doyle.  Film, henüz sınıflandırılmamıştır.
www.Thor.Marvel.com. www.thorfilmi.com.tr

DEHŞETLİ BİR GÖK GÜRÜLTÜSÜ

1962 yılında şimdinin efsanevi ikilisi Stan Lee ve Jack Kirby, Marvel Comics okuyucularına The Mighty Thor’u tanıttı ve yarattıkları eli çekiçli Norse tanrısıyla yepyeni bir aksiyon-macera dönemini başlattı. Kulağa tuhaf gelen isimlere rağmen hikayenin temeli, zamanın başlangıcından bu yana insanlığın dramlarına yol açan bilindik, evrensel ihtilaflara dayandırılmıştır: Babasına değerini kanıtlamak için sabırsızlanan bir çocuk; ölümcül derecede içerlemiş bir erkek kardeş, ve bir adamın dünyayı yeniden görmesine yardımcı olan bir kadın. Kraliyet soyu, ölümcül bir kin, gururun ardından gelen yıkım – her dünyada bunlar anlatmaya değer hikayelerdir.
“The Avengers” adlı süper kahraman takımının kurucu üyesi olan Thor, yine Demir Adam, Fantastik Dörtlü, X-Men ve Örümcek Adam’a da hayat veren Marvel Comics’ten çıktı.
“Thor” sinema filminin yapımcısı ve Marvel Studios Başkanı Kevin Feige anlatıyor: “Stan Lee ve Jack Kirby diğer karakterleri yarattıktan sonra ‘Hadi bir Tanrı yaratıp onu aşağı indirelim” diye düşünmüşler. Akıllıca bir hamleyle İskandinav mitolojisine
göz atmışlar. Birçok insan Yunan ve Roma mitolojisini bilir ama İskandinav mitolojisini bilmez. Bu hikayeleri okuyunca, Marvel Comics’in en iyilerini okuyor gibi oluyorsunuz çünkü onlar, sahip oldukları fırtına çıkarmak, yıldırım düşürmek ve şimşek çaktırmak gibi güçlere rağmen çok insani olan kişiler. Ailevi sorunları var. İki erkek kardeş kavga ediyor misal: Thor ve Loki. Bu bir aile dramı ve hepimiz ya da diğer tüm Marvel kahramanları gibi onların da kusurları var. İnsanlar bu yüzden Marvel karakterlerine yakınlık duyuyor.
“Filmde, sabit Marvel kahramanlarının çoğunu irdeledik” diye devam ediyor Feige. “Ama buna boş yere Marvel evreni denmiyor. Burası büyük bir yer ve biz de Thor’la kozmik bir seviyeye çıkıyoruz.”
Destansı Thor, 1960’lı yıllarda Belfast’a genç bir çocuk olan yönetmen Kenneth Branagh’yı da çok etkilemiş. “Kuzey İrlanda’da çok yağmur yağardı, ortalık bazen grileşirdi. Marvel Comics’in kapaklarının rengi kitap raflarında kendini belli ederdi ve The Mighty Thor en çok ilgimi çeken çizgi romandı”diyor Branagh.
“Başlıca özelliklerini– antik çağlardan kalma bir şeyle bağlantısı olması, silahları, yazı harflerindeki Stonehenge dokusunu ve karakterin fiziksel ağırlığını çok sevmiştim. Kendinin yapmayacağı hiçbir şeyi başkasından yapmasını istemiyor.

Hatta zamanın yarısında aklınızdan geçmeyecek bir şeyi yapmasına engel olmaya çalışmak zorunda kalıyorsunuz.”
Zaten Thor ve babasından sonraki Asgard Kralı olması arasında duran da bu kararlı ve dik kafalı yapısı. Sağlam bir fizik ve bir mücadelede elde edilen başarı, prensi halkına liderlik etmeye hazırlamak için yeterli değil – öfke patlamaları, öngörüsüz kararlar, fevri hareketler, tüm bunların hepsi bir kralın düşüşünün yolunu hazırlar. Bunlar, ortada bir taç taşımanın ağırlığı olmadan da insanın kendi kendini yok etmesine sebep olan şeylerdir.
Şöhretini, kraliyet ailesi içindeki entrikaların bolca olduğu Shakespeare hikayelerini yorumlamasıyla (oyuncu, tiyatro yönetmeni ve sinemacı olarak) kazanan ve bu konuda birkaç şey bilen Branagh şöyle diyor: “Marvel’in İskandinav mitolojisiyle bağlantısının başarısı, destansı hikayelerin merkezindeki insan boyutunun, her şeyi bir arada tutan bir tutkal görevi gördüğünü anlamaktan geçiyor. Bu karakterlerin, bizimle aynı şeyleri yaşaması insana bir heyecan, içsel bir keyif veriyor.”
Yapımcı Feige ekliyor: “Karakterler bir duruma herkesin yapacağı gibi bir tepki verince, zor duruma düşüp bunun üstesinden kolay kolay gelemeyince, hepimizde olduğu gibi bunun üstesinden gelmesi için uğraşıp çabalaması gerekince insana bu gerçek geliyor ve onda kendini bulabiliyor. Yani böyle sorunlarınız, çözmeniz gereken problemleriniz varsa ister milyarder bir silah üreticisisi ister Odin’in oğlu olun, hiç fark etmez. İçinizdeki karakter kusurları bile, sizi bizden biri yapar. Stan ve Jack’in ilk Thor çizgi romanlarında yaptığı çok komik şeyler var. Bunları daha sonra Walt Simonson hayata geçirmişti.

J. Michael Straczynski de bunları yeni çizgi romanlarda başarıyla ele aldı. Efsaneleri alıp eve getirdi. Thor, Loki ve Odin isimlerini duymuşsunuzdur… Ama onların gerçek olduğunu bilmiyordunuz. Galaksiler arası ulaşım olsa, birkaç boyut atlasanız ve birkaç boyutsal anlaşmazlığı da çözerseniz onlarla karşı karşıya gelirsiniz. Geliştirilen konsept buydu ve bu uyarlamaya da yansıtıldı.”
Ödüllü senarist J. Michael Straczynski, (2008’in çoklu Oscar® adayı “Sahtekar”) ve Temmuz 2007 – Kasım 2009 arası Marvel’in Thor çizgi romanı yazarı, kahramanın ilk sinema filmini Branagh’ın yöneteceğini duyunca çok sevinmiş:  “Aldığı klasik eğitim ve dile olan hakimiyetiyle Ken, bu filmi hem yükseklere taşır hem de erişilebilecek bir seviyede tutabilirdi. Tanrıları, insanların anlayabileceği bir yere indirebilirdi.”
Feige, Marvel’ın neden Branagh’yı seçtiğini açıklıyor: “Benden çok daha akıllı insanların da dediği gibi çizgi romanlar günümüzün mitolojisidir. Ken Branagh da edebiyatı kimsenin yapamayacağı şekilde uyarlayabilecek biri. O, çok yetenekli bir hikaye anlatıcı. Bizimde istediğimiz buydu: Hikaye anlatabilen biri. Yüz yıllar önce bu hikayeler ateş etrafında anlatılırdı. Günümüzde de aynı sayılır. Sadece ateş yerine projektörün ışığı var.”
Prodüksiyondaki herkes için çizgi romanların yerinin bambaşka olduğunu söylememe gerek yok ama yapım, dört renkli sayfadan sinema perdesine geçiş yapmaya başladığında; sinemacılar, Thor Takımı ve oyuncular için diğer edebiyat eserleri de mihenk taşı haline geldi. Yapım öncesi ve sonrasında görev alanlarla Marvel karakterlerine hayat verme görevini üstlenen oyunculara,  bir kucak dolusu çizgi romanla birlikte Viking ve İskandinav mitolojisiyle ilgili referans materyaller verildi. Bunlardan biri de Hermann Hesse’nin Siddhartha’sıydı.  Thor rolündeki Avustralyalı Chris Hemsworth şöyle anlatıyor: “Üniversite dersi gibiydi – Okuduğum bazı kitaplarda insanlar kendilerini buluyor ve daha sonra varlıklarının gerçeğiyle uzlaşıyorlar. Ken bunların, anlatacağımız hikayelerle bağlantılı olduğunu biliyordu.”
Senarist Ashley Edward Miller anlatıyor: “Thor’a, neredeyse bir şey işlemiyor. Doğa üstü bir şekilde güçlü, uçabiliyor, elinde fırtınaları kontrol etmesini sağlayan kocaman bir çekiç var. Prens ve altın çocuk olarak, hayır lafını hiç duymamış ve hemen hemen istediği her şeyi yapmasına izin verilmiş. Diğer hikayelerde kahramanın bir örümcek tarafından ısırıldığı ya da bir gama patlamasında vurulduğu noktada Thor, olduğuna inandığı her özellikten ve varlıktan mahrum kalıyor. Bunun da ötesinde, yabancı bir yere sürgün ediliyor. Böylece artık yersiz yurtsuz olan dilenci bir prens oluyor, yani bizden biri.”
Yani şayet New Mexico’da bir çölde dolaşan ve bir Tanrı yapısında ve tipinde olsak, bizden birine benzeyecek. Bu çölde araştırmacı bilim kadını Jane Foster, geceleri gökyüzünde meydana gelen açıklanamaz bir olay üzerine saha çalışması yapıyor. Anlaşılma zor bilim kadını canlandıran Natalie Portman anlatıyor: “Jane araştırmasına kendini adamış durumda.  Astrofiziğin sınırında çünkü çoğu meslektaşının çılgınca bulacağı şeylere inanıyor. Thor’un gelişi, onun doğru olduğunu düşündüğü şeylerin gerçekliğini kanıtlar nitelikte.
İlk başta Jane, Thor’u çalışma konusu gibi görüyor. Kendi araştırma ekibinin dışında New Mexico çölünde gece meydana gelen bu olağan dışı olayın tek tanığı Thor. Bu yüzden Jane’in çalışması için Thor önem taşıyor. Yavaş yavaş Jane, onda kendini bulmaya başlıyor ve duygularına yeniliyor – ardından araştırma yapan her bilimcinin ya da akademisyenin karşılaştığı zorlukla karşı karşıya kalıyor – objektif olmak.”
Yabancı diyarlarda bir yabancı olarak geçirdiği vakitten zamanla keyif alan karakteri gibi Hemsworth de düşmüş bir prensin geçişine yardımcı olan küçük ve kahramanvari olmayan değişikliklerin tadını çıkarıyor: “’Thor’da çok önemli anlar, inanılmaz aksiyonlar ve  piroteknik gösteriler var ama en çok sevdiğim sahneler Thor ve Jane arasında geçen normal, günlük konuşmalar. O sahneleri New Mexico’da, arka planda çok güzel dağların olduğu bir ortamda çektik. Karların erimesini beklemek zorunda kaldık ama çok güzel bir ortam oluştu. İşte bu sahnelerde, yapılan karakter araştırmaları, varlığı incelemesi yapan kitaplar ve kişinin kendini bulma çabaları sonuç verdi. Bu sahneleri Natalie’yle oynamak da benim için rüya gibi geçen zamanlardı.”
Gerçi Thor’un Dünya’ya büyük bir patlamayla ilk iniş yaptığı sırada davranışları böyle değildi. Ama gezegeni Asgard’daki azametli dünyasıyla uzaktan yakından alakası olmayan insanlar arasında yaşamak, Thor’un aydınlanması oluyor. Elbette aslında onun kim olduğunu kimse bilmiyor. Jane ve ekibi onun biraz tuhaf (belki de evsiz) bir çöl göçebesi olduğuna inanıyor. Senarist Zack Stentz anlatıyor: “Thor, Jane Foster sayesinde insanların ne kadar çok şey yapabileceğini görüyor. İnsan doğasının en iyi özelliklerinden biri bu: Duvara tosladığımızda ve tüm ümidimizi yitirdiğimizde ancak kim olduğumuzun ölçüsünü buluyoruz. Bunlar en büyük anlarımız olabilir. Thor, buraya geçiş yapıyor, onun yolculuğu bu. Aslında bırakmasına ramak kalıyor çünkü eskiden böyle değildi ama sonra, nasıl biri olabileceğini keşfediyor.”
Hemsworth de buna katılıyor ve ekliyor: “Mesele Thor’un küçük düşmeyi öğrenmesinde. Parmaklarının ucunda tonlarca güç bulunduran aceleci bir genç adam olarak karşımıza çıkıyor. Babasına karşı gelince, dersini alması için dünyevi varlıklarla eşit
statüde, bir ölümlü olarak Dünya’ya gönderilme cezası alıyor.
Ken, çok başlarda babalar ve oğulların olayının bu olduğunu söyledi. Dıştan bakınca film Tanrılarla ilgili gibi gözükse de özünde insanlarla ilgili.” Her ne kadar efsanevi karakterler de olsa “Thor” kadrosu insanlardan oluşmalıydı ama Marvel’in yıldırım tanrısı ve ailesi, savaşçıları ve ölümlü düşmanlarının oluşturduğu üç dünyadan meydana gelen bu hikayesinde yaşayan insanlara hayat verecek kişilerin çok yetenekli sanatçılar olmaları gerekiyordu. (Duruştan fizikselliğe kadar birçok kritere sahip olmalılardı.)
Sorumlu yapımcı ve Marvel’in fikir babası Stan Lee şöyle diyor: “Chris Hemsworth süper kahramana benziyor. Makyaj ve kostümü olmadan da çok güçlü, hisli ve duygusal biri. Thor görünümüne büründüğünde, dünyanın yükünü omuzlarında taşıyacak olgunluğa
ve bilgeliğe sahip biri gibi duruyor.” Deneyimli dublör koordinatörü Andy Armstrong anlatıyor:  “Chris süper biri. Tüm kadınların kendisini çekici bulduğu nadir rastlanan bir kategoride. Her erkek onda kendini biliyor. Onu çalışırken gördüğümde aksiyonları daha ağır ve daha çok temas içeren bir hale getirdim. Herhangi bir dublör gibi sağlam ve çevik. 1950’lerin film yıldızı Robert Mitchum’un modern versiyonu gibi.” Set ve kostümlerden de anlaşılacağı üzere, 50 yıllık çizgi roman geçmişi, ikonik karakterle ilgili farklı yorumları gün yüzüne çıkardı. Yapımcı Kevin Feige anlatıyor: “Hiçbir insanın sahip olamayacağı kadar kaslı biri olarak resmedilmişti ama başından beri bu karakteri bir vücut geliştirmecinin ya da güreşçinin canldırmasını istemediğimizi biliyorduk.
Tanınsın, tanınmasın role en uygun oyuncuyu seçmeye karar verdik çünkü karakterin kendisi de çok popüler. Birçok insanla okuma yaptık ve içlerinden dört beliyle de ekran testi gerçekleştirdik. Sonuç olarak o kişinin Chris olması gerektiği hiç şüphe götürmüyordu. Kendini belli ediyor, espri anlayışı var, onu önemsiyorsunuz. Birini izlenebilir kılan da budur.

Boyut da önemliydi. Volstagg ve Donmuş Devler gibi Thor’dan büyük olan karakterler var ama Thor, kendi haliyle zaten heybetli bir karakter, bu da bir artıydı.”
Branagh, oyuncu seçmelerinin ilk günlerini anlatıyor: “Uzun süre bekledik, izledik ve araştırma yaptık. Ta ki iliklerimize kadar karşımızdakinin doğru kişi olduğunu hissedene kadar. Chris, çok etkileyiciydi. Sanki ona yaşatacağımız yoğun fiziksel gereklilikleri kaldırabilecek bir yapıya sahipti. Oyunculuk anlayışına sahip ki bu çok özel bir şeydir, ayrıca ilkel yanına hitap edebiliyor. Deneme çekimlerinde Thor’un kahramanlığını öyle eğlenceli, güçlü ve tehlikeli bir anlayışıyla anlattı ki, onun Thor olduğunu biliyorduk.”
Branagh, Thor’un kardeşi Loki rolüne Tom Hiddleston’ı seçtiklerinden ötürü de çok memnun. Tiyatroda, bir radyo oynunda ve ödüllü TV dizisi “Wallender”la Hiddleston’la aynı sahneyi paylaştığı için Hiddleston’ın neler yapabileceğini biliyordu. Kendisi şöyle diyor: “Çok yönlü ve Loki’nin büründüğü bambaşka karakterlere bürünmekten korkmayacak birine ihtiyacımız vardı. Tom’la Chris de çok iyi anlaştı. İkisi de kocaman adamlar, karşıt ve tamamlayıcı özellikleriyle kendilerini kardeş gibi hissettiler.”
Thor, Dünya’ya düştüğünde Jane Foster’la karşılaşıyor—onun da organları, görünüşü, tiği aynı. Feige anlatıyor: “Thor’un hoşlandığı Jane’in özgün hikayenin bir parçası olmasını istedik. Özgün çizgi romanda Jane bir hemşire – biz onu günümüze uyarlayıp doktor yapmak istedik. Okuldayken, anatomiden ziyade astrofiziğe daha çok ilgi duyduğunu fark etmiş. Ama bir süper kahramanın hoşlanacağı güzellikte olmanın yanı sıra akıllı ve güçlü olduğu belli olan bir kadına ihtiyacımız vardı. Seçme listelerini hazırlarken sürekli “Natali Portman gibi olmalı” diyorduk. Sonra bir noktada akıllının biri kalkıp “Ona sorsak ya” dedi.”
Meğer Oscar’a® layık görülen Portman’ı projeye çeken birçok şey varmış. Hem türün hem de Marvel evrenine hayran olan Portman, yönetmen Kenneth Branagh ile de çalışmayı çok istiyormuş. Oyuncu ve yönetmen arasında yapılan birçok görüşmede Jane’in klasik yardıma muhtaç kadını değil de Thor’un dönüşümünde kilit rol oynayan bir kadını canlandıracağı konuşulmuş. Portman, birçok bilim kitabı ve biyografilerle oradan ayrılmış (Feige, onları muhtemelen o gece okuduğunu söylüyor) ve karşılarına Jane Foster karakteriyle çekimlere hazır ve hevesli bir halde çıkıyor.
Aslında, Portman için işin anahtarı aksiyon sahenelerinde karakter ayarlamalarına gösterilen dikkat olmuş. Portman şöyle diyor: “Bence Ken’in liderliği  bunu çok eşsiz bir proje haline getirdi. Birçok geniş çaplı prodüksiyonda çalıştım ama ilk kez bir yönetmenin bu kadar yoğun ve dikkatli bir performans sergilediğine şahit oldum.

Performans, hikaye ve detayın bu denli altının çizilmesi bence eşsiz bir şey. Bu durum, büyük ve eğlenceli anları hem daha gerçek hem de daha eğlenceli kılıyor.”
Portman, yetişkin kariyerinin belki de en zor rolünü  canlandırdığı filmini yeni tamamladı. Darren Aronofsky’nin “Siyah Kuğu”sunda harikalık ve delilik arasında gidip gelen bir balerini canlandırmıştı. Hemen ardından bir başka projede, hele ki “Thor” gibi büyük çaplı bir projede yer almaya hiç niyeti yoktu. Portman şöyle diyor: “Bir yılım idmanla ve her gün Darren’la çalışmakla geçmişti. Günde 4-5 saat uyuyordum. Bitkindim. Rehabilitasyon falan görmeliydim! Ama Ken’le çalışmak kaçırılmayacak bir fırsattı. Projede yer aldığıma çok memnunum.”
Jane’in akıl hocası Dr. Erik Selvig rolündeyse Portman’a “Goya’nın Hayaletleri” filmindeki rol arkadaşı, filmde Goya’yı canlandırmış olan Stellan Skarsgård eşlik ediyor. Skarsgård anlatıyor: “Çok büyük bir rol değil ama bana göre projenin birçok çekici yanı vardı. Öncelikle Ken’le çalışacak olmak beni projeye çeken en önemli unsurdu. Sonra sahnelerimin büyük oranda, “Goya’nın Hayaletleri”nde kendisine bir oyuncu ve insan olarak âşık olduğum Natalie’yle olduğunu öğrendim. Karakterimin büyük psikolojik ağırlığı ve ekranda fazlasıyla yer almak bir yana, projeye dahil olmak için muhteşem sebeplerdi bunlar.”
Jane ve Doktor Selvig’in yanında çalışan alaycı ve dikkatli stajyer rolüyle karşımıza çıkan oyuncuysa Kat Dennings, Dennings, Thor’la olan geçmiş deneyimlerini lehine çevirdi. Oyuncu şöyle anlatıyor: “Ağabeyim büyük bir çizgi roman koleksiyoncusudur.

Küçükken koleksiyonuna ve aksiyon figürlerine bakardım ve açıkçası Thor daima çok ilgimi çekmişti. Mitolojiyle he ilgilenirdim. Thor da yıldırım tanrısı, İskandinav mitolojisinden geliyor. Öyle gerçek bir karakter ki, eminim çocukların zihninde yer etmiştir. Benimkinde kesinlikle etti. Dolayısıyla tahmin ettiğiniz gibi “Thor”da bir rol canlandırmak, rüyalarımın gerçekleşmesi demek benim için. Natalie gibi arkadaşlarla çalışmak da daima harikadır.”
Efsanevi oyuncu Sör Anthony Hopkins’in de yaşlanmakta olan ve Thor’un babası Kral Odin olarak kadroya dahil olmasıyla genç oyuncular için çıta yükseldi. Özellikle de Hemsworth için. En çok da Thor’un Dünya’ya sürgün edildiği o önemli sahnede. Chris anlatıyor: “Filmin çekimleri başlayalı bir ay olmuştu ve ben de karakteri oturttuğumu düşünüp kendimi iyi hissediyordum. Sonunda baba-oğulun yüzleştiği sahne geldi çattı. Öfke dolu, birbirimize bağırıp çağırdığımız bir sahneydi. Sonra Ken, Anthony’ye gelip ‘Bırak, seni etkilesin. Üzül” dedi. Anthony bir saniye durdu ve ‘tamam, iyi bir fikir bu’ dedi. ‘Tanrım, acaba ne yapacak ki?’ dedim.
“Sonra sahneyi baştan aldık” diye devam ediyor Hemsworth, “içeri girdim. Geldim ve yapmam gerekenleri yaptım. Anthony’den çıt çıkmıyordu. Gözleri dolmaya başladı. Oğlu ona saygısızlık ettiği ve ailesine, krallığına ve savunduğu her şeye leke sürdüğü için oğluna kırılmış bir baba. Canının çok yandığı belli oluyordu.
‘Kestik!’, dediklerinde insanlar ağlıyordu. Ekip alkışlamaya başladı. Ben de şöyle düşündüm “Bu inanılmaz… Ben de bir işe yaramıyorum. İyisi mi çekici bırakıp gideyim.” Ama bunlar sektörde olması için can attığınız anlardır. Akşam olanları anlatmak ve onları çok şeyin beklediğini söylemek için Avustralya’daki ailemi aramıştım.”
Tom Hiddleston da (Thor’un kardeşi Loki), sürgün sahnesinin bir parçası. Hiddleston anlatıyor: “O çekimde bir şey oldu. Sanki odanın havası değişti. Çekimin tam ortasında bir anda çok duygusallaştım ki çok şükür kameralar o sırada beni çekmiyordu. Ama odadaki herkes bunu hissetti. Ardından ona gidip dedim ki “Tony, yemin ederim bu, bir oyuncu olarak gördüğüm en muhteşem şeylerden biriydi.” O da şöyle dedi: “Şu Branagh çok iyi, değil mi?”
Büyük bir kralın küçük düşmesi – Her harika oyuncunun hakim olabileceği bir şeydir. Hopkins Thor çizgi romanlarının büyük bir hayranı olmadığını kabul ediyor (“Captain Marvel’i, savai sonrası çizgi romanları okudum), ama yönetmenin hayranıymış: “Menajerim telefon edip Odin’i oynamak isteyip istemeyeceğimi sordu. Daha önce birkaç kez tanıştığım Ken’le görüştüm. Çok merak uyandıran, çok akıllı bir adam o. Harika bir oyuncu ve harika bir yönetmen. Aklına bir şey koyarsan her yapabileceğine inanan ve asla durduramayacağını bir adam. Kendini ve karakterini ortaya koyuyor. Bu filmde çalışmak sanırım hayatımın en güzel anlarından biriydi. Keşke daha fazla şey yapabilseydim!”
Odin’in karısı Frigga’yı da sakin ve serin kanlı Rene Russo canlandırıyor ve diğer “Thor” oyuncuları gibi Russo’nun da bu projede yer almak için birçok sebebi varmış. Russo anlatıyor: “Üç yıldır pek bir şey yapmamıştım ve önüme bu proje geldi. Bana ‘modern’ bir oyuncu olduğum söylendi. Bu her ne demekse artık. Kraliçeyi aksanla oynamak, hele ki çoğu sahnemin birlikte geçtiği Anthony ile… Açıkçası biraz zorlanacağımı ama çok da mükemmel olacağını  düşündüm. Sonunda “Tamam, bir kraliçeyi canlandıracağım, üstelik Kenneth Branagh ile çalışacağım—Daha ne olsun?” dedim. Zordu ama eğlenceliydi. Harika bir iş günüydü benim için!”
Hemsworth de yönetmene şapka çıkarıyor: “Karakterin gidebileceği her yöne sizi itiyor. Altı yedi kez, neler olabileceğinin farklı şekillerde çekimleri yapıldı. “Şimdi oynarken sürekli gül. Tamam, şimdi de kötü kötü bakarak oyna”. Metale şekil vermek gibi bir şeydi. En güçlü haline gelene kadar denemeye devam ediyordu.”
Usta oyuncu Hopkins de oğullarını oynayan oyuncular kadar enerjikti. Hopkins şöyle diyor: “Ken Branagh was as invigorated as the actors playing his sons.  “Ken Branagh beni canlandırdı. Ken ve bu genç oyuncularla çalışmak hayatıma enerji kattı.”
Oyuncu kadrosundaki herkes saygın oyuncu Hopkins’le çalışmaktan heyecan duysa da “Thor” kadrosundaki bir kişi onun, karakterini yaratmasına engel olduğunu söylüyor: Donmuş Devler’in lideri Laufey’yi oynayan Kanadalı aktör Colm Feore. Feore anlatıyor: “Kadroya dahil olduğumda hâlâ karakterimin kim olduğunu çözmeye çalışıyordum. Kimdi sahi bu adam? Sonra Ken, kadroya Anthony’yi dahil edince her şeyi mahvettiğini söyledim çünkü Laufey’yi Anthony Hopkins gibi oynamaya karar vermiştim. Şimdi ne yapacaktım? Ken  ‘Önce seni çekeriz’ dedi. Ben de biraz tekrar yaptım. Ortaya Tony Hopkins, Max von Sydow, biraz da Paul Scofield karışımı bir şey çıktı!”
Bu kibar şikayetlerden rahatsız olmayan Hopkins de espri yapıyor: “Ken’e arada ‘vali’ diyordum. Sette dolaşırken çok otoriter, ama hava atar gibi değil. Harika bir mizah anlayışı var. Tutkulu, motivasyonu yüksek ve hayata felsefik bir bakış açısı var. Böyle büyük bir film çekmek çok cesaret ister, onda da bu cesaret var. Yetenekli olmakla kalmıyor, cesur ve azimli. Bu da ilham verici.”
Cesaretin tanınması, saygının sessiz bir işaretidir. Özünde “Thor”un hikayesi Baba Odin’le oğlu ve veliahtı Thor arasındaki ilişki ve saygı kazanıp saygı göstermekle ilgili bir hikayedir.

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (16. hafta):
Nûfer (2024) Çılgın Yolculuk - Lahazat Lazeeza (2024) Kimsesiz (2024) Bulanık (2024) Robot Düşleri - Robot Dreams (2024) Meraklı Kedinin 10 Yaşamı - 10 Lives (2024) Aşk Filmi (2024) Arap Kadri (2024) Dali'yi Beklerken (2024) Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 1 (Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 1 (2024) Demon Slayer - To the Hashira Training (2024) Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 2 - Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 2 (2024) Tutsak Abigail - Abigail (2024) İç Savaş - Civil War (2024)
Arşivden Seçkiler:
Muhtemel Aşk - In den Gängen (2018) Muhteşem Kadın - A Fantastic Woman (2018) Dedemin İnsanları (2011) Silence - Sessizlik (2017) Zoraki Tatil / Four Christmases (2009) Kayıp Prenses (2018)

Leave a comment