Doç. Dr. Özlem Doğuş Varlı Kimdir?

Üsküdar, İstanbul doğumludur. İstanbul Teknik Üniversitesi, TMDK Temel Bilimler lisans bölümünden Türk Halk Müziği uzmanlığı ile mezun olmuştur. Aynı üniversitede Dr Erol Üçer Müzik İleri Araştırma Merkezi (MİYAM) Etnomüzikoloji Yüksek Lisans programını burslu olarak kazanmış ve 2003 yılında programı tamamlamıştır. Ardından yine aynı üniversitede TMDK Müzikoloji ve Müzik Teorisi Doktora programını tamamlayarak Doktor ünvanını kazanmıştır. KTÜ Devlet Konservatuarı kurucularından olup, Yardımcı Doçent olarak göreve başlamıştır. 2011-2012 döneminde Oxford Üniversitesi Müzik Fakültesi’nden Martin Stokes aracılığı ile davet alıp pos-doktorasını Oxford’da gerçekleştirmiştir. İngiltere’de 6 ay süreyle Türk Müziği kaynakları arşiv taramaları yaparak Türk Müziği’ne büyük katkı sağlamştır. 2012 Mart ayında ise Yüksek Lisans çalışması Lambert Yayınları tarafından İngiltere’de kitap halinde yayımlanmıştır. 2013 Şubat ayında Doçent ünvanını kazanan Varlı, KTÜ Devlet Konservatuarı’nda görevine devam etmektedir. Yrd. Doç. Dr. Ersen Varlı ile evlidir ve bir çocuk annesidir.

Sevgili Özlem Hocamızı yaklaşık bir buçuk yıldır tanıyorum. Özlem Hocam ve eşi Ersen Hocamı tanımaktan çok mutluyum. O kadar verimli, o kadar dolu ve o kadar içten insanlar ki, kendileriyle geçirdiğiniz her dakika yepyeni şeyler öğreniyorsunuz hayata dair… Özlem Hocama söyleşi teklif ettiğimde yoğun ve yorucu programına karşın kabul etti ve sağolsun siz değerli okurlarımız için sorularımı yanıtladı. Aşırı derecede yağmurlu bir Trabzon gününde, Türk kahvelerimizi yudumlarken uzun uzun sohbet ettik. Sohbetimizin ertesi gününde, Trabzon’da beşincisi düzenlenen Trabzon Sanat Günleri kapsamında Özlem Hocam ve Ersen Hocamın şefliğinde bir Türk Halk Müziği konserine gittim. Konserde yoğun ısrarlar üzerine Özlem Hocamız, Ersen Hocamızın bağlaması eşliğinde Everek Dağı isimli bozlak eseri seslendirdi. Bu güne dek dinlediğim en iyi bağlama ve türkü icrasıydı; dakikalarca ağladım. Konser sonrası aklımdan geçen şuydu; Varlı çifti bunca yetenek ve başarıya rağmen inanılmaz derecede alçak gönüllü insanlarken, ne olduğu belirsiz ‘sanatçıyım’ diye geçinen kimselerin küstahlığı kime?

Doç. Dr. Özlem Doğuş Varlı ile yaptığımız söyleşiden hazırladığım derlemeyi sizlerle paylaşıyoruz…

“Trabzon, farklı toplulukların birarada yaşamayı çok önceden öğrendiği bir şehir.”

Göksel Aksel: Trabzon’a ilk gelişiniz nasıl oldu ve izlenimleriniz nasıldı?

Özlem Doğuş Varlı: İlk gelişim doktora tezimi yazdığım dönemdi. Tezim için alan çalışmasına gelmiştim. O dönemde henüz KTÜ ile bir bağlantım yoktu… Düzköy, Çalköy, Maçka,  Çayırbağ; o bölgelerde alan çalışması yapmıştım. O zaman da Trabzon’u çok sevmiştim. Zaten bir Anadolu kenti olarak Trabzon sürekli sempati duyduğum bir ildi… Biz eşimle yüksek lisans ve doktora süreçlerini bitirdikten sonra İstanbul’da kalmayı hiç düşünmüyorduk. İstanbul’un dışında neresi olursa olsun diye bir düşüncemiz vardı. Sonrasında konservatuar kurucu müdürlerinden, konservatuar fikrinin şablonunu oluşturan müdürümüz rahmetli Muzaffer Tunç’un eşim ve beni Trabzon’a davet etmesi üzerine geliş gidişlerimiz oldu. Muzaffer Hoca’nın kişiliği ve yaklaşımı da tabii ki Trabzon’u tanıyıp sevmemizde etkili oldu. Ve de asıl cezbedici tarafı yeni bir oluşum olması, yeni bir yer kurmak heyecanıydı. Derken 2009’da tamamen Trabzon’a yerleşmiş olduk… İlk geldiğim andan itibaren Trabzon’u sevdim. Burası büyükşehre ait istediğiniz herşeyi bulabileceğiniz, aynı zamanda sakin bir hayat istediğinizde onu da bulabileceğiniz bir şehir. Trabzon’un farklı olmasında tarihi geçmişinin etkisi var. Tarihsel sürece baktığınızda çok farklı uygarlıkların geçtiği bir şehir, Osmanlı döneminde sancak görevi üstlenmiş bir şehir, sürekli ticaretin aktığı ve bölgenin merkezi olan bir şehir. Dolayısıyla Trabzon, farklı toplulukların birarada yaşamayı çok önceden öğrendiği bir şehir. Tüm bunlar şehre büyük güzellikler, zenginlikler katmış. İş ki bu zenginlikleri iyi anlamda kullanabilmekte…

G.A. : Hocam, sizce sanat, dalları bakımından birbirinden ayrılır mı?

Ö.D.V    : Sanat bir bütündür aslında ve her sanat dalı da birbirini besler ve birbirinin içindedir. Fakat uygulanış teknikleri bakımından farklıdır. Sanatın en önemli özelliği, insanın kendini veya doğayı ifade etmede kullandığı en etkili araç olmasıdır. Bu noktada sanat ve zanaati birbirinden ayırmak gerekir. Zanaat, günlük ihtiyaçları karşılamak maksadıyla el emeği ile yapılan bazı materyalleri ifade etmek için kullanılır. Sanatta farklı olarak bir duygu ve yaratım vardır. Tarihsel süreçte o kadar farklı tanımları olmuştur ki. Sanat, doğayı tanımlamak aynı zamanda yaratıcıyı tanımlamak için en iyi yol olarak görülmüştür. Sanatın her dalında tarih boyunca Allah’a övgü ve şükran sunmak için sayısız eser yapılmıştır. Öte yandan sanat insanı da detaylarıyla anlamaya çalışmıştır… Sonuç olarak sanat bir bütündür, sadece teknikleri bakımından farklıdır…

“Geçmiş dönemleri incelediğimizde müzik bilmeyen filozof olmadığını görüyoruz…”

G.A. :  Müzikte melodi ve söz arasındaki ilişkiden bahsedebilir miyiz?

Ö.D.V.    : Aslında bütün olarak baktığımızda ezgi ve melodi aynı anda ortaya çıkar. Farklı uygulandığı formlar da var tabii ki. Müziğe söz yazma, söze müzik yazma da yapılıyor. Bunlar teknik farklılıklar. En sağlıklı olanı söz ve müziğin aynı anda ortaya çıkmasıdır. Bununla birlikte önce söz ya da önce müzik yazılması daha doğrudur diyemek yanlış olur. Sözsüz eserlere baktığımızda, enstrümental eserlerde, her dinleyen için farklı duygular vardır. Bunun tersini yönünde araştırmalar yapmış filozoflar da olmuştur. Yeri gelmişken değinmek isterim ki insan bilimleriyle ilgilenen her filozof tek bir alanda uzman değillerdi. Doğu toplumlarında da batı tolumlarında da müzik bilmeyen filozof yoktu. Teknik anlamda müzik bilmeyen filozof yoktu. Mesela Farabi; ünlü tıp alimi olmasının yanında kanun enstrümanının da mucididir. İbni Sina, Platon gibi filozofların müzikle ilgili çok önemli çalışmaları vardır. Hal 2500 yıl önce böyleyken, günümüzdeki tartışma, müzik eğlence aracı mıdır değil midir şekline dönüşmüş olması ilginç değil mi? Önce bunları netleştirmek gerekir…

Sözsüz müzik ve sözlü müzikte insanların duyguları farklı şekilde etkilenir. Özellikle sözlü kültürün hakim olduğu toplumlarda kimi zaman söz ve müzikal, ritmik yapının uyuşmadığını da görebiliyoruz. Türk Halk müziği bunun en güzel örneklerindendir. Bin yıllık geçmişi olan türküler vardır. Ağıt olarak yazılan bir türkünün yıllar geçtikten sonra bir düğün havasına dönüştüğünü görebiliyoruz. Melodi aynıdır fakat aynı melodiyi farklı ritmik yapıda sunduğunuzda eğlence havasına dönüşür. Mesela, ‘Hey Onbeşli’ konunun tipik örneğidir. Çanakkale Savaşı dönemine ait tam bir ağıttır aslında…

G.A. : Peki, filozofların aslında birden çok alana hakim olduklarından bahsettik. Bunu halka indirgediğimizde, geçmiş dönemde hemen herkesin müzik, resim gibi sanatlara hakim olduğunu, aynı zamanda da zanaat bilgisi olduğunu biliyoruz. Günümüzde neden insanlar bundan uzak?

Ö.D.V.    : Şu şekilde değerlendirebiliriz. Osmanlı döneminde sarayda sanat dallarının hakim olduğunu görebiliyoruz. Fakat bu sanatsal gelişim ne yazık ki kırsala ulaşamamış ve sarayda kalmış. Cumhuriyet dönemine geçtiğimizde ise kırsala ulaşması hızlanmış ama yine de şehir merkezlerinde belli bir sınıfa ait gibi kalmış. Tabii ki bu bir süreç. Cumhuriyetimizin henüz çok eski bir geçmişi yok, zaman içerisinde sanat dallarının yayılması da gerçekleşebilir. Bu noktada eğitim politikaları çok çok önemli. İnsanların algısını farklılaştırmak gerek. Şöyle örneklendirebiliriz; 9 yıl Milli Eğitim’de müzik öğretmenliği yaptım. Bazı veliler gelip, ‘hocam benim çocuğum müzisyen olmayacak ki’ derdi. Temel müzik eğitimi çocuğun müzisyen olması için konulmuyor zaten. Tıpkı matematik ve edebiyatın temel eğitim olarak varolması gibi. Temel müzik bilmek üstün yetenek gerektirmez. Müzik aynı zamanda bir bilimdir ve sistemli bir şekilde belli bir noktaya kadar herkese öğretilebilir…

G.A. :  Son olarak, okurlarımıza neler iletmek istersiniz?

Ö.D.V.    : Trabzon Liselerinden Yetişenler Kültür ve Dayanışma Derneği-Vakfı’ndan (TLYD) bahsetmek isterim. Ersen Hoca ile birlikte TLYD korosunu çalıştırıyoruz. Bu toplulukta çok farklı gelenekten, siyasi görüşten, belki mezhepten gelen insanlar var, ama oraya gelindiğinde hiçbir farklılık söz konusu değil. Sadece ve sadece ortaya güzel birşey çıkarmak için herkesin birarada olduğu bir topluluk. Bu birlikteliği sağlayan nedir? Müzik ve sanatın her dalı, her ne olursa olsun insanları birleştirir, kaynaştırır. Sanatın dili, dini, ırkı yoktur ve dolayısıyla insanları en hızlı birleştiren unsur sanattır. Lütfen herkes ucundan kıyısından bir şekilde sanatla ilgilensin. Ruhu ve egoyu terbiye eder sanat. Ülkemde ve dünyada varolan sanat kurumlarının artmasıdır dileğim… Bol sanatlı günler diliyor ve ilelebet yaşasın sanat diyorum…

Değerli hocamız Doç. Dr. Özlem Doğuş Varlı’ya teşekkürlerimi sunuyorum…

Derleyen    : Göksel AKSEL

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (16. hafta):
Nûfer (2024) Çılgın Yolculuk - Lahazat Lazeeza (2024) Kimsesiz (2024) Bulanık (2024) Robot Düşleri - Robot Dreams (2024) Meraklı Kedinin 10 Yaşamı - 10 Lives (2024) Aşk Filmi (2024) Arap Kadri (2024) Dali'yi Beklerken (2024) Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 1 (Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 1 (2024) Demon Slayer - To the Hashira Training (2024) Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 2 - Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 2 (2024) Tutsak Abigail - Abigail (2024) İç Savaş - Civil War (2024)
Arşivden Seçkiler:
Sıradaki Şarkı - PressPlay (2022) Yeşil Fener - Green Lantern (2011) Hayatımın Şansı - Samba (2014) Arap Kadri (2024) Terminal (2018) Drive My Car (2022)

Leave a comment