Cinedergi 43 yayında! ~ Elektronik Gazete

Sanal dünyanın en kapsamlı sinema dergisi Cinedergi 43.sayısıyla yayında! Cinedergi bu sayısında yine öne çıkan dosya ve röportajlarıyla öne çıkıyor!

İşte bu ayın öne çıkan başlıkları… Yiğit Özşener, Gökçe Bahadır, Zenne Ekibi ve Behzat Ç. ekibi… Antalya Altın Portakal’ı hep beraber takip eden Cinedergi yazarlarının festivallere ve filmlere dair söyledikleri,hissettikleri ve tespitleri…Beden değiştiren filmler, The Tree Of Life ve Melancholia üzerine güzelleme, Spielberg’in Çocukları ve Alacakaranlık’ta kalan aşklar bu sayının dosya konuları…

Dedemin İnsanları’nda rol alan Yiğit Özşener ve Gökçe Bahadır Çağan Irmak’a dair düşüncelerini şöyle dile getirdiler.‘Ben Çağan Irmak filminde oynuyorum demiyorum, ben iyi bir yönetmenle çalıştım. Ben Çağan Irmak’ın iyi bir yönetmen olduğunu biliyorum ama ‘Bir Çağan Irmak’ filminde oynamak gibi bir derdim yoktu. Bir yönetmen açısından seyircinin gözünde yerini oturtması onun için süper bir şey. Ama ben ne yapmak istediğini bilen çok iyi bir yönetmenle çalıştım. İyi bir hikaye anlatıcısı olduğunu zaten biliyordum’ diyor Yiğit Özşener.
‘Ben Çağan’ın filmlerinde genelde DVD’lerin sonlarında kamera arkası görüntüleri olur ya. Onları izlediğimde Çağan’ın oyuncuları çalıştırma anlarını falan gösteriyordu. Çağan Irmak olarak değil belki ama Çağan’ın beni çalıştırmasını istedim. Çok heyecanlandım. Onun oyuncularıyla diyalogu beni etkiledi’ diyor Gökçe Bahadır.

Zenne Ekibi; Zenne, belgesel olarak ilginç olabilirdi. İzleyecek kitlenin sınırlı sayıda olmasını çok dert etmezdim. Tabi ki çok seyredilsin isterdim ama az seyredilmesi durumunda yaptığım işle de mutlu olabilirdim. Ahmet’ten sonra da bunun geniş bir kitle tarafından izlenmesi ve bir belgesel konusu olarak kalmaması gerektiğini düşündüm. Bütün bu olayları anlamakta zorlanan halimizi de yabancı bir fotoğrafçının gözünden anlatmak istedim. Her şey fotoğraf karesi gibiydi. Çözümler ve gözlemler de fotoğraf gibi geliyordu ekrana. Projeyi sevdik ve birlikte çalışmaya başladık’ diyor.

Başka birinin yerine geçme isteği, ya da zamanın akışı karşısında gençleşmeye ihtiyaç duyma hali ya da birden bire büyüme istekleri ve gizemli bir şeyle değişen bedenler… Genelde komedi eksenli olan bu filmlerde tema değişme isteği, değişme ve sonrasında eski bedenine kavuşma isteği ekseninde gelişiyor… Başkasının bedeninde bir hayat sürme isteği genelde hüsranla sonuçlanıyor ve insanlar sabah uyandıklarında kendi bedenlerinde olduklarını çığlık çığlığa kutluyor. Bedeni ve tabii bu arada aklı kutsayan bu konudaki örnekleri Beden değiştiren filmlerde topladık.

Lars von Trier’in Melancholia’sı ile Terrence Malick’in The Tree of Life’ı bütün dünyada hemen hemen aynı zamanlarda gösterime girdiği ve ikisi de ne gariptir ki uzak plan dünya görüntüleri içerdiği, ikisi de hayata toptan bir bakış atıp hayatın anlamı ile anlamsızlığını sorgulamaya çalıştığı için kaçınılmaz olarak birlikte değerlendiriliyor hep. Leitmotifleri tamamen farklı olsa da ikisi de garip bir şekilde kesişiyor. Malick, hak etmediğimiz halde kaderin bir cilvesi olarak başımıza gelebilecek her türlü felakete karşı umut ve inancı salık verirken, Trier refah içinde yaşarken bile yakamıza musallat olabilecek hastalıklı ruh hali yüzünden hiçliğe teslimiyetin melankolisini yüceltse de ikisi de eşsiz filmler.

Oyuncu Mickey Rourke ve ve Anne Faris bu sayının portre konukları… Sinemanın özünü yakalayan Filmin Özü, Türk sinemasının nabzını tutan Sindrella, oyuncuları rolleriyle yorumlayan Rolleriyle Yaşayanlar, DVD’ye adanmış ayrıntılı bir DVD köşesi, kült filmlere bakan Sinema KÜLTürü, belgesel sinemaya uzanan Zamanın Ruhu, kısa filme eğilen Uzun Filmin Kısası”…

Eleştiri, vizyon, pek yakında, albümler, kitaplar, festivaller… Hepsi ücretsiz sinema dergisi Cinedergi’nin yeni sayısında.