TMC FİLM SUNAR

ADELE’NİN OLAĞANÜSTÜ MACERALARI

(LES AVENTURES EXTRAORDINAIRES D’ADELE BLANC-SEC)

ÖZET

Yıl 1912. Adele, amacına ulaşabilmek için sınır tanımayan gözü kara genç bir gazetecidir. Buna Mısır’a gidip oradaki mumyalarla uğraşmakta dahildir.

Bu arada, Paris’te, panik yaşanmaktadır. Bir uçan dinozor cinsi olan pterodactyl a ait 136 milyon yaşındaki bir yumurta Ulusal Tarih Müzesinde sergilendiği bölümde bilinmeyen biri tarafından kuluçkalanır. Yumurtadan çıkan kuş kentte terör estirmektedir.

Ama yaşamı maceralarla dolu olan Adele için bunlar heyecan sayılmaz.

LUC BESSON

Senaryo Yazarı ve Yönetmen

Jacques Tardi İle Buluşma

Bu uzun bir hikâye. Onun kadın kahramanı Adele’ye 10 yıl kadar önce aşık oldum. Tardi ile bağlantı kurmak istedim ancak o ne yazık ki, Adele için başka bir yönetmenle anlaşmıştı. O zamanlar biraz üzülmüştüm ancak kendisinin mükemmel bir yönetmen seçmiş olmasına da sevindim ve kendilerine bol şans diledim. Filmi izlemek için sabırsızlıkla bekledim ama hiçbir zaman gösterime girmedi. Tardi’ye 3, 4 yıl sonra telefon ettiğimde bana, anlaşmış olduğu yönetmen ve yapımcı ile genel bir anlaşmazlık yaşadığını söyledi. Filmin uyarlanması fikrini tamamen reddetmişti. Onu bu konuda yeniden düşünmeye ikna etmek zorundaydım. Birkaç kez buluştuk. Onun şüphelerini gidermek, yeterliliğimizi kanıtlamak ve temsilcisinin başka birine satmış olduğu hakları geri almak için bir yıl daha beklemek zorunda kaldık. 6 yıl süren bekleme ve görüşmelerden sonra Tardi, Adele’sinin haklarını bana satmayı kabul etti.

Çizgi Romandan Uyarlama

Uyarlamanın ilk taslağını Tardi’nin dünyasına uygun olarak Adele Blanc-Sec karakterini vurgulayıp çizgi romana sadık kalarak yazdım.

Senaryomu Tardi’ye endişelerimi belirterek verdim. Yazdığı çizgi romandaki karakterleri bir anlamda sinir bozucuydu ve ben onun karakterini kendime göre uyarladım. Ama şansım yaver gitti ve kendisi senaryoyu okuyup dedi ki, “harika”. Çizgi romanının ve karakterlerinin filme uyarlanmış halini yalnızca hareketli resimler halinde aktarılmasını değil, aynı zamanda filme uyarlanmasını da keşfetti. Bu onu oldukça memnun etti. Değişmesini istediği tek şey bir karakterin adı oldu.

10 EYLÜL 2010’DA SİNEMALARDA
Dağıtım: UIP Filmcilik


www.adeleblancsec-lefilm.com

OYUNCULAR

Ana Karakterler

Ben bu çekimde çok şanslıydım. Bütün oyuncular bana büyük bir destek verip her türlü katkıda bulundular.

Louise Bourgoin ~ Adèle Blanc-Sec

Louise’in kariyerini, Canal+ adlı TV kanalında hava durumunu sunan uçuk kaçık kızdan, Anne Fontaine’nin “Monaco’lu Kız” adlı filmde Fabrice Luchini’ye karşı oynamış olduğu zamana kadar izlemekteydim. Onun birbirinden tamamen farklı karakterleri oynayabilme yeteneği, tam da Adele rolüne uygun 15 farklı kılığa girebilecek az bulunur bir hüner olduğu için beni etkiledi. Louise ile karşılaştığımızda hemen uzlaştık çünkü onun, benim Adele karakterim olduğundan emindim.

Louıse çok açık fikirli, tıpkı Adele gibi göz açıp kapayıncaya kadar her karaktere girebilen ama daha az çılgın, aynı zamanda çok çalışan, kesinlikle güvenilir biridir.
Adele hiçbir şeyden etkilenmeyen, başına buyruk biri olduğundan onu canlandırmak daha güçtür. Setteki, çekim ekibi Louise’e, çekim listesini ve film metnini sürekli kontrol ettiğinden “muhasebeci” lakabını takmıştı. Her şeyi ezbere biliyordu. Onunla çalışmak tamamen gözümüzü açtı.

Mathieu Amalric ~ Dieuleveult

Mathieu Amalric, Adele filmi için seçtiğim ilk oyunculardan biriydi. Ben kendisini ve oyunculuğunu gerçekten beğendim. İnanılmaz değişim becerisiyle kendi neslinin en büyük yeteneklerindendir. “The Diving Bell and the Butterfly”daki oyunculuğu ile  hayranlık uyandırdı.

Dieuleveult rolünü teklif etmek için Mathieu ile buluştuğumda kendisini yönetmenliğe hazırlamakta olduğu için aktörlüğe ara verdiğini söyledi. Çocuklarının sayesinde onu tatlı sözlerle ikna ettiğimizi düşündüm. Evinde bundan oğluna söz ettiğinde oğlu kendisine “Sen delisin! Tardi ve Adele Blanc Sec, müthiş bir şey bu. Kabul etmelisin” demiş. Mathieu beni tekrar arayıp Adele filminde oynamayı kabul ettiğini söyledi. Böylece her şey halledildi ve onunla film çekmek büyük bir zevkti.

Seyirciler Dieuleveult’u filmde izlediklerinde, Mathieu’nun hangi karakteri canlandırdığını bilmezlerse onu tanıyacaklarını düşünmüyorum. Yüz olarak tanınmayacak durumda. Sesinin tonunu bile değiştirdi. Oldukça iyi bir performans göstererek kendini bu karakterle bütünleştirdi.

Gilles Lellouche ~ Caponi

Gilles’i uzun zamandır tanıyorum. 2003 yılında Pourkoi’de tanıştık. Passkeu onun ilk kısa filmidir. Gilles’e ayıracak zamanım hep oldu ama ona teklif edecek bir rolüm olmadı.

Fiziksel olarak Caponi Gilles’ten çok farklı değil. Sadece kilo alması gerekliydi. “Raging Bull” adlı filmde Scorsese’in De Niro’dan istemiş olduğu gibi ondan 2 ay içinde 30 kilo almasını istemedim. Onu biraz tombullaştırdık. Zar zor birkaç görüşmeden sonra yerine oturması kolay olmayan karakter huysuz, görgüsüz ve kafası fazla çalışmayan Caponi’ye ulaştık. O her zaman bir adım geriden gelerek, gülünç durumlara düşer. Aynı zamanda Louise’e ve onun araştırmalarında güç dengesini sağlayan filmin kilit karakterlerden biridir.

Jean-Paul Rouve ~ Justin de Saint Hubert

Çizgi romanda Jean Paul Rouve ile Saint Hubert arasında dikkat çekici bir fiziksel benzerlik var. O, bir Pterodactyl avlamak için safariyi terk eden büyük bir avcıdır. Ona sadece biraz sakal yapıp, gözlerini azıcık koyulaştırıp, başına güneş şapkası koyduğumuzda kesinlikle kusursuz oldu.

Jacky Nercessian ~ Esperandieu

Değişim becerisiyle hayranlık uyandıran bir diğer aktör de Jacky Nercesson’dur. Ona bir etek ve peruk verseniz çılgın bir yaşlı kadını bile canlandırabilir. Adele’de Jacky’e her gün 5 saat makyaj yapıldı. Bu kendisini göstereceği harika bir rol çünkü kendisi büyük bir sahne ve film deneyimine sahip ve şimdiye kadar hak ettiği boş rolü aldığını da düşünmüyorum. O herkesi ve her şeyi canlandırabileceği için umarım bundan sonra hak ettiğini alır.

Laure de Clermont-Tonnerre ~ Agathe

Laure de Clermont için Adele’in kardeşini canlandırmak ustalık istemekteydi. Tüm gün atışıp kavga ederlerdi ama görünüşleri ve yüzleri birbirine benziyordu. Laure ile önceden tanışmamıştım ama bu durum beni oldukça şaşırttı.

EKİP

“Yeteneklilerden oluşan bir kadro kurdum, çoğu zaten tanıdıktı.”

Thierry Arbogast, Yapım Sorumlusu. Nikita’dan beri birlikte çalışmaktayız.

Oliver Beriot kostümlerle çok güzel bir iş çıkardı. O, Arthur üçlemesinde de çalışmış olduğu için iyi tanıdığım olağanüstü yetenekli bir tasarımcıdır.

Adele’de yapım çok önemliydi, dolayısıyla Joan of Arc ve Arthur üçlemesinde benimle
çalışmış Hugues Tissandier’i yeniden görevlendirdim. Biz onunla gerçekten kendisi ile iyi anlaşıyoruz. Her zaman ki gibi setlerin, kamera açısını ayarlamama yardımcı olan küçük ölçekli modelleriyle çalışmaya başladık. Bu modellerle kısa zamanda tavanın aşırı yüksek ya da alçak olduğu ya da duvarların birbirinden aşırı uzak olduğunu kısa zamanda fark
edersiniz. Hugues şuan setlerin önceden görüntülenmesi ve tasarlanmasında, çekmek
istediğim açıların önseçimi ve kullanmak istediğim lensler için sanal bir tur
yapabileceğim dijital bir teknoloji kullanıyor. Yeni teknoloji kullanmak asıl çekimde ne olacağını belirlediği için set kurulum sürecini kısaltıp tasarruf sağlıyor. Mısır ile ilgili
metin bolluğu ve bize özel kütüphanesini açan Jacquez Tardi sayesinde araştırmamız
oldukça kolaylaştı. Jacquez’ın, dönem kitapları ve belgeleriyle dolu bir daireye sahip
olmasından dolayı Hugues onunla çok zaman geçirdi. Bence, Tardi, çalışmamızın
kalitesinden öyle çok etkilendi ki, bunu Adele’in dairesini ilk kez gördüğünde verdiği
tepkiden anladık. Bu çok dokunaklıydı. Sete gelip yaratmış olduğu Adele’in dairesine
girince birden Louise, Adele olarak, yeşil elbisesi ve tüylü şapkasıyla onunla tanışmak
için geldiğinde onun için imzalamış olduğu çizgi romanın bir kopyasını kendisine verdi. İşte bu unutulmaz bir andı.

Genellikle aynı ekiple çalıştığım doğrudur. Hepsi çok iyi, hatta bazıları onların gerçek
savaşçılar olduğunu söyleyebilirler ama onlardan yalnızca benim filmlerimde
çalışmalarını istemiyorum. Başka yönetmenlerle Amerika Birleşik Devletleri’ne, Çin’e ya
da herhangi bir yere gittiklerinde bundan memnun oluyorum. Farklı şeyler görüp,
deneyimlerini artırıyorlar, bu da benim işimi geliştiriyor. Benim için önemli olan, onların
yeni şeyleri denemeleri ve sınırlarını zorlamalarıdır. Onlardan hep daha iyisini istiyorum.

Yeni Bir Film, Yeni Bir Deneyim

Hikâyesiyle, karakterleriyle, oyuncularıyla, yeni tanıdığın insanlarıyla, en önemlisi de film yapmış olmak farklı bir deneyimdir. İlk filminizi çektiğinizde her şey yenidir. “The Last Combat” filmini çektiğimde 20 yaşındaydım. Zaman akıp geçiyor. 25-30 yaşlarında farklı bir insansın, 40’da farklı, 50’de farklı.

Ruhsal yapınız, zekâ gelişiminiz ve deneyimleriniz arasında oldukça karmaşık bir yapı bulunmaktadır.  Önemli olan, bir filmi çekmeye başladığımda bu deneyimlerimi nasıl kullanacağımı bilmek ve iyi bir film yapmak için gereken yeniliklere açık olmaktır.

Adele için yapım öncesi birçok hazırlık yaptık ve ben bu aşamaya gerçekten odaklandım. Bu, aynı zamanda yapımcısı olmadığım ilk filmdi. Eşim, Virginie Besson-Silla’nın yapımcı olması tüm enerjimi yönetmenliğe aktarabildiğim eğlenceli bir deneyim oldu. Film süresince çok istekliydim ve ona her şeyimi verdim. Bu filmin gerçekten olabildiğince iyi görünmesini ve kurgu sürecinin tamamen keyifli olmasını istedim.

FILMOGRAPHY

2009 Adele’nin Olağanüstü Maceraları (The Extraordinary Adventures of Adèle Blanc-Sec)

2009 Arthur And The War Of The Two Worlds

2008 Arthur Maltazar’ın İntikamı (Arthur And The Revenge Of Maltazard)

2006 Arthur ile Minimoylar (Arthur And The Minimoys)

2005 Angel-A

1999 Joan Of Arc

1997 Beşinci Element (The Fifth Element)

1994 The Professional

1991 Atlantis

1990 Nikita

1988 The Big Blue

1985 Subway

1983 The Last Battle

TARDI

SÖYLEŞİ

Adele karakterini yaratma düşüncesi nasıl gelişti?

Casterman çizgi roman yayın evi benim ilk çalışmalarımı gördü ve seri oluşturmam için bana güvence verdi. Bunu yürütmek için bir başkahramana ihtiyacım vardı. Dürüst olmak gerekirse, çok fazla fikrim yoktu. Bu 70’li yıllardaydı ve o zamanlar tek konuluk albümlere yönelmiştim. Bu ilgi çekici bir konu olduğu için, çoğunluğu erkek olan otomobil yarışçısı, pilot, asker, kovboy, polis ve ağzı bile olmayan taşralı hizmetçi Becassine ve erotik anlamda Barbarella hariç pek azı kadın olan pek çeşitli çizgi roman kahramanlarını gözden geçirmeye başladım. Böylece erkek kahramanlara eşit bir kadın kahraman oluşturma fikri doğdu bende.

Ben hep 19. yüzyıl sonlarında ve 20 yüzyılın başlarındaki en beğenilen seri kitaplara her zaman ilgi duyarım. Fransa’da en ünlü olanlardan biri, ilk kez 1910 yılında çıkan Arsene Lupin’di. Sonuç olarak, kahramanımın onun devamı olmasına karar verdim.

Kahramanımın meslek olarak ne yapabileceği konusunda şüpheliydim çünkü yakından bakıldığında askerler hariç çoğu kahramanların açıkça belirtilmiş uzmanlıkları vardır. Onları hiçbir zaman çalışırken görmezsiniz, hayatlarını nasıl kazandıklarını ve nasıl yaşadıklarını bilmezsiniz. Elbette benim kahramanım bir inşaat müteahhidi olmayacaktı ancak aynı işi benim kadar yapabilecekti ve 1910 yılına dönecek olursak, o bir seri kitap yazarı olabilirdi.

Onu bazen daktilosunun başında ya da bir yayın evinde işinden söz ederken görüyoruz. Çalıştığını çok sık görmesek de bu bize onun yaşam tarzını ve yaşam standardını belirtiyor. O zengin bir aileden değil ancak o zamanların kadın zihniyetinden farklı, yaşamak için çalışan bağımsız, cesur ve modern bir kadındır.

Sonuç olarak bir sahneye ihtiyacım vardı. Paris’teki mekanları kullanırım çünkü onları çizmeyi severim. Müzeleri bana ilham verdikleri için severim, özellikle de çatısı cam olan botanik bahçelerini, cam vitrinleri içinde barındırdıkları tüm bilimsel aletleri severim.

Böylece, karakterimin oluşmasının yanı sıra özellikle dikkatinizi çekmek istediğim, Jurassic Park ve Indiana Jones’un yapımından uzun zaman önce bir botanik bahçesinde 136 milyon yıllık kuluçkalanmış bir yumurta ve sonrasında 1900’lü yıllarda Paris’te terör estirmiş bir Pterodactyl ın hikâyenin başlangıç noktasını da oluşturmasıdır.

Adele’nin Olağanüstü Maceraları’nın fantastik boyutu nereden doğdu?

Fritz Lang, fantastik yönden ve Jules Verne’de yoktan var etmek yönünden nefes kesici, şiirsel-bilimsel karışımlarla gerçekdışı ancak insanı neredeyse çocukluğa sürükleyen öyküler yarattı.

Adele’nin Olağanüstü Maceraları’nın bir filme dönüşebileceğine inandınız mı?

İlk albüm yayınlanır yayınlanmaz Japonlar çizgi film serisi yapmamı istediler ancak talep ettikleri değişiklikleri uyarlamak imkansızdı. Ayrıca, bir Amerikan stüdyosu da ilgilendi. Uyarlamaları o kadar Amerikan tarzı oldu ki kahramanım ve dünyası kimliğini yitirdi. Böylece proje yol alamadı. Sonra, televizyonlara program yapan değişik yapımcılar ilgi gösterdiler. En sonunda, 10 yıl önce Luc Besson beni aradı.

Genel olarak, senaryo sizin çizgi romanınızın ruhuna sadık mı?

Aslında hayır derdim, çünkü uyarlamanın bir ihanet olduğunu kabul etmelisiniz. Birkaç
romanı çizgi romana uyarladıktan sonra neden söz ettiğimi biliyorum. Formatı
değiştirdiğinizde ifadelerin anlamı değişir ve hikâye farklı yoldan anlatılır. Çizgi roman hareketsiz görüntülerin, çizimlerin okuyucuya bir öyküyü anlatması ve onu hayalinde
canlandırmasıdır. Filmde ise yönetmen zamanı kontrol eder, tempoyu ayarlar, bir yüzü
ya da nesneyi çekime alır.

Serinin genel bir kavramı vardır. Bir hikaye üzerinde çalışmaya başladığımda, hiçbir
zaman dört ayak üstüne düşmeyi beceremem. Hikaye sık sık değişik yönlere kayar.
Sonunda, eski seri roman hilesi olan “devamı pek yakında” yazısına geri dönerim.
Aynı zamanda okuyuculara sözümü tutup tutamayacağımı bilmeden bazı üstü kapalı
sözler veririm. Filmde bu farklıdır. Sonunu açık bırakma ihtimaliniz olsa bile bir sona
ihtiyacınız vardır. Öykü, film ve çizgi romanlarda farklı işlev görür.

Bu farklılık karakterlerin davranışlarında daha belirgin görülür. Bir filmde alt karakterler ya da diğerleri ana karakterin yerine birden bire geçemez, oysa ki çizgi romanda geçebilirler. Ben bazen hikayede aniden çok önemli hale gelen ikincil karakterleri dolambaçlı yolla anlatma yolunu seçerim çünkü onları çizmekten hoşlanırım. Bu tam da Edith Rabatjoie’nun başına gelendir. İlk başta “Adele’nin Olağanüstü Maceraları”, “Edith Rabatjoie’nun Maceraları” olarak adlandırılmıştı. Bu sadece karakterleri çizmek dışında zevk almadığım durumdur. Adele bu hikayede yer alır almaz elde ettiği baş rolü aynı zamanda seride de aldı.

Bana göre filmlerin ve çizgi romanların tek ortak yanı resimlerdir.

Adele’yi canlandıran oyuncunun seçimi konusunda ne düşünüyorsunuz?

Kadın oyuncu, Adele’in kişiliğine, ruh haline uygun olup aynı zeka özelliklerini gösteren biri olmalıydı. Yalnızca çizmiş olduğum Adele karakterine benzeyen bir oyuncuyu seçmek gülünç olurdu. Özellikle Adele serinin akışında fiziksel olarak epeyce değiştiği için, ilk albümlerdeki Adele ile sondakiler farklıydı. O aşamalı olarak değişti, karikatüre daha uygun hale geldi, burnu daha çok kalktı. Tüm bunlar çalışırken sıkıntı çekmeyi sevmediğim içindir. Bazı çizgi roman yazarları çok kesin skeçler yaparlar sonra onu mürekkeple aktarırlar. Yalnızca mürekkep kullanmaya, düzeltmeye ve renk katmaya başladığım zaman şekillenen, kabataslak skeçler yaparım. Louise Bourgoin’in performansı oynadığı karakterin ruhunu fethettiği için mükemmel bir seçim olduğunu söyleyebilirim. Ekranda cesur, bağımsız ve araştırmacı biri olarak görünür ve yaşadığı döneme göre oldukça çağdışı bir kahramandır.

Setlerin sizin için ayrı bir önemi var mı?

Setler ve mekânlar önemlidir. Adele’nin Olağanüstü Maceraları içinde bir kare boşluğun bile olmadığı dopdolu setlerde, 1. Dünya Savaşı’ndan hemen önce geçmektedir. İçi içine sığmayan mekânlarda, formika masası yerine gösterişli ayakları olan eski bir sandalye veya restoran masası çizmekten daha çok hoşlanırım. Modern yapılardan çok, sinir bozucu geometrik hesapları gerektiren 19. yüzyıl binalarını çizmeyi tercih ederim. Hikâyemde tasarım, dekorun bir parçası olan ve bir karakter haline gelen mumya gibi hikâyeye eklenen bir elementtir. Aynı zamanda, betimlediğim hareketi ifade eden nesnelere ihtiyacım da var. Bir yazarın esnekliğe sahip değilim. Film set tasarımcısı ile aynı sorunları yaşarım.

Mathieu Amalric sizin çizgi roman serinizi “çok seksi” bulduğunu söylüyor.
Ne dersiniz?

Tabii ki, Adele’nin seksiliği konusu çok erken ortaya çıktı ama ilk albümü yazdığım dönemin şartlarına geri dönmelisiniz. 1970’lerde Adele’yi sevişirken gösterebileceğim bir olanak yoktu. Bu nedenle sorunu üstü kapalı bir yaklaşımla çözmeye çalıştım. Örneğin, biz onun Lucien Ripel’e aşık olduğu için onu giyotinden kurtarmak istediğini farkına varıyoruz. Ayrıca bir bölümde Adele’ye aşık olan Zborowsky onu rüyasında, tarih öncesi hayvanlar tarafından kuşatılmış, bir uçurumun tepesinde yarı çıplak koşarken görür. Bu bir erotizm girişimi değildi ama kendi zamanından kesinlikle modern bir kahraman olduğundan, seks hayatının olması doğal gözüktü. Adele’nin bir parça erotik görüntülerinin olduğu resimler banyoda olduğu zamandır. Bu, hikâyede bir durak noktasıdır. Adele banyoda bir şeyler düşünür ve onu bu şekilde çizmek benim için bir zevkti.

Çizgi romanda, Dieuleveult, Adèle’den nefret etmekte, ama aynı zamanda ona açıkça ilgi duymuyor mu?

Açıkçası Adele’yi yakalamak isteyen kötü adamlar aynı zamanda ona ilgi duymaktalar. Birçok insan ondan kurtulmak ister ama onu ortadan kaldırmak imkânsızdır ve bu benim hikâyeyi ilerletmeme yardımcı olmaktadır. Herkesin onu elde etme güdüsü var, bu bazen onun yaptıkları yüzünden değildir. Dişçinin ona, kötü adamların kasayı açmak için kullandığı delici uçlu özel bir karışımı verdiği bölümdeki gibi… Böyle durumları oynamasını severim.

Sizce serinin siyasi bir mesajı var mı?

Hayır, günlük gazetelerde okuduğunuz şeyler. Kötü polisler, ahlaksız siyasetçiler, uzun ve ürkütücü bir liste. Adele bir anarşisttir, onun ne inancı ne de efendisi vardır. O güç odaklarına karşı aşırı şüphecidir. Ama, Adele kesinlikle bir siyasi çizgi roman değildir. Bu kesinlikle gündemde yoktur.

Bütün karakterleriniz aşırı fiziksel özelliklere sahipler. Neden?

Onların etkili güzelliğe sahip olduklarını söyleyebiliriz. Ben elma yanaklı, kalkık burunlu ve siyah elbiseli karakterler çizmekten hoşlanırım. Bu ekspresyonist Alman Sinemasının sanatım üzerindeki etkisi olup kalemimle kolayca uyum sağlamıştır. Bunu beyaz perdeye nakletmek için de oldukça fazla makyaja gerek olmaktadır.

Bize Adele’nin kız kardeşinden söz eder misiniz?

Çizgi romanda, Adele kız kardeşinin varlığından sonradan haberi olur ve hemen birbirlerinden hoşlanmazlar. Mireille (filmde Agatha), Adele’nin onun nişanlısını ayartacağına inandırılmıştır ki bu tamamen gerçek dışıdır. Peki neden bir kız kardeş? Benim Adele’den değişik özelliklere sahip olan başka bir kadın karaktere ihtiyacım vardı. Ayrıca Adele’yi rahatsız edecek, ona iş yaratacak bir aile unsurunu da devreye almak istedim. Bu karakteri sağlamlaştırıp ona köklerini vermek oluyor.

Neden Adele hep yeşil bir ceket giymekte?

20. yüzyılın ilk kadın çizgi roman kahramanı Becassine yüzünden. Adele bir çeşit anti Becassine olup kızıl saçlıdır. Böylece renk uyumu harika oluyor.

Yakın bir gelecekte Adele albümünün onuncusunu yayınlayacaksınız. Bu konuda bilgi verir misiniz?

Evet, onuncu ve son albümü yayınlayacağım çünkü serinin bir sona ihtiyacı var. Artık bitirme zamanının geldiğini hissediyorum.

Sette neler hissettiniz?

Luc Besson’a hayran oldum çünkü karakterleri kağıt üzerinde canlandırmak daha kolay!

BIOGRAFİ

Bir asker çocuğu olarak 1946 da doğdu. Tardi, yaşamının ilk yıllarını savaş öncesi Almanya’da geçirdi. Daha sonra Lyon ve Paris’te sanat okullarında eğitim gördü. 1969 da haftalık bir dergi olan “Pilote”de çalşımaya başladı. 1976 da Casterman
“Adele’nin Olağanüstü Maceraları” nı ilk kez yayınladı. İlk günkü başarısı 2007 de yayınlanan dokuzuncu albüme kadar sürdü. Tardi ayrıca Leo Malet’in “Brouillard au Pont de Talbiac” ve “Bloody Streets of Paris” adlı romanları çizgi romana uyarlayarak ünlü dedektif karakteri Nestor Burma’ya yüz verdi.

Çok yönlü bir grafik sanatçısı olarak Tardi, en büyük hayalini 1988 de Celine’in güçlü “Powerful Journey to the End of the Night”ının yaklaşık 600 sayfalık siyah-beyaz çizimlerini yaparak  gerçekleştirmiş oldu. Kitap oldukça büyük başarı sağladı ve Tardi, Celine’in “Cannon Folder”(1989) ve “Death on the Installment Plan” (1991) adlı iki romanının da çizimlerini yaptı.

1993 de, büyük babasının savaşmış olduğu 1. Dünya Savaşı’nın korkunçluğunu ve saçmalığını anlatan birkaç yıl süren araştırmalarının sonucu olan “C’etait la Guerra des Tranchees”i yayınladı. Paris’in bir bölgesini anlatan ve sanatçıyı da etkilemiş olan Jean Martin’in “Le Cri du People” adlı romanını dört bölümlük seri halinde uyarlayarak Ekim 2001 de yayınladı ve başarılı oldu.

Yakın geçmişte, Tardi “Putain de Guerre” ile yeniden 1. Dünya Savaşı’na döndü. Verney ile işbirliği yaparak 1968-2008 yılları arasında protest şarkıcı Dominique Grange’nin “N’effacez Pas Nos Traces” ve “Des Lendemains” adlı albümlerine çizim yaptı.

Kendine has olan özelliği, hayran olunacak becerisi ve değişmez iş kalitesi bugün Tardi’yi Avrupa çizgi romanının baş kahramanı yaptı. Kazanmış olduğu diğer ödüller yanında 1985 de Grand Prix de la Ville d’Angouleme’yi de kazanmıştır.

VIRGINIE BESSON-SILLA

Yapımcı
SÖYLEŞİ

Bu filmi yapma fikri nereden doğdu?

On yıldır, Tardi’nin çizgi romanının yayın haklarını satın almaya çalışıyorduk. Luc, Adèle Blanc-Sec karakterine hayrandı; çünkü kesinlikle sıra dışı bir karakter. En sonunda, hakları, başka bir tanınmış yönetmen tarafından satın alındı ama proje başarılı olamadı. Hakları satın alma fırsatının yeniden ortaya çıktığını öğrendiğimizde hiç düşünmeden gidip anlaşmak için masaya oturduk.

Neden böyle bir konuyu uyarladınız?

Tardi’nin çizgi romanlarına hayranlık duyan bir yönetmenle çalışmanın yanı sıra, bizim için geçerli olan bir dizi sebep daha vardı. Hepsinden önce, Adèle Blanc-Sec karakteri, gerçekten özel biri. Tıpkı bugün, 21. y.y. da aramızda yaşayan bir kahraman gibi. Bağımsız bir kadın, özgür ruhlu, erkek gibi davranıyor ve tam olarak neyle uğraştığını bilemiyoruz. Gazeteci mi? Yoksa bir dedektif mi?

Aynı zamanda 21. y.y. iki dünya savaşının ardından gelen umursamazlık dalgasından fazlasıyla hırpalanmış durumdaki dünya için büyülü bir dönem.

Sonra, mekân dikkat çekici; Paris, bir simge, sihirli ve gizemli bir kent.

Sonuçta kahramanımız, çılgın bilim adamlarıyla, Fransa Başkanıyla, mumyalarla, hatta bir defasında Paris semalarında paniğe yol açan uçan sürüngenlerle karşılaştığı sıra dışı maceralara girişiyor. Pek çok olasılık var.

Bir çizgi roman uyarlaması yaparken nasıl bir yaklaşım belirlediniz?

Bence ilk olarak öykünün aslına ve yine yazma sürecinde, çizgi romandaki bakış açısına sadık kalmak çok önemli.  Yani iskelet yapıyı kurduktan ve çizgi romandaki hangi esasları korumak istediğimizi belirledikten sonra, oturup 100 dakikalık bir film yazmamız olası. Bunu yaptıktan sonra, film hakkında düşünmek daha kolay.  Adèle’de özellikle çizgi roman karakterlerinin ihtişamlı görünümleriyle muazzam sahne ve mekânlarını doğru yansıtabilmek için özen gösterdik.

İlk kez bir Luc Besson filmine imza atıyorsunuz. Bu yapımda nasıl bir çalışma yürüttünüz?

Luc Besson yönetmenliğindeki bir filmin yapımını ilk kez üstlenmekteyiz ve bu kesinlikle inanılmaz bir deneyim. Sahip olduğu ayrıcalıklı sanatsal yaklaşımının yanı sıra, daha önce yapmış olduğu filmlerden edindiği çok fazla deneyime de sahip. Çok yerinde hesaplar yapan, görüşü kuvvetli; tam olarak ne elde etmek ve nereye ulaşmak istediğini kesin olarak hedefliyor. Biz sadece gerekenleri tedarik ederek hedefine ulaşmasını kolaylaştırmak için orada bulunuyoruz.

Luc Besson’ı yapımcı masasında, yönetmen koyluğunda, kamera arkasında ve hatta oyuncular arasında dahi görebiliyoruz…  Acaba Fransız sinemasından ayrıldığı nokta bu mu?

Luc’un çalışma biçimi emirler vermekten ibaret değildir. Kendisine has bir tarza, hem de oldukça kişisel bir öyküleme biçimine sahip olan ender yönetmenlerden biri. İster gizemli  bir öykü olsun, örneğin Angel-A, ya da Joan of Arc gibi tarihi bir öykü olsun, onun filmlerinde hareket, estetik, kamera kullanımındaki özel teknik ve oyuncuları yönetmekteki kendine has tarzı kendini mutlaka belli ediyor.

Laure de Clermont-Tonnerre, Luc Besson’ı “batmaz geminin kaptanı” olarak tanımlıyor. Bu fikre katılıyor musunuz?

Luc, bir gemi kaptanı giibi her şeyin kontrolünü ele alıyor, ileri doğru harekete geçiyor ve her ne olursa olsun yanındakilerin de ileri doğru devam etmesini sağlıyor.
‘Batmayacak gemi’ye gelince, bundan emin değilim. Hiç kimsenin batmayacak olduğunu söyleyemeyiz, ama söz konusu olan Luc olunca, o dayanıklı çünkü işleri yürütmeyi başarıyor.

Yazım süreci nasıldı?

Luc, Tardi’nin özgün esprisini değiştirmekten endişe duyuyordu;  bunun için kendisiyle pek çok kez bir araya geldi.  Ekranda onun ne görmek istediğini ve çizgi romandaki neyin gerçekten de sinematografik olduğunu görmek istiyordu.  Bunun yanında Luc belki de kendi yarattığı Adèle’i Tardi’nin çizgi romanındaki kadın kahramana göre biraz daha hassas bir karakter olarak kurguladı. Adèle’in kız kardeşi Agathe rolünü geliştirme nedeni de belki buydu. Senaryonun yazımı uzun sürmedi. Üstelik zaten bu proje Luc’un aklını zaten 10 yıldır meşgul ediyordu!

Tardi senaryoyu henüz taslak halindeyken beğendi. Bu bizim için önemliydi çünkü ne de olsa Adèle onun bebeği.

Tardi’yi film yapımı sürecine nasıl dâhil ettiniz?

Yapım öncesi süreçte, yapım tasarımcısı Hugues Tissandier ve kostüm tasarımcısı Olivier Bériot, arşivlerinden yararlanarak onun dünyasına bir parça daha yaklaşmak üzere gidip Tardi’ye danıştılar.  Daha sonra Tardi’yi, setteki güzelliği, muhteşem kostümleri ve ekibi iş başında görmesi için sete davet ettik.  Seti şöyle bir dolaşıp etrafa göz attıktan sonra-orası Adèle’in dairesiydi- eserinin yaşama geçtiğini kendi gözleriyle görmüş oldu. Hem eğlenceli hem de hareketliydi.

Gişe rekortmeni olacak bir yapımı gerçekleştirdiniz. Nasıl bir yol izlediniz?

Bunu rekortmen filminden çok bir dönem filmi olarak tanımlamak isterdim. Bu da yapım ve maliyet anlamında çok büyük yükümlülük altına girmek anlamına geliyor. Bir taraftan bize gerekenleri sağlayacak kaynakları sağlama alırken bir yandan harcamaları denetim altında tutmamız gerekiyordu.

Bize mekânlardan söz eder misiniz?

Bir dizi dış mekân çekimi gerçekleştirdik. Paris’teki mekânlar büyülü yerlerdi: Louvre’da gece, tek seyirciniz Mona Lİsa,  geceleyin trafiğe kapalıyken Concorde Meydanı’nda (Place de la Concorde), Ulusal tarih Müzesi’nde (The Museum of Natural History) etrafınız tarih öncesi sürüngenler ve mamut iskeletleriyle çevrili ya da zürafalar ve su aygırlarıyla yan yana Vincennes Hayvanat Bahçesi’nde ya da Palais Royal ve Eiffel Kulesi gibi efsanevi mekânlarda bulunuyorsunuz. Ayrıca birkaç günlük Mısır çekimimiz oldu. Tamamen gerçek dışı mekânlardı, örneğin biri Nubia dönemine ait bir arkeolojik sit alanıydı.

Bu bağlamda film, elbette yüksek bütçeli bir film oldu; kendimizi sınırlamadık, çünkü filme fazladan boyut kazandırabilecek ve bizi dönemin atmosferine götürebilecek hiçbir olasılığı kaçırmak istemedik.
Film, öyküsü Fransa’da geçen bir Fransız çizgi romanından uyarlandı. Sizce uluslar arası izleyiciye ulaşmayı başarabilecek mi?

Artık o bir çizgi roman değil. Artık ortada Adèle Blanc-Sec’in Olağanüstü Maceraları var. Yani 1912 yılında Paris’te ve Mısır’da geçen, başrolde yetenekli genç aktris Louise Bourgoin ve yine ender bulunacak değerli bir oyuncu kadrosu ile bir Luc Besson filmi. Bence film uluslar arası bir potansiyele sahip çünkü bununla kesinlikle tipik Fransız filmi kalıplarının dışına çıkmış bulunuyoruz.

Adèle Blanc-Sec rolü için Louise Bourgoin’ı nasıl seçtiğinizi anlatır mısınız?

Luc genç bir aktrisi seçip karakteri onun üzerine biçimlendirmeyi tercih etmişti. Louise’i seçmek şimdi bakıldığında doğru bir seçim gibi görünebilir ama başta hiç kolay olmadı. Önce başka belli başlı ünlü Fransız aktrisleri düşünmüştük. Ama bize Adèle Blanc-Sec rolünün hakkını verecek çok güçlü, bağımsız bir karakter gerekiyordu. Çizgi roman severlere hitap edebilmeli, sadece afişte parlayan bir ad olmamalıydı. Özellikle ünlü olmayan bir ad olmasında ısrar ettim, Adèle rolünü oynayacak bir yıldız değil de bu rolle beraber kendisi Adèle Blanc-Sec karakterine bürünecek biri olmalıydı. Louise Bourgoin kesinlikle son derece yetenekli bir aktris; kişiliği de tıpkı kadın kahramanımız gibi. Fizik yapısına gelecek olursak, oyuncumuzun çok ince yapıda olmaması gerekiyordu. Dönemin kostümlerini taşıyabilecek vücut kıvrımlarına sahip olması gerekiyordu. Bir de hikayeye uygun olarak korkusuzca atlayıp zıplayabilmeliydi. Louise harikuladeydi. Sette, tüm dikkatini veren, nazik ve hoş sohbet bir tavrı vardı. Rüya gibi biri!

Kendisine eşlik eden oldukça kaliteli bir oyuncu kadrosu eşlik ediyor…

Dieuleveult rolündeki Mathieu Amalric kesinlikle harikaydı. Gilles Lellouche de Caponi rolünde müthişti. Justin de Saint Hubert, uçan sürüngen avcısı Jean-Paul Rouve rolünde, çok komikti. Jacky Nercessian, Profesör Esperandieu rolünde tuhaf hareketleriyle ender bir performans sergiliyor. Profesör Menard rolündeki Philippe Nahon’a, Choupard’ı canlandıran, Comédie Française’nin yıldızlarından Serge Bagdassarian’a ve Başkan Fallières rolündeki Gérard Chaillou’ya şapka çıkarmak gerekir. Filmde aynı zamanda gelecek vaat eden genç oyuncular da yer alıyor; özellikle Adèle’e umutsuzca aşık olan Zborowsky rolünde sergilediği incelikli performansla Nicolas Giraud ve Adèle’in kız kardeşi Agathe rolündeki Laure de Clermont. Gelecekte onların adını daha çok duyuyor olacaksınız.
Tüm aktörler filme her şeyleriyle kendilerini verdiler, bunu ekranda siz de göreceksiniz. Aktörlerin Luc ile doğru iletişimi kurabilmesi için çekim öncesi hazırlık ve çekim sürecini uzun tuttuk. Ayrıca kostüm, saç ve makyaj ile sağlanan gerçek üstü etkinin yanı sıra ekiple oyuncular arasında gelişen samimi işbirliğinin de etkisi bu filmi meydana getirmiştir. Herkes aynı yöne doğru hareket ediyordu ve bu sözünü ettiğimiz, ender görülen ve altı çizilmesi gereken özel bir durumdur.

Gelecekte, Adèle’nin başka maceralarını da görebilecek miyiz?

Bu film, iki albümün uyarlaması. ‘Adèle et la Bête’ ve ‘Momies en folie’. Tardi toplam dokuz Adèle albumü yapmıştı, yani bundan başka uyarlamalar da yapılabilir.

Şimdi, başka uyarlamalar da gelecek mi? Umarım öyle olur. Bunun anlamı, halkın filmin devamını görmek istediğidir!

FILMOGRAPHY

2011 La Mécanique du Coeur Mathias Malzieu – Stéphane Berla

2010 Adele’nin Olağanüstü Maceraları (The Extraordinary Adventures of Adèle Blanc-Sec)
Luc Besson

2009 Paris’ten Sevgilerle (From Paris With Love)  – Pierre Morel

2007 Si j’étais Toi – Vincent Perez

2006 Aşk ve Diğer Felaketler (Love and Other Disasters)  – Alek Keshishian

2005 Revolver – Guy Ritchie

2005 Au suivant  – Jeanne Biras

2004 A Ton Image – Aruna Villiers

2003 Bedava Mutluluk (La Felicita non Costa Niente) –  Mimmo Calopresti

2002 Peau d’ange – Vincent Perez

2001 Yamakasi  – Ariel Zeitoun

ADELE’NİN OLAĞANÜSTÜ MACERALARI
LOUISE BOURGOIN
Adèle Blanc-Sec

SÖYLEŞİ

Luc Besson size Adèle Blanc-Sec rolünü önermeden önce Jacques Tardi’nin eserlerini biliyor muydunuz?

Evet, daha önce okumuştum ve dokuz albümlük serinin hayranıydım. Çünkü Adèle Blanc-Sec, boş kafalı ve aptal olmayan az sayıdaki kadın kahramandan biri. Başkalarına şirin görünmek için kendi bildiğinden asla sapmıyor, sağlam biri ve sivri dilli. İşte onun en sevdiğim yanı da bu.

Tardi için söyleyebileceğim şey, kesinlikle sıra dışı hikâyeleri olduğudur. Sonları daima şaşırtıcı, hiçbir şey tahmin edildiği gibi gelişmiyor. Hikâyeyi tam olarak düğümlenmeden sürdürmesi eserlerine bağımsız, özgür ve kendine özgü bir hava veriyor.

Luc Besson’la nasıl tanıştığınızdan söz eder misiniz?

Yardımcısı beni hafta ortasında arayıp kendisiyle tanışmak isteyip istemeyeceğimi sordu. Ertesi gün buluştuk. Bana senaryoyu verdi ve hemen o akşam okudum. Hemen Luc’u aradım ve bu işi kesinlikle yapmak istediğimi söyledim. Sonraki gün buluştuğumuzda bana ‘Sen Adèle’sin!” dedi. Tüm bunlar yalnızca 24 saat içinde olmuştu.

Bana böylesi çok yönlü bir rolü vermesi ve görece az sayıda filmde rol almış olmama rağmen bana inanmış olması beni çok gururlandırdı. Denemeleri bekleyemedim ve Luc oldukça mükemmeliyetçi ve işini sağlama almayı seven biri olduğundan aylarca rolüme çalışma şansım oldu ve bu kesinlikle harikaydı.

Luc Besson ile çalışmak nasıldı?

Süpermen’le çalışmak gibiydi. Günde 3 saat uyuyor, montaja giriyor, çekim yapıyor. Ailesine, oyuncularına ve ekibine daima zaman ayırıyor. Her zaman dikkatini işine odaklamış ve objektif bir duruşu var ve istediğini kesinlikle alıyor. Kesinlikle hızlanmak zorunda kaldım ve bu muhteşem bir deneyimdi. Adèle karakteri üzerine hem fiziksel anlamda – örneğin daha dik yürümeyi öğrenmem gerekti – hem de dramatik anlamda –çekimlere ve sözlerimi defalarca tekrarladığım provalara başlamadan önce tüm senaryoyu ezberlemem gerekti. Luc, etrafımda dolaşıp dikkatimi dağıtırken bile sözlerimi doğru söyleyebiliyorsam o zaman ezberimin tam olmuş olacağını söyledi. Bunun için ben bir aşağı bir yukarı dolaşıp ezberlemeye çalışırken devamlı beni rahatsız edip dikkatimi dağıtmaya çalıştı. Artık beni şaşırtamamaya başladığında, bu işi başarmış olduğumu anladım.

Bir çizgi roman kahramanını canlandırmanın sizin için nasıl bir deneyimdi?

Her şeyden önce Adèle’in fiziksel görünümü beni müthiş etkilemişti. Yüzü oldukça özel bir yapıda, kalkık bir burnu ve çilleri vardı. Biçimsiz şapkaları var ama bu ona gülünç bir ifade vermiyor. Bize her zaman dayatılan özelliklere uymayan bir kadın karakter olması çok hoş.

Özellikle hangi karakter özelliklerine odaklandınız?

Kişisel olarak, kendimi karaktere ‘dönüştürme’ ye çalışmamın büyük yardımı oldu. Bu kesinlikle performansa katkı sağlıyor. Aslında her zaman kılıktan kılığa bürünmeyi sevmişimdir, çünkü annem küçükken bunu yaptığımda fotoğraflarımı çekerdi. Neden bilmiyorum ama kılık değiştirmek bana hep fotoğrafımın çekileceği hissini verirdi ve bu hoşuma gidiyordu. Ben de her gün gidip bir Davy Crocket, bir peri, bir uğur böceği kılığına girip ortaya çıkardım.

Luc Besson’ın filmindeki Adèle Blanc-Sec’i biraz anlatır mısınız?

Bana sorarsanız, Luc’un Adèle’inin çizgi romandakinden biraz daha makul olduğunu söyleyebilirim. Daha insancıl, daha hassas. Hikâye geliştikçe, onun canın acıtan bazı şeyler olduğunu fark ediyoruz. Adèle’in de kapatmaya çalıştığı bazı kusurları olduğunu görüyoruz. Dik kafalı, kavgacı, duyarlı, acımasız derecede dürüst ve espri anlayışına sahip biri. Bir çeşit dişi Indiana Jones gibi. Öykü, uçan sürüngenlere binmek, mumyaları canlandırmak, Nil’de bir tabutun üstünde kürek çekmek ve Fransa Başkanının hayatını kurtarmak gibi tamamen onun için tasarlanmış bir dizi fantastik maceradan örülü.
Ama bunların yanında kendine göre özel, özellikle kız kardeşiyle ilgili duygusal anları da var. ayrıca kadınların her zaman liderlik eden bir erkeğin yanında ya da arkasında olduğu sıradan öykülere rastlarken, böylesi gururlu ve sağlam yapılı bir kadın kahramanı canlandırmak eğlenceliydi. Luc’un filmindeyse kontrol baştan sona kadın kahramanın elinde. Bu, bir aktris için muhteşem bir rol.

Filmin diğer oyuncularıyla aranız nasıldı?

Onlar sette ancak birkaç gün geçiriyorlardı. Bu biraz can sıkıcıydı çünkü Adèle’in kız kardeşi Agathe rolündeki Laure de Clermont hariç, onları fazla tanıma şansım olmadı. Onunla da çok iyi anlaştık. Profesör Dieuleveult rolünü canlandıran Mathieu Amalric’le çalışmak, adeta bir rüyanın gerçekleşmesi gibiydi, ama taktığı kauçuk maske ve koyu gözlükler nedeniyle karşımda başsız Amalric varmış gibi hissediyordum. Hem merak hem heyecan verici bir duyguydu. Bu sırada karşınızdaki sahneyi paylatığınız arkadaşınızla göz teması kuramamanın, yani karşınızdan tepki almadan oynamaya çalışmanın ne kadar sıkıntı verici olduğunu anlıyorsunuz. Esperandieu rolünü oynayan Jacky Nercessian’sa beni çok güldürüyordu. Aslında sete dair sadece iyi anılarım var.

Hugues Tissandier’ın sahne tasarımları hakkında görüşleriniz neler?

Eski bir güzel sanatlar öğrencisi olarak, Hugues’in tasarladığı setlere hayranlığımı belirtmeliyim.
II. Ramses’in mozolesini ilk ziyaret ettiğimde büyük bir şok yaşamıştım. Adèle’in dairesi- yatak odası, banyosu, aksesuarları- her şey kitaba uygun olarak tasarlanmıştı. Hugues, harika bir iş çıkarmış.

Biraz da kostümlerden söz eder misiniz?

Çok şaşalıydı. Filmde sekiz farklı kostüm giydim. Olivier Bériot ilhamını dönem gravürlerinden almış ve gerisi de arşivlerde yeterli belge bulamadığında hayal gücüyle beslenmiş. Örnek olarak çölde giydiğim safari ve tenis kostümlerini söyleyebilirim. Sanırım 1912’de pek fazla kadın tenisçi yoktu, çünkü bu o zamanlar bir erkek sporuydu. Bu yüzden de fazla illüstrasyona rastlanmıyor. Adèle’in kostümleri  dönemin modası ile filmin gerektirdikleri arasında bir şeydi. Şunu da söylemem gerekir ki bunların bir araya gelerek oynadığım karaktere can verişlerini görmek muhteşemdi.

En sevdiğiniz sahneler hangileriydi?

Senaryoyu okuduğum andan itibaren kekeme polisin olduğu sahne benim favorimdi. İnanılmaz derecede gülünç bir sahneydi. O sahne için gerçekten sabırsızlanıyordum ve sanırım kendi üzerimde fazla baskı yaratmışım ki sahneyi defalarca tekrarlamam gerekti.

Patmosis’le olan sahnede nükleer fizikçi olan mumya dairemde birden bire belirip benden bir fincan çay istemesi de çok gülünçtü. Tenis sahnesi hem gülünç hem estetik açıdan öne çıkan bir sahneydi. 1912’de bir kadın tenis oynayacaksa şık bir şekilde oynamalıydı. O zamanın hareketlerini yapabilmek için özellikle ders alıp çalışmam gerekti, ön ve arka el hareketlerini, smaç ve servisleri tıpkı birer bale figürü gibi sergilemeyi, topa vururken bir ayağımın parmak ucunda yükselirken diğerini havaya kaldırmayı öğrenmem gerekti. Son derece karmaşık görünüyor ama yine de ekranda güzel görünüyor işte.

Bunların yanında tabii ki bir de Adèle’in şu uçan sürüngene bindiği sahne var. Luc, gerçekten bir sürüngen terbiyecisi buldu- daha önce bu hayvanların varlığından haberim yoktu (güler) – ve onunla birlikte 3 ay çalışıldı, yerden 10 metre yüksekten başlayarak ta ki Eiffel Kulesi yüksekliğine kadar çıktık ve tırnağım bile kırılmadı. Keyfimin kesinlik le yerinde olduğunu itiraf etmeliyim. Bunu kıyaslayacak olsam Mısır’daki develere binmeyi tabii çocuk oyuncağı olarak nitelendirirdim.

FILMOGRAPHY

2010 Adele’nin Olağanüstü Maceraları (The Extraordinary Adventures of Adèle Blanc-Sec)
Luc Besson

2009 Blanc Comme Neige – Christophe Blanc

2009 L’autre Monde – Gilles Marchand

2009 Sweet Valentine – Emma Luchini

2008 La Fille de Monaco – Anne Fontaine

2002 Les Femmes ou les Enfants d’abord – Manuel Poirier

Resimler:

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (16. hafta):
Nûfer (2024) Çılgın Yolculuk - Lahazat Lazeeza (2024) Kimsesiz (2024) Bulanık (2024) Robot Düşleri - Robot Dreams (2024) Meraklı Kedinin 10 Yaşamı - 10 Lives (2024) Aşk Filmi (2024) Arap Kadri (2024) Dali'yi Beklerken (2024) Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 1 (Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 1 (2024) Demon Slayer - To the Hashira Training (2024) Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 2 - Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 2 (2024) Tutsak Abigail - Abigail (2024) İç Savaş - Civil War (2024)
Arşivden Seçkiler:
Kanunsuzlar - Lawless (2013) Göster Gününü 2 - Kick Ass 2 (2013) Tinker Bell ve Korsan Peri - Tinker Bell: The Pirate Fairy (2014) Pak Panter         (2010) Minik Kuş - Gus – Petit Oiseau, Grand Voyage / Yellowbird (2015) Yaralı Keklik (2019)

Leave a comment