FİDA FİLM SUNAR
ADALET PEŞİNDE
“Law Abiding Citizen” 1 Ocak 2010’da sinemalarda.

Yapım Notları

ÖZET
“The Italian Job/İtalyan İşi”nin yönetmeni Gray, “Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde”de ölümle sonuçlanan bir ev soygunu sonrasında sağ kalan kişinin sevdiklerinin intikamını almak için sınır tanımayışını işlerken, kör adaleti de sarsıcı bir şekilde mercek altına yatırıyor. Clyde Shelton (Gerard Butler) evine yapılan bir soygun girişimi sırasında eşini ve kızını kaybeden dürüst bir aile babasıdır. Katiller yakalandığında, davaya Philadelphia’da başarılı bir savcı olan Nick Rice (Jamie Foxx) atanır. Nick, zanlılardan birine, suç ortağının aleyhinde ifade vermesine karşılık hafif bir ceza önerir.

Aradan on yıl geçer. Hafif cezayla kurtulmuş olan katil ölü bulunur ve Clyde Shelton soğukkanlılıkla suçu işlediğini itiraf eder. Sonra Nick’e bir ültimatom verir: Nick kusurlu adalet sistemini düzeltmediği takdirde, Shelton’ın eşinin ve karısının cinayet davasında yer alan kilit isimler ölecektir.

Çok geçmeden, Shelton tehditlerini yerine getirmeye başlar ve hapisteki hücresinden ne öngörülmesi ne de önlenmesi mümkün olan görkemli ve acımasız bir dizi suikast organize eder. Philadelphia’nın önde gelen isimleri Shelton tarafından birer birer öldürülürken, yetkililer bu terör dalgasına son veremedikleri için şehirde korku hüküm sürmeye başlar. Cinayetleri durdurabilecek tek kişi Nick’tir. Bunu başarabilmek için de, en ufak bir yanlış adımın bile ölüm anlamına geldiği yırtıcı bir oyunda bu dahi psikopatı zekaca alt etmek zorundadır. Ailesi de Shelton’ın hedefi olan Nick, kendini ölümcül bir rakiple zamana karşı yarışır bulur, ama görünüşe göre rakibi her zaman bir adım öndedir.

“Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde”nin başrollerini Oscar® ödüllü Jamie Foxx (“Ray”), Gerard Butler (“300”), Bruce McGill (“Obsessed”), Colm Meaney (“The Commitments”), Leslie Bibb (“Iron Man”), Michael Irby (“The Unit”), Regina Hall (“Scary Movie”) ve Viola Davis (“Doubt”) paylaşıyor. F. Gary Gray’in (“The Italian Job”, “Be Cool”) yönettiği filmin senaryosu Kurt Wimmer’a (“Street Kings”) ait. “Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde”nin yapımcılığını Lucas Foster (“Mr. & Mrs. Smith”), Gerard Butler, Alan Siegel, Mark Gill (“The Rebound”), Kurt Wimmer ve Robert Katz (“The Rebound”), ortak yapımcılığını Jeff G. Waxman (“Before the Devil Knows You’re Dead”), yönetici yapımcılığını ise Michael Goguen (“The Rebound”) ve Neil Sacker (“The Illusionist”) üstlendi. Filmde görüntü yönetimi Jonathan Sela (“Powder Blue”), yapım tasarımı Alex Hajdu (“W.”), kostümler ise Jeffrey Kurland’in (“Collateral”) imzasını taşıyor.

YAPIM HAKKINDA

“Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde”nin yıldızı ve yapımcılarından biri olan Gerard Butler, daha önce BYG destekli gişe devi “300”de, Broadway’in ünlü yapımı “The Phantom of the Opera”nın sinema uyarlamasında ve Guy Ritchie’nin en son suç draması “RocknRolla”da rol aldı ama bu filmin kendisi için diğerlerinden ayrıldığını söylüyor: “Daha önce beni bu kadar heyecanlandıran bir filmde çalıştığımı hatırlamıyorum” diyor Butler ve ekliyor: “Temalar bazı açılardan oldukça derin diye düşündüm. Bu film bizlere çoğumuzun ne kadar şanslı olduğunu hatırlatmalı”.

“Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde” iki kilit karakter etrafında dönüyor: Görünüşte sıradan bir suç kurbanı olan Clyde Shelton (Gerard Butler) ile şiddet ve intikamın kol gezdiği, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı, kanunun hep bir adım geriden geldiği bir ortamda çalışan Philadelphia savcısı Nick Rice (Oscar® ödüllü Jamie Foxx). Yapımcı Lucas Foster ilk senaryoyu geliştirmek için senarist Kurt Wimmer’la birlikte çalıştı. “Ana fikir sistem tarafından kandırılmış bir adamın, bir hapishane hücresinden sisteme ders vermeye kafasına koymuş olmasıydı” diyen Foster, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Birisi tutuklanıp adalet sistemine teslim edildiğinde her şeyin öyle ya da böyle sona erdiğine inanmak isteriz. Sonuç ne olursa olsun, zanlı masum ya da suçlu bulunsun, hikaye sona erer. Bizim filmimizde ise, bu sadece bir başlangıç”.

Bu sıradışı başlangıç noktası Butler’ı “Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde”nin standart bir psikolojik gerilim olmadığına ikna etti. “Bu hikaye beni çoğu gerilimden farklı bir şekilde etkiledi” diyor Butler ve ekliyor: “Pek çok açıdan hiç beklenmedik öğelere sahip. Daha en başından korkunç olayların gerçekleştiğine tanık oluyorsunuz ve karakterle tamamen özdeşleşiyorsunuz. Çok yoğun, korkutucu bir hikaye ama aynı zamanda her iki karakter için de empati ve duygu besliyorsunuz”. Film ayrıca aşırı yüklenmiş adalet sistemindeki tutarsızlıklara eleştirel bir bakış sunuyor. Foster bu konuda, “Hükümet muazzam bir mekanizma. Ama bazen neşterin yeterli olduğu yerde pala kullanıyor, özellikle karmaşık adalet konularında” diyor.

Foster sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ben sıradan bir insan olsam ve bu korkunç trajedi benim başıma gelse, sanırım işleri normal şekilde düzeltmeye çalışırım. Adaletin yerini bulacağını düşünerek yetkililere giderim. Clyde Shelton için adalet yerini bulmuyor ve o da işleri kendi halletmeye karar veriyor. Onu anlıyorum. Değer verdiğim insanların başına böyle bir şey gelse, her nasıl olursa olsun onlar adına adalet isterdim. Clyde da doğru olduğunu, onurlu olduğunu düşündüğü şeyi yapıyor”.

Hükümeti başsavcı yardımcısı Rice (Jamie Foxx) temsil ediyor. “Nick Rice adeta Clyde Shelton’ın aynadaki yansıması” diyor Foster ve ekliyor: “Sistem içinde çalışıyor ama sistem her zaman iyi çalışmıyor. İşte karşısındaki ahlaki ikilem bu”. Kariyerinde komedi filmi “In Living Color”dan Ray Charles’ı canlandırarak Oscar® kazandığı drama yapım “Ray”e kadar çok farklı türde filmlere imza atmış olan Foxx, “Rice’ın hukuk sistemine sadakati bazen adalete duyduğu sadakatin önüne geçiyor. Bazen sistemin işleyiş şekli onun sisteme istediği gibi dahil olmasına izin vermiyor. Nick iyi bir adam. Her şeyi kanunlara uygun şekilde yapıyor ama bu her zaman doğru olanı yaptığı anlamına gelmiyor. Sistem hiçbir zaman mükemmel olmayacak. Bu yüzden, Nick de her an mükemmel olmayan bir dünyada hareket alanını belirlemeye çalışıyor” diyor.

Foster şunu ekliyor: “Bu film siyah-beyaz değil. Ana karakterlerimiz bir trajediyle birbirlerine kilitlenmişler. Her ikisi de hem haklılar hem haksızlar”. Butler’ın yapım şirketi Evil Twins’deki ortağı Alan Siegel, Wimmer’ın daha önceki senaryosu “Salt”u okuduktan sonra “Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde”den haberdar oldu. Senaryo muhteşemdi” diyor Siegel ve ekliyor: “Kurt, Gerry’nin [Gerard Butler] ‘300’ filmiyle ödül aldığı bir ödül töreninde kendini tanıştırdı. Ona Gerry ile benim kendisinin büyük birer hayranı olduğumuzu söyledim ve başka senaryoları var mı diye sordum. Ertesi gün bana ‘Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde’yi gönderdi. Hemen okudum. O gece Gerry’yi aradım ve senaryoyu okumasını istedim çünkü Evil Twins ilk filmini bulmuş olabilirdi. Bu film ülkemizin kusurlu yargı sistemini irdeliyor. Her iki adam da daha mükemmel bir sistem istiyor ama her ikisinin de kişisel olarak yapabilecekleri fedakarlık farklı. Verdikleri kararlar onları aşırı uçlara götürecek ve izleyicilerin şu deyişi sorgulamalarını isteyecek: Amaç yöntemi haklı çıkarır mı? ‘Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde’ izlendikten sonra tartışma yaratacak ender filmlerden biri”.

Yapımcılar yönetmen koltuğunu “The Italian Job”, “The Negotiator”, “Be Cool” ve “Set It Off” gibi güçlü filmlere imza atmış olan F. Gary Gray’e emanet etmeye karar verdiler. Foster, “Onunla çalışmak istediğimizi biliyorduk. Çok ilginç filmler yapmaya devam ediyor. Her birinin havası farklı. Ortak noktaları ise karmaşık karakterleri. Bizim filmimizin işinin çok ehli bir yönetmene ihtiyacı vardı ve Gary elimizdeki malzeme için idealdi” diyor.

1990’ların ortasında kariyerine başladığından bu yana “Friday” ve “Set It Off” gibi çığır açan filmlere imza atan Gray, müthiş özenli ve özgün bir yönetmen olarak ünlendi. Foster, yönetmen için, “Oldukça sessiz biri ama yaptığı sihri görebiliyordum. Günlük kayıtları izledikten sonra, karakterlerin gelişimine ve filmin görsel gelişimine hep hayran kaldım. Her şey başından itibaren onun beynindeydi. Yaptığı işe bütünüyle hakim” diyor.

Jamie Foxx, Hollywood’un en başarılı bazı yönetmenleriyle çalıştı ki bunların arasında Oliver Stone, Sam Mendes ve Michael Mann da bulunuyordu ama daha önce Gray’le hiç çalışmamıştı. Yönetmen, Foxx’tan gelen telefonun fitili ateşlediğini söylüyor: “Beni aradı ve ‘Bu filme çok bağlandım. Bence sen de dahil olmalısın. Senin için mükemmel olur’ dedi”. Bunun üzerine senaryoyu okudum. Tam bana göre olmasının ötesinde, yıllardır Jamie’yle çalışmak istiyordum. İkimizin birlikte çalışmaya başlaması için daha mükemmel bir proje olamazdı”. Foxx ise şunu vurguluyor: “Gary’nin çok iyi bir gözü var. Onun çekim stili sayesinde film daha başlangıçtan itibaren destansı görünüyor. Bunu her yönetmen beceremez. Çok geniş çapta çalışabiliyor ve insanların perdede ellerinden gelenin en iyisini yapmak istemelerini sağlıyor”.

Butler da Gray’in projeye duyduğu tutkudan ve büyük baskı altındayken bile filmi perdeye aktarmadaki dur durmak bilmez enerjisinden övgüyle söz ediyor: “Gary ekibe katıldı ve sayfadaki kelimelere hayat verdi” diyor Butler ve ekliyor: “Harika bir senaryomuz vardı, ama film çok daha iyi oldu. İzlemesi çok heyecan verici. Drama perdeye müthiş bir şekilde yansıyor. Gary tüm oyunculardan harika performanslar çıkardı”.

Parmaklıkların ardından tüm şehri rehin alan bir adam senaryosu, Gray’in hayal gücünü her zamankinden çok harekete geçirdi. “Hapishanede olan biri nasıl bu kadar korku salabilir? Hapishaneden örgütünü yöneten Al Capone’u düşündüm. Sıkı gangster filmlerini severim, harika gerilimleri de severim” diyor yönetmen.

İki yetenekli aktörle çalışmanın cazibesi de eklenince proje karşı konulmaz oldu. “Bu film normal Hollywood formülüne uymuyor” diyor Gray ve ekliyor: “Normalde bir kötü adam bir de iyi adam vardır. Kim olduklarını ve ne yapacaklarını az çok tahmin edebilirsiniz. Bu film ise asla beklemediğiniz sürprizlere sahip bir satranç oyunu”.

Gray sözlerini şöyle sürdürüyor: “Baş savcı Nick Rice kanunun tarafında ama bazen bir pislik de olabiliyor. Clyde ise korkunç bir suçun kurbanı olmuş. Filmin akışı boyunca sürekli olarak taraf değiştiriyorsunuz ve sahnenin içeriğine göre, kimi haklı bulacağınız konusunda kararsız kalıyorsunuz”. Gray, Foster’ı kontrolcü bir yapımcı olarak niteliyor ve gülerek, “Sözünü dinletmeyi kesinlikle istiyor. İki güçlü kişiliği bir odaya koymanın iyi bir fikir olmadığını düşünebilirsiniz ama mükemmel bir ilişkimiz vardı” diyor.

Gray sözlerini şöyle sürdürüyor: “Yapımcı olarak onun en iyi yönü dizginleri ne zaman çekmesi, ne zaman gevşetmesi gerektiğini biliyor olması. Buna saygı duyuyorum. Birçok harika fikri vardı. Bu anlamda güçlü bir kişilik ama aynı zamanda yaratıcı ve duyarlı. Öyle birini ekibimde isterim”. Gray, “Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde”nin sinema yapımıyla ilgili kendisini heyecanlandıran tüm öğeleri birleştirdiğini söylüyor: “Her gün sette beni bekleyen olasılıkları düşünerek muazzam bir heyecanla uyandım. Böyle bir senaryoyla, oyuncularla, ve malzemeyi açıp biraz da doğaçlama yapmama izin veren yapımcılarla olağanüstü bir şeyler yaratma fırsatım olduğunu hissettim”.

Ortak yapımcı Jeff Waxman izleyicilerin gördükleri karşısında çok sarsılacaklarının sözünü veriyor. “Başlangıçtan itibaren koltuğunuza yapışıyorsunuz. Kesinlikle çok sürükleyici. Başladığı dakikadan bittiği dakikaya kadar soluğunuzu tutuyor ve Clyde’ın bir sonraki adımının ne olacağını merak ediyorsunuz” diyor Waxman.

Butler da, “Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde”nin kendisine “300”lerin çekimlerini tamamladıktan sonra yaşadığı hissin aynısını yaşattığını belirtiyor ve şunları söylüyor: “İzleyiciler için unutulmaz bir deneyim olacak. Harika bir oyuncu kadromuz var ve bu oyuncular müthiş bir şekilde yönetildi. Görüntü yönetmeni Jonathan Sela filmde öylesine hoş, öylesine belirgin bir görünüm yarattı ki sırf bunu izlemek bile keyifli bir deneyim. Ama hepsinden önemlisi, bildiğinizi sandığınız her şeyi altüst eden bir hikayesi var. Hiç beklemediğiniz bir anda sinsice gelip sizi avucunun içine alıyor”.

Foxx için ise filmin cazibesi son derece basit: “Bu film müthiş dikkat uyandırıyor. Daha başladı andan itibaren, izleyiciler sırada neyin olduğunu asla bilemeyecekler ve koltuklarına adeta yapışacaklar”.

KAHRAMANLAR VE KÖTÜ ADAMLAR
Lucas Foster, Gerard Butler ve Alan Siegel “Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde”yi geliştirmeye başladıklarında akıllarından geçen şey, ahlaki çatışma yaşayan bölge savcısı Nick Rice’i Butler’ın canlandırmasıydı. Gelişim sürecinde Butler için bir şey değişti. “Nick için ne kadar tartışırsam, Clyde’ın benim için o kadar zorlayıcı olduğunu gördüm” diyor Butler. Aktör sözlerini şöyle sürdürüyor: “Clyde’la ilgili meselelerimizden biri onun sıradan bir kötü adam gibi görünme riskiydi. Ama şöyle düşündüm: ‘Bu ben de olabilirdim sen de olabilirdin. Cltde’ın durumunda olsak, nasıl davranırdık?’ İzleyicilerin onun acısını anlamasını istedim. Onunla birlikte gülebilirsiniz; ona hayran olabilirsiniz; ama içten içe yok olduğunu da biliyorsunuz. Karşısında dehşete düşebileceğim ama aynı zamanda duygularını paylaşabileceğim bir karakteri irdelemek ilginçti”.

Filmin adında geçen adalet peşindeki kişi, tesadüfi bir suç yüzünden hayatı sonsuza dek değişen sıradan bir adam olan Clyde. “Clyde’a kalan yegane şey en azından adaletin yerini bulacak olması” diyen Butler, sözlerini şöyle sürdürüyor: “İki suçlunun uygun cezaları alacağını düşünerek, tüm umutlarını Nick Rice’a ve sisteme bağlıyor. Nick daha çok kariyerini düşündüğü için adalet yerini bulmayınca, Clyde her açıdan bir kenara terk ediliyor. Ruhunu kaybediyor. Diğer herkese adına çok yazık ki, Clyde kendisini hayal kırıklığına uğratan sistemi dize getirecek yetenek ve azme sahip. İlk davada yer almış kişilerden hiçbiri, özellikle de Nick intikam çemberinin dışında kalmıyor”.

Yönetmen F. Gary Gray, Clyde’ı hem bir kurban hem de bir ölçüye kadar bir canavar olarak niteliyor ve şunları söylüyor: “Yine de siz olsanız ne yapardınız sorusunu kendinize sormalısınız. Gerard Butler’ı bu karakterde muazzam bir zorluk bekliyordu. Clyde sıradan insanları temsil ediyor ama çoğumuzun, bırakın hayata geçirmeyi, asırlarca düşünsek aklımıza bile gelmeyecek şeyleri planlıyor. Gerard iki farklı dünyada yaşayabilen bir karakter canlandırdı”. Butler, role hazırlanabilmek için, kriminologlarla (suç uzmanları) zaman geçirerek seri katillerin ve intikam için öldüren kişilerin psikolojisini irdeledi. Aktör, “Ayrıca, katilleri hakkında belgeseller izledim ve internette de yoğun bir araştırma yaptım. Benim için aydınlatıcı oldu” diyor.

Bu rol kariyerinde kasıtlı olarak çeşitlilik arayan Butler için yeni bir adım oldu. Aktörün menajerliğini de yapan Siegel, “Gerry’nin çalışma yelpazesine bakınca, son derece geniş olduğunu görürsünüz: Romantik komedi, müzikal drama, aksiyon macera… Canlandırdığı karakterler de birbirlerinden bütünüyle farklı. ‘300’den sonra, sokakta insanlar tarafından tanınmaya başladı. Ama bunun için biraz zaman geçmesi gerekti çünkü tercihini hep rol çeşitliliğinden yana kullandı”. Filmin diğer özdeşleşilebilir baş karakterini de bir başka yetkin aktör canlandırdı: Clyde’a göre adalet terazisinin diğer kefesinde yer alan savcı Nick Rice rolünü Jamie Foxx üstlendi. Butler, “Filmin en sevdiğim yönü iki baş karakterin birbirlerine böyle yakından bağlı oluşu. Kafa kafaya gelen iki savaşçı gibiler. Amaçları birbirlerini yok etmek olsa da, belli bir saygı ve anlayış var. Clyde’ın Nick’e belirttiği şeylerden biri, onun da kolayca Clyde’la aynı konumda olabileceği” diyor.

Lucas Foster da bu görüşe katılıyor: “Bu iki karakter kolayca yer değiştirebilirler. Her ikisi de karmaşık insanlar. İkisi de ahlaki değerlerle boğuşuyorlar. İkisi de daha yüce bir şeye ulaşmaya çalışıyor. Ama gittikleri yol tamamen farklı. Karmaşık karakterlere sahip filmleri seviyorum. Bence dosdoğru ‘kahramanlar’ gerçeği yansıtmıyor. Nick ahlaksal boyutu tartışılır şeyler yapıyor. Karakterinde pek çok gri bölgeler var. Hedefleri onurlu ama onlara ulaşmak için kullandığı yöntemler bazen öyle değil”. Foxx oyuncu kadrosuna katıldı çünkü hem senaryo hem de projede yer alan kişiler onu etkiledi. “Belli insanlarla çalışmak istediğim zamanları bilirim” diyor aktör ve ekliyor: “’300’ü izlediğimde ne hissettiğimi hatırlıyorum. Gerard Butler o filmde formunun zirvesindeydi ve o anda kendisiyle bir film yapmak istedim. Bunun da ötesinde, hikaye çok hoş ve ilginçti. Bu yüzden, kendi kendime, ‘Hadi bakalım, yapalım şu filmi!’ dedim”.

Foster aktörün masaya Nick Rice karakterinin gelişimine ilişkin sağlam fikirlerle geldiğini ifade ediyor: “Jamie’nin bu filme çok etkisi oldu. Senaryo üzerinde çok zaman geçirdi. Jamie, Nick’i yolunu kaybetmiş biri olarak gördü; yakışıklı ve kahramansı bir karakter olarak değil. Karakterinin samimi çaresizlik ve zaaf anlarını yansıtabilmek için gerçekten mücadele etti. Filmin büyük bir kısmında, algısının ve kontrolünün ötesinde bir şeyin pençesinde. Bunu yansıtabilmek çok derinlik gerektirir. Jamie bunu başardı”.

Siegel da bu görüşe tüm kalbiyle katıldığını şu sözlerle ortaya koyuyor: “Jamie’Foxx’nin katkıları karakterinin derinleşmesine, dolayısıyla filme büyük ölçüde yardımcı oldu. Jamie karaktere senaryoda yazılı olmayan ve hiçbirimizin düşünemediği şeyler ekledi. Nick’i etkisiz bir yasal sistem içinde çalışmakta sorun görmeyen çünkü sadece mesleğinde basamakları tırmanmak isteyen kurnaz biri olarak canlandırdı. Nick kişisel anlamda ahlaki davrandığına inanıyor ama çok geçmeden ahlaki pusulasındaki hatayı keşfediyor. Filmin kilit noktalarından birinde seçimlerini sorgulamak zorunda kalıyor”.

Foxx’un karakterini canlandırışını izlemenin muazzam bir öğrenme deneyimi olduğunu söyleyen Butler, “Senaryonun ilk taslaklarında, Nick biraz düz bir karakterdi. Jamie rolü aldı ve uçurdu. Onun canlandırdığı Nick biraz daha sakin, karizmatik, zeki, kurnaz bir adam ve iyi bir aile babası. Böylece izleyicinin sempatisini büyük ölçüde kazanıyor. Savaşını sonuna kadar veriyor. Ama hiç şüphesiz, kocaman bir egosu var” diyor.
Aktör sözlerini şöyle sürdürüyor: “Jamie tüm bunları bir araya getirdi. Çok güçlü ve yetkin bir aktör. Onun sayesinde karakterlerimiz arasında yoğun, ciddi bir kafa kafaya çarpışma söz konusu oluyor. Filmdeki başka her şey o kadar eğlenceli ki ortak sahnelerimizin yeterince öne çıkamayacağından korktum ama o sahneler filmin kalbi oldu”.

Foxx, canlandırdığı karakterin karşı karşıya olduğu iniş çıkışlı durumları yaratabilmek için kişisel kusurları ortaya koymaktan kaçınmadı. “Daha önce kimsenin senaryoda göremediği halde Jamie’nin projeye getirdiği şey Nick’in kibriydi” diyor Gray ve ekliyor: “Filme kendi başarısı için yapılması gereken her neyse onu yapan biri olarak başlasa da, karakterin sonlardaki büyük ve daha iyiye dönük gelişiminde ortaya daha başka özellikler çıkardı”.
Butler ile Foxx iki karakter arasındaki karmaşık ilişkiyi yaratmak ve incelikle ayarlamak için haftalarca prova yaptılar. “Jamie’yle birlikte kamera önüne geçtiğimizde bir büyü oluştu” diyor Butler ve ekliyor: “Replikler arasında da çok şeyler söylendi. O sahnelerde bire bir savaştan, oynanan oyunlara, ve yürekte hissedilen doğruya kadar daha pek çok şey var”.

İkili, perdede birlikte çok zamanları olmasa da, dinamik bir gerilim yaratmayı başardı. Foster, “Beş veya altı sahnede birlikteler ama bu sahneler umduğumuz her şeye sahip. Aralarında kıvılcımlar uçuşuyor. Kedi-fare oyunu buna denir! Sürekli bir paslaşma var. Ne de olsa ‘Ray’le Oscar® kazanmış Jamie Foxx ile ‘300’de başrol oynamış Gerard Butler’dan söz ediyoruz. Oldukça çarpıcı bir eşleşme bu!” diyor. Foxx suç hukuku sistemine içerden bakabilmek için savcılar ve avukatlarla görüştü. Bu görüşmelerin sonucunda onları mahkeme salonlarındaki birer gladyatör olarak görmeye başladığını söylüyor: “Mahkemede her gün savaşıyorlar ve çok sert bir zırhlarının olması gerekiyor. Kendilerini duygulara çok fazla kaptıramazlar”.

Foxx sözlerini şöyle sürdürüyor: “Konuştuğum savcıların çoğu için tek kıstas kaç kişiye hüküm giydirdikleriydi. Esasen, benim karakterimin de özü bu. Nick merdivenleri tırmanıyor ve mahkum edemeyeceği kimse yok. Eğer onlara mahkemede hüküm giydiremeyecekse, anlaşma yoluna gidiyor çünkü skorunu korumak istiyor. Bu olaya bakışı gerçekten de şöyle: ‘Adalet sistemi böyle; ben de onun Michael Jordan’ıyım.’”.Foxx her ne kadar unutulmaz ve gerçekçi bir karakter yaratmak için elinden gelen çabayı ortaya koysa da, izleyicinin kilit karakterinin Clyde olacağını kabul ediyor. “Bu filmi onun gözünden, onu duygularından, kızına ve karısına duyduğu sevgi ve de içinde kabaran öfke üzerinden yaşayacaklar. Adalet hepimizin daha iyi uyumasına olanak tanıyacak şekilde hizmet vermeli ama bazen yetersiz kalıyor” diyor Foxx.

Aktör sözlerini şöyle sürdürüyor: “Clyde için herkes şefkat duyacaktır. Bir dizi çılgın olay hayatını altüst ediyor. ‘Bu benim başıma nasıl gelebilir? Ben iyi bir insanım, kimseyi incitmedim. Kalkıyorum, işe gidiyorum, kiliseye gidiyorum. Vergilerimi ödüyorum. O halde bu benim başıma nasıl gelebilir?’ diye düşünüyor”. Yapımcılar iki başrol oyuncusunu seçkin yardımcı oyuncularla desteklediler. Bunlar arasında 2008 En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar® adayı Viola Davis de bulunuyordu. Yapımcılar Philadelphia belediye başkanını canlandıracak bir aktör ararken, Alan Siegel’ın aklına bir şey geldi: “Kocam David Meister moda tasarımcısıdır. SAG ödül töreni için giydirdiği sanatçılardan biri Viola Davis’ti. Biz bir erkek arıyorduk ama neden belediye başkanı bir kadın olmasındı ki? ‘Doubt’taki güçlü performansını izlemiştim ve bu rol için mükemmel olacağını düşündüm”.

Belediye başkanının olduğu sahnelerin çekimleri ödül sezonunun ortasına denk geldiği için Davis programını ayarlamakta zorlandı. Siegel, “Ama bu büyük sahneleri çekmek için kendisinden Philadelphia’ya gelmesini istediğimizde coşkuyla kabul etti” diyor ve ekliyor: “İlk çekim gününden sonra, oyuncular ve çekim ekibi Viola’yı öyle güçlü bir şekilde alkışladı ki filmimizin doğru yolda ilerlediğinden emin oldum”. Davis perdedeki bir kaç dakikalık sürede feci bir olay silsilesiyle karşı karşıya olan büyük şehir politikacısının çok canlı bir portresini çizdi. “Geldi ve ortalığı kasıp kavurdu” diyor Foster ve ekliyor: “Viola setteki herkesin ayaklarını yerden kesti. Hepimiz etrafta, ‘İşimi daha iyi yapmanın bir yolunu bulmalıyım çünkü Viola hepimizi tekrar okula dönmesi gereken kişiler gibi gösterdi’ diyerek geziyordu”. Foxx da Davis’in performansı için, “İnanılmaz bir aktris. Yaptığı şeyi alıp televizyonda bir drama dizisine çevirmek istiyorsunuz adeta” diyor. Davis, karakterin gücü ve otoritesini hayata geçirmenin kendisine cazip geldiğini vurguluyor ve, “Sete gelip bir sürü testosteron yüklü erkeği kontrol etmeye bağımlı hâle geldiğimi itiraf etmeliyim. Bunu kendi hayatımda yapamıyorum. Ne zaman birine bağırsam sonra özür dilemek isteyen bir yanım var ve bununla mücadele etmek zorunda kaldım. Kızların ve kadınların nasıl olması gerektiğine dair bana öğretilenlerle savaşmak zorunda kaldım” diyor.

F. Gary Gray’in de Viola Davis için söyleyecek çok iyi şeyleri var: “Viola uykusuz uzun geceleri ve üst üste içilen kahveleri katlanılır kılıyor. Onunki gibi bir performans izlediğinizde, bir film yapmak için çektiğiniz tüm zahmetlere değiyor. Sete geldiğinde, etrafına güç yayıyor. Bunu tanımlamanın en iyi yolu bu. Beklentilerinizi çöpe atıyor çünkü çok daha fazlasını ortaya koyuyor”. Davis de Gray’in gerek teknik konulara hakimiyetinden gerek oyuncularla işbirliğinden etkilendiğini belirtiyor: “Vizyonu olan ve ne istediğini bilen yönetmenlerle çalışmayı gerçekten seviyorum. Sete gittiğimde, ‘Nasıl hissediyorsan öyle oyna. Eğlenmene bak’ diyen bir yönetmen istemiyorum. Hissettiğim şeyi yapmak istemiyorum. Yönetmenin bana ne yapmam gerektiğini söylemesini istiyorum. Bunun sonrasında, ‘Bunu yapmak istemiyorum’ diyebilirim ama en azından elimde bir şey olur. Gary’nin her karakterden ne istediğine dair çok güçlü bir vizyonu vardı”.

Nick Rice’la çalışan savcı yardımcısı Sarah’yı canlandıran Leslie Bibb de benzer bir görüş bildiriyor: “Yönetmen setin babası gibidir. O, geminin kaptanıdır. Çok baskı vardı. Bu film yüreksizlere göre değildi. Gary ne istediğini biliyordu. Belirginliği seviyorum”. “Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde”nin başında, Sarah kariyerinin henüz başlangıcında ve Nick de onun örnek aldığı kişi. “Sarah, Nick’in 10 yıl önce olduğu noktada” diyor Siegel ve ekliyor: “Sistem yavaş yavaş onu içine alıyor. Onun Nick’le aynı yolda ilerleyeceğine inanmaya başlıyoruz. Leslie çok heyecanlı bir genç aktris ve kamera onu seviyor”.

Bibb, “zeki ve cesaretli bir kadın” olarak nitelediği bir karakteri canlandırma fırsatını sevinçle karşıladığını dile getiriyor ve, “Sarah, Nick’i ilahlaştırıyor ama vicdani anlamda gerçek bir kriz yaşamaya ve Nick’in seçimlerini sorgulamaya başlıyor. Bence ilk başta Nick ne isterse onu yapacak durumdayken, gelişim serüveniyle birlikte çok yanlış bir karar vermiş olup olmadıklarını merak ediyor. Tekrar düşününce kendi kendine soruyor: “Anlaşma yapmaya değer miydi acaba?” Aktris şöyle devam ediyor: “Bu kışkırtıcı bir film. İnsanlar sinema salonundan çıktıktan sonra uzun uzun konuşacaklar. Net ve basit bir gerçek, siyah ve beyaz, evet veya hayırla cevaplanabilecek sorular yok”. Bibb tüm sahnelerini Foxx’la paylaştığı için kendini şanslı addediyor. Genç aktris, “Jamie harika bir oyuncu” diyor ve ekliyor: “Oyuncu olarak gerçekten saygı duyduğum biriyle tanıştığımda her zaman heyecanlanırım. Jamie de gerçekten iyi. Beni güldürüyor. Taklit yeteneği inanılmaz. Biriyle günde 16 saat geçirdiğinizde iyi insanlar olduklarını ummak zorundasınız”. Colm Meaney ve Michael Irby, Clyde’la mücadelesinde Nick’le birlikte çalışan polis memurları portrelerine çok değişik hikayeler getirdiler. “Colm Meaney çok eğlenceli” diyor Gray ve ekliyor: “Onunla çalışmak için her gün sabırsızlıkla bekliyordum. Deneyimi ve altyapısı sayesinde karaktere çok şey kattı. Varlığını hissettirdi”.

İrlanda yapımı bağımsız komedi “The Snapper”dan “Star Trek: Deep Space Nine”a kadar bambaşka yapımlarda yer almış olan seçkin aktör, filmin senaryosunu çok beğendiğini söylüyor. “Gerçekten de çok sürükleyiciydi. Adeta iyi bir roman okuyordum. Daha ilk sayfadan itibaren o parçalanmış dünyaya gittim. Tüm senaryoyu bir oturuşta okudum”.

Meaney’nin canlandırdığı Detektif Dunnigan ise her ne şekilde olursa olsun gerçeği öğrenmek isteyen, eski ekolden gelme, pratik bir polis. Aktör, karakteri için, “Eğer işe yarayacak olsa insanlara su işkencesi yapar. Fakat Nick olayı mantıklı bir şekilde çözmenin bir yolunu bulmak istiyor”. Gerçekçi karakterler, sarsıcı bir drama ve muhteşem performansların “Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde”yi diğer aksiyon ve gerilim filmlerinden ayırdığını söyleyen Meaney, “Jamie’de muhteşem bir halk insanı havası var; öte yandan, savcı olarak da yırtıcı bir zekaya sahip. Bu adam hem yasayı biliyor hem insanları tanıyor. Bu iki şeyi tek bir karakterde görmek müthişti” diyor. Televizyon izleyicileri Michael Irby’yi “The Unit”teki rolünden tanıyorlar. Foster, “Benim evimde, ‘The Unit’in sadık birer izleyicisiyiz. Detektif Garza’yı kimin oynayacağını konuşurken, onun çok dürüst ve ayakları yere basan biri olduğunu biliyorduk. Bu polislerin her an ölümle ve kargaşayla karşı karşıya olan gerçek polisler gibi algılanmasını istedik” diyor.

Perdedeki vakarı sayesinde, Irby’nin, yer aldığı her sahneyi gerçekçi kıldığını söyleyen Gray şöyle devam ediyor: “Benim için kimya en önemlisidir ve Michael sahneyi dengelemek için her zaman mükemmel öğeydi. Senaryoda yazandan fazlasını role taşıyan oyunculara sahip olmak, yönetmen için bir hediyedir”. Irby de yönetmenden çok olumlu enerji aldığını şu sözlerle ifade ediyor: “Gary bomba gibi! Kaydın başında bizlere üzerinde düşünülecek küçük şeyler verdi. Ne istediğini kesinlikle biliyor ve bir oyuncu olarak siz de ona bunu vermek istiyorsunuz. Herkes en üst performansını sergiledi”.

Oyuncu kadrosunu tamamlayan isim, Nick’in patronu ve akıl hocası olan bölge savcısı Jonas Cantrell rolündeki Bruce McGill’di. Gray, McGill’i birlikte televizyon için yaptıkları bir pilot diziden tanıyordu. “Tekrar birlikte çalışacağımızı her zaman söylemiştik” diyor yönetmen. O deneyim, McGill’in Gray’in sinema vizyonuna dair sarsılmaz bir güven duymasını sağladı. Aktör bunu şöyle açıklıyor: “Gözlerine baktım ve filmi kafasında gördüğüne tanık oldum. Tek yapması gereken onu çekmekti. Bu filmin türü çok özel: Bol havai fişeğine ve dev yıldızlara sahip bir aksiyon gerilim. Gary süreci gerçekten iyi biliyor”. Bruce McGill,  daha önce Foxx’la da “Collateral” ve “Ali” filmlerinde birlikte çalışmıştı. “Jamie Foxx’un büyük bir hayranıyım” diyor McGill ve ekliyor: “Ona gerçekten uzun zamandır hayranım. Her gün ve bütün gün hepimize inanılmaz enerji kattı”.

Aktör sözlerini şöyle sürdürüyor: “Benim karakterimde önemli olan şey Jamie’yle olan ilişkisi. Başlangıçta ona karşı çok babacan. Aralarında uzun soluklu, sıcak bir ilişki var. Bu ilişki, patron ve çalışan ilişkisiyle sınırlı değil. Ama bu o kadar çirkin bir dünya ki işler değişiyor. Ölü sayısı artmaya başlıyor”.

“NEO-NOIR” (YENİ-KARA) PHILADELPHIA’YA BİR BAKIŞ

Temelinde bir şehir hikayesi olan “Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde”nin son derece girift hikayesi için fon olarak büyük bir Amerikan şehrine ihtiyaç vardı. Özgün senaryoda hikaye Los Angeles’ta geçse de, mekan Philadelphia olarak değiştirilince konunun içindeki olaylar özel bir anlam kazandı. Yapımcı Lucas Foster bu konuda şunları söylüyor: “Bizim açımızdan çok özel gerekçeli bir seçimdi. Burası, İngiliz kanununun Amerika’daki çıkış yeridir. Ülkemizin kurucuları orada çok zaman geçirmiştir. Bu filmin temelinde adalet var. Bu yüzden, hukuki meselelerin pek çoğununun ilk kez değerlendirildiği yerde olmak bize çok anlamlı geldi”. Şehrin yapımcılara birçok benzersiz imkan sunduğuna dikkat çeken Foster, “Bu şehir inanılmaz bir mimariye sahip. Büyük ama soğuk değil. Biraz kaybolabileceğiniz bir yer hissi veriyor” diyor. Yapımcı şöyle devam ediyor: “Görsel olarak kasvetli ve sıradışı bir yer olması da bizim için önemliydi. Biz filmin görüntüsü için ‘neo-noir’ diyoruz. Bana kalırsa, Philadelphia daha önce asla bizim görüntülediğimiz şekilde görüntülenmedi”.

Philadelphia’nın ikonlaşmış Belediye Binası bir asırdan uzun süredir şehrin siluetinin belirleyici öğelerinden biri olarak filmdeki aksiyonda da önemli bir rol oynuyor. “Philadelphia Belediye Binası, Amerika’da gördüğüm en güzel yapılardan biri” diyor Butler ve ekliyor: “Neresinden bakarsanız bakın müthiş görüntüler ve açılar sunan, inanılmaz bir bina. Belediye Binası’na giden tüm caddeyi ışıklandırdık. Ortaya çıkan görüntü karşısında nefesimi kesildi”. Aktör sözlerini şöyle sürdürüyor: “Böyle büyük bir şehre geldiğinizde, okyanusta bir damla gibi olacağınızı hissediyorsunuz ama Philadelphia’da değil. Bu şehir orada olduğumuz için gerçekten heyecanlıydı. Philadelphia beni büyüledi. Hiç düşünmeden orada bir film daha yapardım”. Hapishane duvarlarının ardında geçen kritik sahneler için, yapımcılar kötü üne sahip bir yer seçtiler. Holmesburg Hapishanesi iki gardiyanın öldürüldüğü bir ayaklanmanın ardından 1995 yılında kapanmıştı, ama burasına kötü ününü kazandıran şey mahkumlar üzerinde hoş olmayan tıbbi deneyler yapılmış olmasıydı. 1896 yılında inşa edilmiş olan yapı kısa süre önce başka hapishanelerdeki yükü azaltmak için kısmen yeniden açıldı. Holmesburg dökülen tuğla duvarları, eskiden kalma mimarisi ve pas tutmuş tavalarıyla modern bir hapishanenin tam bir antitezi.

“Holmesburg adeta Ortaçağ’dan kalmış bir yer” diyen Foster, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Başka bir döneme gidiyorsunuz. İçinde başka modern araçlar görünmese bu film herhangi bir dönemde geçiyor olabilirdi. 1940’larda geçen bir film olabilirdi; ‘The Big Sleep’ olabilirdi. Holmesburg gerçekten de zamandan bağımsızlık hissini yarattı”. Holmesburg’da çekim yapmak Butler için çok sarsıcı bir deneyim oldu. “İşleyen bir hapishanedeydik” diyor aktör ve ekliyor: “Hapishanelere alışık biri değildim, tıpkı Clyde Shelton’ın olmadığı gibi. Çekim yaptığımız sırada, kelepçe vurulmuş mahkumların gardiyanlar tarafından çıkartılması için beklememiz gerekiyordu ki kayda tekrar başlayabilelim. Kokusuyla, soğuğuyla büyüleyici bir deneyimdi. Yerin kendisi başlı başına bir hikaye anlatıyordu”. F. Gary Gray filmin yapım tasarımcısı Alex Hajdu’yla yakın bir çalışma içine girerek, “Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde” için, ilhamını şehirden alan ve hikayenin karmaşıklığını bir ölçüde yansıtan özgün bir görsel stil yaratmayı hedefledi. “Filmim doğası benzersiz bir stil gerektiriyordu” diyor yönetmen ve ekliyor: “Kara filmin klasik bazı öğelerini aldık ve bunları çok çağdaş bir filme entegre ettik. Uzun gölgeler ya da keskin kontrast kullanmaktan korkmadık. Filmin konusu düşünülecek olursa, bence bu mükemmeldi”.

Hajdu’ya göre, Philadelphia’nın kendisi de filmin görünümünün belirlenmesine yardımcı oldu. Yapım tasarımcısı bu konuda şunları söylüyor: “Şehirden bir renk hissiyatı aldım ve bir ruh hâli hissettim. Şehrin mimarisi ve büyüklüğü benim için görsel bir stile dönüştü. Philadelphia bu anlamda muhteşem. Bu şehrin tarihi ve dokusu çok zengin. Eski bir şehir olduğu için, neredeyse Avrupa renklerine sahip. Bol miktarda tuğla ve toprak rengi var ki bu da yapımımızın kara film paletine çok uygundu”.

Vizyonunun bu kadar meşakkatli bir şekilde hayata geçirilişini izlemek Gray için çok ödüllendiriciydi. Yönetmen bu konuda, “Bu dünyayı hayal etmek başka bir şey, onu kendi müthiş fikirleriyle birlikte hayata geçirecek yaratıcılıkta bir çalışma arkadaşınızın olması başka bir şey. Alex bir asker; bir dünyanın görsel olarak nasıl hayata geçirileceğini anlayan bir hikaye anlatıcı” diyor. Gray film için öngördüğü atmosferi hayata geçirmesine yardımcı olan iki yapım ekibi üyesine daha övgüler yağdırıyor: “Görüntü yönetmenimiz Jonathan Sela bir rock yıldızı. Çok sessiz ama can alıcı bir adam. Onun anlayışı olmasa bu filmin stilini oturtamazdım diye düşünüyorum. Ona eski kara filmlere bir dönüş istediğimi söyledim ve o bunu hemen başardı. O konsepti yaratmak için müthiş fikirleri vardı”.

Kıyafetlerin de Gray’in katı kriterlerine uyması gerekiyordu. “Kostüm tasarımcımız Jeffrey Kurland neo-noir konseptini aldı ve buna göre hareket etti” diyen yönetmen, sözlerini şöyle sürdürüyor: “O gerçek bir sanatçı. Bu kadar özel bir konseptin üstesinden bu kadar başarıyla gelen bir kostüm tasarımcısıyla hiç çalışmamıştım. Kendisi aynı zamanda oyuncuların da iyi hissetmesini sağlıyor. Bu da benim işimi kolaylaştırıyor çünkü oyuncular kendilerine güvendiklerinde en iyi performanslarını ortaya koyabilirler”.

Gray’in görselliğin önemine dair anlayışı yapım tasarımcısının işini hem daha zorlu hem de daha ödüllendirici kıldı. “Gary’yle çalışmak kayda değer bir deneyimdi” diyor Hajdu ve ekliyor: “Onunla konseptleri konuşmak kolay. Hiçbir şeyi olduğu gibi almadı. Filme senaryonun sayfalarında görülmeyen şeyler katabilmek için sınırları zorladı ve gizli tüm cevherleri ortaya çıkardı. Bu filmi çok ayrıntılı biçimde şekillendirmek için görüntü yönetmeniyle saatlerce çalıştık ki birlikte nereye gittiğimizi bilelim”. Her filmin kendine özgü zorlukları olduğunu belirten Gray, sözlerini şöyle noktalıyor: “Ama bu filmi yapmaktan büyük keyif aldım ve bence bunun konseptle çok ilgisi var. Hiçbir filmde bu kadar eğlenmemiştim. Sinemacı olarak büyümeme katkıda bulundu. Geçmişte çok eğlenceli filmler yaptım ama bence bu film bir sonraki aşamaydı. Sinemaseverler ‘Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde’yi izlerken böyle bir filme hazırlıklı olmayacaklar bence. Bu film onları sürekli olarak şaşırtacak”.
www.lawabidingcitizenfilm.com

Resimler:

HaftaninFilmi.com’dan Filmler

Gösterimdekiler (13. hafta):
Arap Kadri ve Tarzan (2024) Sahipsiz - Surrogate (2024) Cin Günü (2024) Riki Rhino: Kahraman Kanatlar - Riki Rhino The Bird Kingdom (2024) Lassie: Yepyeni Bir Macera - Lassie: A New Adventure (2024) Oldboy (2024) Winnie The Pooh: Kan ve Bal II - Winnie The Pooh: Blood and Honey II (2024) Güneşi Söndürmem Gerek (2024) Hayalet Avcıları: Ürperti - Ghostbusters: Frozen Empire (2024)
Arşivden Seçkiler:
Kapalı Devre - Closed Circuit (2013) Siccîn 4 (2017) G L A S S (2019) Ceberrut (2016) Adı Aşk Bu Eziyetin (2010) Kadınlar / Elles (2013)

Leave a comment